Adana Film Festivali’nde Reha Erdem’in filmi ‘Koca Dünya’yla ‘Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu’ ödülünü alan Ecem Uzun, "Yıldız Tilbe ve Ahmet Kaya’nın şarkılarına kayıtsız kalamıyorum. Arabesk bir yanım var” dedi.
Ecem Uzun'un Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye verdiği söyleşi şöyle:
Filmde güvenilmez insanlarla dolu bir dünyadasınız. İyisiyle kötüsüyle bu ‘koca dünya’ size ne ifade ediyor?
- Kaybolacakmışım gibi hissettirip korkutuyor.
Neden?
- Çünkü hiçbir güvenli alanımın olmadığını düşünüyorum.
Bunun sebebi neredeyse her gün karşımıza çıkan şiddet haberleri mi? Mesela otobüste şortlu kadına saldırıldığında ne hissettiniz?
- Metroya binerken korkar hale geldim. Annem “Şort giyme” diye uyarmaya başladı. Böyle olunca evden dışarı çıkmak istemediğim bile oluyor.
Bu şiddeti uygulayanların istediği tam da bu değil mi?
- Tabii, kendimi kısıtlamıyorum. Özgürlüklerimi seviyor, oradan besleniyorum. Ama olabilecekler de aklımdan geçiyor, her an ölebilirim ya da dayak yiyebilirim diye düşünüyorum.
Korkularınız o derece mi büyük?
- Bir örnek vereyim: Sarıyer’de oturuyorum, okulum Balat’ta. Sürekli metro kullanıyorum. Maç günleri metroda bıçak görmekten bıktım. Yeter artık, bunu bize yapmayın, bir durun!
E oldu da böyle olduk?
- Sanırım mutsuzuz. Bir erkek, bir kadını neden bu kadar benimsiyor? Bu kadar aidiyet hissiyatı, sahiplenmek... Korkutucu...
Çözüm ne olabilir?
- Tanımadığım insanlarla yolda selamlaşmayı çok severim. Buna ara vermek zorunda kaldım. Sonra baktım, böyle yürümeyecek, yeniden başladım. Bunlar küçük ama beni mutlu eden şeyler. Hepimizin böyle şeylere ihtiyacı var. Yoksa bu ortamda başka türlü yaşayamayız.
Festival filmlerinin gözbebeği bir oyuncu olarak festival sansürlerini konuşalım. Nadir Sarıbacak’ın ödül konuşmasının sansürlenmesi, Gezi eylemlerini anlatan bir belgeselin festival dışına itilmesi... Bunlar sizi nasıl etkiliyor?
- Yapılanlar acımasızca. Festival gibi sanat konuşup özgür olduğumuzu hissettiğimiz bir yerde sansürler, umutların kırılmasına bir neden daha...
Genç sanatçılara nasıl bir görev düşüyor?
- Tek umudum; rol aldığım filmler... Mutlaka o gemi birilerine gidecek...
Sistem ve sanat arasındaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Yapma bunu! Girmeyelim artık daha fazla.
Peki, hayaliniz Türkiye’de mi yurtdışında mı oyunculuk yapmak?
- Bu coğrafyada büyüdüm. Tercihim burada kalmak...
Filmlerinize dönersek, ‘Koca Dünya’ ve ‘Tereddüt’ filmlerinin derdi ne?
- Bir derdi olmak zorunda mı? ‘Koca Dünya’nın gizli istismarların görünür olması için yapıldığını hissediyorum. ‘Tereddüt’se kadınlık ve erkeklik üzerine bir hikâye anlatıyor. Ama önemli olan sizin hissettikleriniz.
‘Koca Dünya’da karakteriniz Zuhal, ona bakan babası yaşındaki adamın istismarına maruz kalıyor. Günümüzde de neredeyse her gün bir istismar haberiyle uyanıyoruz. Rolü çıkarırken yaşananlar size ne kadar yol gösterdi?
- Role bunun bir oyun olduğunu aklımdan çıkarmamam gerektiğini düşünerek yaklaştım. Yoksa işin içinden çıkamazdım. Ama filmi izlerken bazı şeyler kafama dank etti. Çok üzüldüm. İçim aktı...
