Gündem

Abdülkadir Selvi: AKP’li bazı isimler kaset tehdidi alıyor

Abdülkadir Selvi'nin, 'Sözcü ve Aydınlık'ın elinde Başbakan'ı ikna edebilecek bazı AKP'lilere ait seks kasetleri olduğunu' iddia etti

10 Aralık 2013 14:06

Dershanelerin kapatılmasına yönelik yasal düzenleme hazırlığı içindeki AKP hükümeti ile bu sektörde yüzde 20-25 oranında pay sahibi olan Gülen cemaati arasında ipler kopma noktasına gelirken, gerilimde yeni gündem maddesi “kaset tehdidi” oldu.

Gülen cemaatinin kurumsal yüzü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından geçen hafta yapılan açıklamada, “Önceki seçimler arefesinde denenmiş olan özel hayatın mahremiyetini ihlal edici ahlakdışı metod ve girişimlerin, tekrar denenebileceğine dair endişe verici işaretler görülmektedir” ifadelerine yer verilmesinin ardından gündeme gelen “kaset” tartışmalarıyla ilgili son olarak Fethullah Gülen konuştu.

Fethullah Gülen’in Cumartesi günü herkul.org sitesinde yayınlanan konuşmasında, İslam’daki ‘ayıp örtme’ konusundan bahsederken bugün AKP ’de üst düzey bir yetkili olan isme kurulan kaset tuzağını anlattığı bölüm “kim bu AKP’li” sorularını da gündeme getirdi.

Gülen, videoda o günü şöyle anlatıyordu:

 

Gülen’in kaset konusunda uyardığı AKP’li kim?

 

Bir büyük zat, bir dönemde… Bana seneler evvel bir telefon geldi. Dediler ki nefsine uyarak bir yerde bir tane alüfte ( hayat kadını) ile buluşmaya gidiyor ve aynı zamanda birilerinin de komplosu da söz konusu olabilir. Gece yarısı Türkiye ’de onu tanıyan bir arkadaşa telefon ettim. Kalk dedim evine koş git, oraya gitmesin katiyen, hem kendisi o masiyete girmesin hem de hafazanallah bir komplo meselesi ise şayet günümüzde geldiği noktaya gelemezdi gelemez dedim. Ve o mevzudaki telefon sabit. Kendisine rica bulunduğum o zat da hayatta ama ben bu güne kadar o meseleyi kimseye açmadım. Bize düşen şey odur, ayıbını yüzüne vurmama. Ama belki de öyle birisi, benim öyle bir ayıbını bildiğimden dolayı şimdilerde homurdanıyorsa şayet, keşke benim ayıbımı bilen bu insan nalları dikse gitse de ayıbımı bilen kimse olmasa…

 

‘Sözcü ve Aydınlık’ta kasetlerin var’

 

Bu sözlerin ardından dünkü köşesinden Gülen’e açık mektup yazan Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, bazı isimlerin dershane tartışmalarıyla ilgili olarak araya girip “kaset tehdidini” gündeme getirdiğini ve bazı AKP’lilere “Onurunla istifa et. Biz seni ortada bırakmayız” ve “Sen iyi bir insansın. Başbakan'ın seni sevdiğini biliyoruz. Başbakan'ı sen ikna edebilirsin. Bu işi (dershaneler) bırak, senin önün açık. Biz seni bakan yaparız. Ama seninle ilgili Sözcü ve Aydınlık'ın elinde kasetler var. Biz onu ev, araba verir hallederiz” dediğini yazdı.

Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’ta “Hocam Türkiye'ye dön artık” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

 

Hocam Türkiye’ye dön artık

 

Sen kim oluyorsun diyebilirsiniz.

Senin haddine mi düştü diye uyarabilirsiniz.

Haklısınız derim.

Bense, ızdıraplı bir insanım.

'Bana ızdırap veren. Yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder' diyen Bediüzzaman'ın ızdırabını taşıyorum.

Dershane tartışmasının başladığı andan itibaren, İslami kaygı taşıyanların benden daha ızdıraplı olduğunu gördüm.

Öğrendim ki Hocam, sizin de ağlamaktan gözleriniz şişmiş.

Bilin ki sizde gözyaşları, bizde kalbimize damlayan kan damlaları oldu.

İçinden çıkamadık hocam.

Mevlana'nın gönül dili yerine Ergenekon'un tehdit dilini kullanır olduk.

Kur'an'dan ayetlerle, Peygamberimiz'in hadisleriyle, Sahabe-i Kiram'ın nakilleriyle, İmam-ı Rabbani'nin, Gazali'nin, Şahı Nakşi Bendi'nin, Mevlana Celalettin-i Rumi'nin, diliyle konuşurduk biz.

