Gündem

Abdulkadir Selvi: BBC gitmiş, Gülen hareketinin kuruluşu Samanyolu TV gelmiş

Abdülkadir Selvi: Habercilikte dünya çapında bir ekol olan BBC gitmiş, yerine Gülen Hareketinin yayın kuruluşu olan Samanyolu TV gelmişti

28 Ocak 2014 11:16

Yeni Şafak gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Fethullah Gülen'le röportaj yapan BBC'nin gazeteciliğini eleştirdi. "BBC mi yoksa Samanyolu TV mi!" diye tepki göstererek eleştirdi. Selvi, "Hocaefendi'nin ayaklarının altında Samanyolu TV yazıyordu, ama ekranda BBC logosu vardı. Habercilikte dünya çapında bir ekol olan BBC gitmiş, yerine Gülen Hareketinin yayın kuruluşu olan Samanyolu TV gelmişti" dedi.

Fethullah Gülen'in 16 yıl aradan sonra bir televizyon kanalına röportaj vermesi ve o kanalın BBC olması tepki çekti.  Bu konuya bugün en eleştirel yazı Abdülkadir Selvi'den geldi. Selvi yazısına gazeteciliğe başladığı ilk zamanları anlatarak başladı ve o dönemler BBC'de çalışanlara imrenerek baktıklarını aktardı. BBC'nin röportajlarında sıkı sorular sorduğunu ve Gülen'in röportajını da bu gözle izlediğini belirtti.

Abdülkadir Selvi'nin Yeni Şafak'ta "BBC röportajı" başlığıyla yayımlanan 28 Ocak 2014  yazısı şöyle:

Yazılı basından özel televizyonlara geçen kuşaktandım.

Aramızda mikrofonu dondurma külahı gibi tutan da vardı, teybi kapıp, mikrofonu unutup röportaja koşanı da...

İlk başlarda sayfalarca haber yapar, Kam Spiker ile Beta'yı ayırmayı komik bulurdum.

Ancak haber montajlanıp, bültende yayınlanınca, asıl komikliğin kendi anlayışım olduğunu görürdüm.

Kameramanlardan, montajcılardan, editörlerden, yönetmenlerden çok şey öğrendim.

Özel TV kanallarında çekirdekten yetişme televizyoncular az sayıda bulunurdu.

TRT'den yetişen spiker ve teknikçiler gönüllü ustalarımız gibiydi. E, açık olmayacak, haberde kurguya dikkat edilecek.

İçlerinde BBC'yi görmüş olanı çıkarsa imrenerek bakardık.

Haberi de, röportajı da sorgularlardı.

Röportaja girmeden önce hazırlık yapar, sıkı sorular sorarlardı.

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin BBC'deki röportajını o gözle seyrettim.

Röportaj bitti, 'Yanlış bir kanala mı baktım' diye kontrol ettim.

BBC mi yoksa Samanyolu TV mi!

Hocaefendi'nin ayaklarının altında Samanyolu TV yazıyordu, ama ekranda BBC logosu vardı.

Habercilikte dünya çapında bir ekol olan BBC gitmiş, yerine Gülen Hareketinin yayın kuruluşu olan Samanyolu TV gelmişti.

Hocaefendi'nin karşısında ise soran, sorgulayan, çapraz sorularla konuyu açmaya çalışan BBC muhabiri değil, önceden çalışılmış soru ve cevaplarla Gülen medyasından yetişmiş biri duruyordu.

Mesajların derli toplu verilmesi noktasında Gülen Hareketi açısından başarılı bir yayıncılık olabilir, ama BBC haberciliğinin intiharıydı.

O röportajda dikkatimi çeken noktalardan birisi, Said Nursi vurgusu oldu.

Yalçın Akdoğan da paylaştı, 17 Aralık operasyonunun en faydalı tarafı Gülen hareketinin Bediüzzaman Hazretlerini hatırlaması oldu. Hatta, sadeleştirme adı altında Risale-i Nurları tahrif ettikten sonra Üstada sığınma ihtiyacı hissettiler.

BBC'deki röportajda, 'Hizmet hareketinin yaklaşık 50 yıllık tarihinde yaşadığı en zor dönemin bu dönem olduğu fikrine katılıyor musunuz? Geçmişte Said-i Nursi'nin tek parti döneminde yaşadıklarıyla paralellik görüyor musunuz?' diye soruyorlar.

Hocaefendi de, 'Siz Bediüzzaman'dan bahsettiniz; o bir yerde diyor ki, ben bunca zaman bana çektirenlerin hikmetini şimdi anlıyorum. Benim suçum hizmeti Kur'aniyeyi madde-manevi terakkiyatima alet etmekliğimmiş der' diye başlayan cümle çerçevesinde cevap veriyor.

Risale-i Nur Külliyatı'ndan Emirdağ Lahikası'nda geçen, 'Konuşan yalnız hakikattir' başlığı ile verilen bölümde Bediüzzaman Hazretleri, 28 yıldır çektiği sıkıntıları, maruz kaldığı adaletsizlikleri sıraladıktan sonra, asaletli bir tavır ortaya koyuyor.

1-Kendisine zulmeden tek parti zihniyetine müracaat etmiyor. Denizli ve Afyon mahkemelerindeki savunmalarının da ana temasını oluşturan ilkeli bir duruşu ortaya koyuyor. 'Ben kaderin mahkumuyum' diyerek, zalimlere müracaat etmiyor.

2-Kadere müracaat etmek suretiyle, sıkıntılar ve musibetler karşısında her Müslümanın yapması gerekeni yapıyor.

Hocaefendi'nin Cumhurbaşkanı'na yazdığı, 'Sulhname'de ve internete düşen konuşmasında beni şaşırtan bir husus vardı. Orada iman ve Kur'an hizmetini yürüten bir maneviyat büyüğünden ziyade, şirketini kurtarmaya ve bürokrasideki kadrolarını korumaya çalışan, ihaleler dağıtan küresel bir şirketin CEO'su vardı. Oysa, vefat ettiğinde geriye dünya malı namına bir sepeti ve yırtık cüppesi kalan Bediüzzaman Hazretleri ise, Eşref Edip'le röportajında 'Bana ızdırap veren yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir' demişti.

Bir yanda zindandan zindana sürüklenip, ömrü cezaevlerinde, sürgünlerde, tecritlerde geçen, çekmediği cefa görmediği zulüm kalmadığı halde, başını eğmeyen, 'Saçlarım adedince başlarım olsa, her gün biri kesilse, hakikat-ı Kur'aniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfrü mutlaka karşı eğmem' diyen bir Bediüzzaman var.

Bir de her devre boyun eğip, Türkiye Cumhuriyeti'nin en dindar başbakanlarından birine darbe girişiminde bulunanlar...

İyisi mi, bu bahsi kapatalım.

Ama kapatmadan önce, 'Mısır ve Amerika'da olsanız hürmetle yad edilirdiniz?' diyen Erzurum eski mebuslarından Salih Yeşil'e, Bediüzzaman'ın verdiği cevabı hatırlatalım:

'İmanı kurtarmak ve Kur'an'a hizmet için Mekke'de olsam da buraya gelmek lazımdı.'

 

İlgili Haberler