Siz hiç tacize uğradınız mı?
- Evet. 13 yaşımdaydım. Yolda bir tinerci bana dokundu! Şimdiye kadar bunu hiç yüksek sesle söylememiştim.
11 yaşından beri setlerdesiniz. Fiziğin ön plana çıkarılması, cinsiyet ayrımcılığı, diğer oyuncularla aranızdaki yaş farkları... Size istismara maruz kaldığınızı düşündürttü mü?
- Soruyu dinlerken bile içim acıdı!
Neden?
- Bilmiyorum (derin bir nefes alıyor). Mutlaka oluyordur. Ama bunları konuşmak için cesaretim yok.
Biraz deneseniz...
- Ben bu işe çocuk oyuncu olarak başladım. “Aman o senin abin, ne olacak? Burada giyin, ne olacak, sen çocuksun” dedikleri nokta, istismardı. Neden ben buna mecbur kaldım? Küçüğüm ve sesim daha az çıkıyor diye mi? Saatlerce uykusuz kalıyor, yüzümde makyajla uyumak zorunda bırakılıyordum...
Bunları ailenize anlattınız mı?
- Söylersem, bu işi yapmama izin vermeyeceklerini düşünüyordum. Bu yüzden sustum!
Çocuk oyuncuların “Çocukluğumu yaşayamadım” klişesi sizin için de geçerli miydi?
- Arkadaşlarımın doğum günleri olurdu, gidemezdim. Ama ben oynamaktan mutluydum. Şimdi baktığımda bunları ekstrem kayıplar olarak görmüyorum.
Hayattaki en büyük dramınız bu yaşadıklarınız mı?
- Hayır aslında. Benim vedalarla ilgili bir problemim var.
Nasıl yani?
- Çekimler bittiğinde bana bir şeyler oluyor. Setin bitmesine üç gün kala rahatsızlanmaya başlıyorum. Hastaneye gidiyorum, ilaç kullanıyorum. Toparlanmam zaman alıyor.
Rolden çıkamama hali mi?
- Alakası yok. O çok sevdiğim yerden ayrılmak zor geliyor. Son zamanlarda, akşam otel odasına dönüp kendimle kaldığımda benim için kâbus başlıyor. Psikolojik ve fiziksel anlamda rahatsız hissetmeme neden oluyor. Bir de işimi yaparken üşümek ya da yorulmak gibi şeyleri hiç sorun etmiyorum. Yönetmen “Yoruldun mu?” diye sorduğunda ısrarla “Hayır” diyorum. Mesela ‘Koca Dünya’da kasım ayında soğuk suya girip yattığım bir sahne vardı. Büyüyü bozmamak için “Yoruldum” diyemedim. İşte bütün bunlar filmin son günlerinde bana geri dönüyor.
Sizi tanıyoruz ama hayatınızın ayrıntılarını hiç bilmiyoruz. Kimsiniz?
- Ecem’im. 24 yaşımdayım. Rizeliyim. Sarıyer’de doğdum.
Nasıl bir aileniz vardı?
- Annem ev hanımı, babam denizci. Üç kardeşiz. Çok sevilen bir çocuktum. Ama asosyal bir tiptim.
Peki insanlarla sürekli iletişim gerektiren bu mesleği nasıl seçtiniz?
- Annem biraz açılmam için tiyatroya yazdırdı. Bu mesleği okulunu okuyarak yapmayı sekiz yaşımda kafaya koydum. Beni sete hep annem ve dedem götürürdü. Hayatımda ilk kez bir sete onsuz olarak bu sene gittim.
Son dizinizle bir önceki arasında beş sene var. Neden?
- O beş yıl okula ve tiyatroya yoğunlaşmak istedim. Şimdi de filmler yüzünden alttan derslerim kaldı. Bugün dersleri kırıp buraya geldim.
Ne oldu da bu önemli yönetmenler sizi bu sene keşfetti?
- Serdar Biliş’in yönettiği ‘Savaş’ oyunu sayesinde. Orada beğendiler ve bu macera başladı.
