Çeviri: Gonca Tokyol
"Budistler de aynı bizim gibi kandan ve etten oluşuyor. Onlar Myanmar’da barış içinde ve özgürce yaşayabiliyorsa neden biz de aynısını yapamayalım ki? Hepimiz insanız ve hepimiz eşit şekilde dünyaya geldik.”
Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun (ARSA) polis noktalarına düzenlediği saldırılardan sonra Myanmar ordusunun başlattığı operasyon kapsamındaki şiddetten etkilenen çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu yüz binlerce Arakanlı (Rohingya) komşu ülke Bangladeş’e sığındı. Bangladeş’teki sığınmacı kampınlarından birinde kalan 33 yaşındaki Mohammed Soye, ordu ve yerli Budist topluluğunun olayların başlamasının ardından köylerine saldırdığını ve erkek kardeşinin hayatını kaybetmesinin ardından başladıkları 10 günlük yolculukta 80 yaşındaki felçli annesini sırtında taşıdığını söyledi. Yol boyuncu birçok tehlikeyle karşılaştıklarını ifade eden Soye, ‘kararlılıklarının’ devam etmelerine yardımcı olduğunu kaydetti.
Myanmar’da barışın sağlanması halinde evlerine dönmek istediklerini belirten Arakanlı, “Tüm dünyanın Arakan krizinin görüntülerini izlediğini biliyorum ama şimdiye kadar hiç kimse bize yönelik şiddetin durdurulması için Myanmar hükümetine baskı yapmadı. Tabii ki gerçek bir çözüm bulmak istemiyorlar, eğer gerçekten çözüme ulaşmak isteselerdi bunu şimdiye kadar görürdük” dedi.
Yaklaşık 10 gün önce Bangladeş’in Chittagong kentindeki yeni kurulan Umchi Prank sığınmacı kampına ulaşan Soye, Al Jazeera’den Katie Arnold’a şunları anlattı:
“Buradaki diğer her Arakanlı gibi ben de Buthidaung bölgesinde çiftçiydim. Çalışmaya ya da eğitim almaya hakkımız yoktu; o yüzden de polis kuvvetlerinde, orduda ya da diğer ‘zeki’ ofislerde çalışamıyorduk. Çiftliklerde çalışmak ya da ormandan bambu toplamak zorundaydık. Kıt kanaat geçiniyorduk ama hiçbir özgürlüğümüz olmamasına rağmen hayatta kalmayı başardık.
İki hafta önce ordu ve yerel Budist topluluğu köyümüze geldi ve bize ateş etmeye, teker teker evlerimizi ateşe vermeye başladı. Erkek kardeşim suratının yan tarafından vuruldu ve oracıkta öldü. Geri kalanlarımız kaçmak zorundaydık, yoksa biz de öldürülecektik. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk, sadece Bangladeş’e varana kadar 10 gün boyunca yürümeyi sürdürdük.
Anne 80 yaşında, felçli ve astım hastası. Yol boyunca onu da taşımak zorundaydım. Yol üzerindeki üç nehri botlarla geçtik, geri kalanı ise yürüdük. Bazen bize ateş eden askerlerle karşılaştık, bazen de geceleri vahşi hayvanlarla birlikte ormanda uyuduk. Yolumuzun üzerinde çok fazla tehlikeli engel vardı ama kararlılığımız devam etmemize yardımcı oldu ve eninde sonunda sınıra ulaştık.
Bangladeş’te olduğumuz için daha rahat hissediyorum. Evdeyken, her an ölebilirdik. Burada hayatlarımız güvende ama Bangladeş bizim için tamamen yeni bir yer. Okuma yazma bilmiyoruz, burada ne yapmamız gerektiğine dair bir fikrimiz yok. Eğer Myanmar’a yeniden barış gelirse evimize, tanıdık olan yerlere dönmeyi tercih ederiz.
Tüm dünyanın Arakan krizinin görüntülerini izlediğini biliyorum ama yine de kimse Myanmar hükümetine bize yönelik krizi durdurması için baslı yapmıyor. Tabii ki onlar gerçekten bir çözüm bulmak istemiyorlar, öyle olsa bunu şimdiye kadar yaparlardı ama uluslarası toplum neden onlara baskı yapmıyor?
Dünyaya mesajım şu: Tüm insanlar aynıdır, dinler bizi birbirimizden farklı yapmaz. Budistler de aynı bizim gibi kandan ve etten oluşuyor. Onlar Myanmar’da barış içinde ve özgürce yaşayabiliyorsa neden biz de aynısını yapamayalım ki? Hepimiz insanız ve hepimiz eşit şekilde dünyaya geldik.”