Gündem

"AK Partililer, 'Ne yapılır yapılır, bu seçim alınır' diye düşünüyorlar"

Fehmi Koru: CHP'li kurmaylardan biri bana "Sadece A planımız yok, B, C, D planlarımız da hazır” dedi

25 Mayıs 2019 08:06

Güncelleme: 25 Mayıs 2019 08:09

 
Fehmi Koru*
 
İngiltere başbakanı Theresa May istifa etti. İstifa öncesi yaptığı konuşmada gözyaşlarını tutamadı. Vatandaşlarının yapılan bir referandumla benimsediği Avrupa Birliği’nden çıkma (Brexit) iradesini yerine getirmek üzere işbaşına gelmişti; onu yerine getiremedi.

May gitti.

Arkasından neler yazıldığını öğrenmek için göz attığım bir İngiliz gazetesinde dün ‘en çok okunanlar’ sıralamasında yer alan haber ve değerlendirme yazılarının başlıkları şöyleydi:

“Kaba gerçek şu: Theresa May kötü bir başbakandı, o gittiği için sevinmeliyiz.”

“Bn. May İngiltere’nin en kötü başbakanıydı ve arkasında tam bir başarısızlık mirası bıraktı.”

“Theresa May gitti diye üzülmüyorum; inatçılığı onu kendi kendini imhasının mimarı yaptı.”

“Özür dilerim Bn. May, ama Brexit’e ihanet söz konusuysa uzlaşma pis bir sözcüktür.”

Seçin, beğenin, alın…

Theresa May Muhafazakar Parti’nin başkanı. Bu haber ve yazılar da ülkenin Muhafazakar Parti’yi en fazla destekleyen gazetesinde (The Daily Telegraphyayımlandı.

Politika başarıya kilitlidir

“Gidenin arkasından kötü konuşulmaz” kuralının politikada hiç bir anlam taşımadığının en çarpıcı örneği bu.

Politika başarı dışında bir değer kabul etmez. Sonuç alan liderler baş üstünde tutulur, tökezleme anlamına gelen geri gidişler yaşanmaya başlandı mı, en hararetli taraftarlar bile o politikacıya sırt çevirir, bir gün öncesine kadar övgüde yarışanlar derhal arkasından atıp tutmaya başlarlar.

Bu gerçeği en iyi bilen politikacılar bizim ülkemizde yaşıyorlar. [Örnekler çok: ‘Ülkeye çağ atlatan lider’ diye övülen Turgut Özal’ın 1989 sonrası… ‘Leydinin topuk sesleri’ manşetini atanların 1995 sonrası Tansu Çiller’e reva gördükleri muamele… ‘Karaoğlan’ Bülent Ecevit ve 2002’de ‘pis hasta adam’ ilan edilmesi..]

AK Parti 17 yıldır iktidarda. Geçen yıl genel başkanını ‘tek adam’ olabilmesine imkan sağlayan bir anayasa değişikliği referandumu ile cumhurbaşkanı seçtirdiği gibi, genel seçimde beş yıllık iktidarını da perçinlemişti.

Elbette başarı bu. Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla cumhurbaşkanı seçildi; AK Parti genel seçimde halkın yarısına yakınının oyunu ‘Cumhur İttifakı’ saflarında toplayabildi.

Ancak işte görüyorsunuz, 31 Mart’ta yapılan seçimde ittifak cephesi yine önde çıktığı halde, AK Parti’nin oyunun yüzde 40’ın altına düştüğünün belli olması, büyükşehirlerin çoğunda belediye başkanlığını kaybetmesi, özellikle Ankara ve İstanbul’da adaylarının başarılı olamadığının anlaşılması ile birlikte kendi medyasından bile eleştirel itirazlar yükselmeye başladı.

Henüz The Telegraph keskinliğinde olmasa ve yine henüz lideri sorgulama biçimini almasa bile, onun işbaşına getirdiği yönetim kademesine ve eliyle seçtiği adaylara yönelik olumsuz değerlendirmeler dikkat çekici.

Şimdi yaşanana bakılırsa, İstanbul’da 23 Haziran’da yenilenecek seçim bu alanda bir kritik eşik olacağa benziyor.

Şapkada tavşan var (mı)

AK Partili dostlarla birlikte olduğum ortamlarda aldığım izlenim şu: Hepsinin aklında 31 Mart seçimi öncesi kampanyasının şimdi unutulan ‘beka sorunu’ kavramıyla birlikte dillerden hiç düşmeyen “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi de kaybeder” eşitlenmesi var. İlk raundda İstanbul kaybedildi. Ak Partililer “Bu defa da mutlaka bir şeyler yapılacaktır” beklentisine girdiler. YSK seçimin yenilenmesi kararıyla ‘bir şeyler’ yapmış oldu.

Bugün de, AK Parti çevresi “Yine kazanırız” beklentisi içerisinde.

Tıpkı 7 Haziran 2015 seçiminde yüzde 40’a dayanan oyla Meclis’te çoğunluğu kaybedince hükümeti muhalefete bırakmadığı, acil seçim kararı almayı ve altı ay sonra o seçimde oyları yüzde 50’ye yaklaştırıp iktidarını sürdürmeyi başardığı gibi, şimdi de 23 Haziran’a aynı beklentiyle yaklaşılıyor…

İstanbul’un kaybedildiği 31 Mart seçiminin rövanşı olarak…

23 Haziran İstanbul’un yeniden kazanıldığı tarih olacak; beklenti böyle…

Ya öyle olmazsa?

Herhalde sizler de çevrenizden aynı izlenimi alıyorsunuz: AK Partililer bu soruyu akıllarına getirmek istemiyorlar. “Ne yapılır yapılır, bu seçim alınır” diye düşünüyorlar. ‘Şapkadan tavşan çıkarma’ benzetmesi hepsinin dilinde…

Bir ihtimal daha var

Öyle düşünmelerine -ve hatta şapkadan birden fazla tavşan çıkmasına- rağmen ya Binali Yıldırım seçimde kazanabileceği bir oy alamaz, ipi göğüsleyen Ekrem İmamoğlu olursa?

Şunun şurasında seçime sadece dört hafta kaldı. Onun da on günü bayram tatili. İstanbulluların çoğu resmi tatillerini gürültüden uzak yerlerde geçirecekler. Kanaatlerin değişmesi için geride kalan az gün yeterli olabilecek mi?

CHP çevreleri, kendi yaptırdıkları kamuoyu yoklamaları ile bağımsız kuruluşların araştırmalarının adaylarını üç ile beş puan rakibinin önünde gösterdiği iddiasındalar. 31 Mart sonrası havanın adayları lehine oluştuğuna da inanıyorlar. Sandıklara daha fazla sahip çıkmak için çalıştıkları anlaşılıyor.

Kampanya kurmaylarından biri, bana, “Sadece A planımız yok, B, C, D planlarımız da hazır”dedi.

Ancak aynı kişi de, AK Partililer gibi, ‘şapkadan tavşan çıkabilir’ beklentisini dile getirmeden edemedi.

Binali Yıldırım duysun istemem, ama şu bir gerçek: Theresa May büyük bir altüst oluşun ortaya çıkardığı hengamede parti liderliğine ve başbakanlığa gelmişti. O günlerde ülkeyi çekip çevirecek tek kişi olarak görülüyordu. Şimdi ise gözyaşlarıyla ayrılıyor ve arkasından en ağır sözleri partisinin propaganda mekanizması içerisinde yer alanlar sarf ediyor.

Politika böyle bir şey işte.


*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.