Kızıla çalan saçlarınızla yeni bir Meryem Uzerli olmak varken siz sanat filmlerindesiniz...
- Piyasa işlerini eleştirmiyorum. Benim de para kazanmam gerekiyor, tabii dizi yapacağım. Ama sanat filmlerinde olmak beni ayrıca mutlu ediyor. Şimdilik buralarda gezinmeyi tercih ediyorum.
Beren Saat, Meryem Uzerli ve Tuba Büyüküstün gibi yeni dönemin devler liginde sizce şansınız var mı?
- Hiç oralarda değilim.
Nerelerdesin?
- Vallahi bilmiyorum. Güzel şeyler oluyor, duyuyorum. İştahlanıyorum.
Aldığınız ödüller egonuzu nasıl etkiliyor?
- Ödül almak güzel bir şey ama o kadar. Benim derdim işimle, bunlarla değil.
"Arabesk bir yanım var"
** İlk kez 11 yaşında bir reklam filmiyle ekrana çıktı. Sonra sırasıyla ‘Aliye’, ‘Geniş Zamanlar’, ‘Pulsar’, ‘Gönül Salıncağı’, ‘Ah Kalbim’, ‘Küçük Sırlar’ dizilerinde oynadı.
** Kadir Has Üniversitesi’nde tiyatro okuyor. Okula yoğunlaşmak için ekrana beş sene ara verdi. Geçen sezon ‘Aşk Yalanı Sever’ dizisiyle ekrana döndü.
** ‘Savaş’ isimli oyunla Afife Jale ve Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde ‘Umut Veren Oyuncu’ ve ‘Yılın En Başarılı Genç Kuşak Sanatçısı’ ödüllerini kazandı.
* “Çok entelektüel biri değilim” diyor. Tiyatroya tutkun ama arkadaşlarıyla eğlenmeyi tercih ediyor. Kendini en çok doğada mutlu hissettiğini söylüyor.
** Yedi senelik bir ilişkinin ardından şimdilerde yalnız: “Âşıkken kendimi ve yaşadığım hissi seviyorum. Şimdi hayatımda bir aşk yok. Bir arayışım da yok. Böyle yalnız ölmeyeceğim herhalde” diye anlatıyor.
** Şiir okumayı seviyor, Tool dinliyor. Son günlerde Kalben şarkılarını beğeniyor. “Yıldız Tilbe ve Ahmet Kaya’nın şarkılarına kayıtsız kalamıyorum. Arabesk bir yanım var” diyor.
** Hayran olduğu oyuncu Meryl Streep, yönetmen, David Lynch... En çok çalışmak istediği yönetmen ise Nuri Bilge Ceylan.
** Etiler’de, bağlı olduğu menajerlik şirketinin ofisinde buluşuyoruz. Üzerinde salaş bir kazak, kot pantolon ve spor ayakkabılar var. Kızıla çalan saçları, bembeyaz teni ve çilleriyle yerinde duramayan, yaramaz bir çocuk gibi...
** Bunun kendini anlatacağı ilk röportaj olduğundan söz ediyor. Birer Türk kahvesi söylüyoruz. Koltuğa bağdaş kurup yerleşiyor. Saçlarını topluyor. İşte hayatıyla ilgili bütün gerçekleri anlatmaya hazır...
** Pencereden yansıyan güneş yüzüne vuruyor. Yemyeşil gözleri cam gibi parlarken onu bekleyen şöhretle ilgili ne düşündüğünü soruyorum. Bir gün çok büyük bir star olma fikri onun için ne ifade ediyor? “Bilmiyorum” diyor yalnızca. Biraz zorlayınca tanınmak, büyük isimler arasına girmek gibi dertleri olmadığını anlıyorum. Ne kadar bastırırsam bastırayım, bana oradan ekmek çıkmıyor. “Şöhret, umurumda bile değil. Sadece oynayayım, bana yeter” diyor, başka bir şey demiyor.
** Türkiye’de kadın olma meselesi ve siyasetten söz ederken hafiften öfkeleniyor. Genç yaşına rağmen o kadar büyük korkuları var ki... Yine de umutlu: “Yine dünyaya gelsem yine kadın olmak isterim” diyor.