Onun yerini en hafifinden beddualar, tehditler, kasetler, dinlemeler, takipler aldı.

Bugün kirli metotlarla ve kirli ittifaklarla karşı karşıyayız.

Aydınlık ve Sözcü'nün saldırılarına karşı sizi savunurduk. Şimdi Başbakan'ın dershaneler konusuna çözüm bulmak amacıyla görevlendirdiği yetkili kişiler Sözcü ve Aydınlık üzerinden tehdit edilir oldu. 'Onurunla istifa et. Biz seni ortada bırakmayız' deniliyor. 'Sen iyi bir insansın. Başbakan'ın seni sevdiğini biliyoruz. Başbakan'ı sen ikna edebilirsin. Bu işi (dershaneler) bırak, senin önün açık. Biz seni bakan yaparız. Ama seninle ilgili Sözcü ve Aydınlık'ın elinde kasetler var. Biz onu ev, araba verir hallederiz' diye tehdit ediliyor.

Kim bunlar hocam? Kasetle, Sözcü'yle, Aydınlık'la ne işleri olur? Sözcü'nün, Aydınlık'ın elindeki kasetlerden bunların haberi nasıl olur? Bu yapılarla kurulan ilişkiler nedir? Hangi evle, hangi araba ile hangi kasetleri çözüyorlar? Resmi sıfatları nedir bunların?

Bir de işin vefa boyutu var.

Müslümanın en mümeyyiz vasıflarından biri ahde vefa değil mi?

Hani şu 2004 MGK belgesi var ya hocam.

3 Kasım 2002'den bu yana dindarlar başta olmak üzere bu ülke insanların daha iyi yaşaması, cemaatlerin daha rahat hizmet etmesi, başörtülülerin Meclis'e girebilmesi, kamuda çalışabilmesi için mücadele veren bu kadrolar incindi hocam.

2004 tarihinde MGK'da alınan karar gereğince dershaneler kapatılıyor şeklindeki değerlendirmelere sizin de paye vermeniz bu kadroları yaraladı.

Dışişleri Bakanı olduğu zaman yurtdışındaki okullara yardımcı olunması amacıyla genelge yayınladığı için askerin husumetini üzerine çeken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün üzüldüğünü ve bu ithamı hak etmediğini düşünüyorum.

Gülen hareketi ile ilişkileri AK Parti hakkındaki kapatma davasına konu olan Başbakan Erdoğan'ın, 'Çirkin bir kampanya' dediğini zaten biliyorsunuz.

Yurtdışındaki okulların sıkıntıları için Putin'den Aliyev'e, Barzani'den Nur Sultan Nazarbayev'e kadar birçok devlet ve hükümet başkanıyla bizzat görüşen Başbakan Erdoğan incinmedi sadece, yurtdışına her çıktıklarında Gülen okullarını ziyaret etmeyi ihmal etmeyen Bakanlar Kurulu üyeleri de üzüldü.

Yurtdışında birçok okulun sorununun çözümü için bizzat devreye giren Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun neler yaptığını bilen bilir. Davutoğlu'nun bu tür ithamlardan dolayı memnun olduğunu zannetmiyorum.

Verdiğimiz bunca emekten sonra bize karşı bu vefasızlık yapılır mıydı diyenleri işittim.

Hele ki, Oslo'da PKK ile dershanelerin kapatılması konusunda anlaşmaya vardılar şeklindeki kara propaganda yok mu? Derinden yaralamış onları.

Aynen, 'PKK kadar hatırımız yok mu? Dershaneleri kapatmasınlar' şeklinde Başbakan'a gönderilen mesajda olduğu gibi...

Bilin ki dershane tartışması giderek farklı mecralara taşıyor.

Arabuluculuk yapabilecek olan insanlar da bir mekanizma tarafından kısa sürede tasfiye ediliyor.

Bir güç iki tarafı kavga ettirmek için, elinden gelen her şeyi yapıyor.

Adım adım üzerimize doğru gelen dehşetli tehlikeyi görüyoruz.

Sizin de gördüğünüzden eminim.

Haddime değil ama bu yara daha fazla enfekte olmadan bir mekanizma oluşturulabilir.

İsmi istismar konusu yapılmasın ama çözüm süreci gibi bir şey.

İsmini siz koyun.

Bu konuda uluslararası bir unvanı olan, nükleer görüşmelerde görev yapmış, çözüm sürecinin önemli ismi MİT Müsteşarı Hakan Fidan olabilir.

7 Şubat'tan dolayı Hakan Fidan ismi üzerinde bir çekinceniz olursa, şu ya da bu olur demek bana düşmez. Siyasi, bürokrat ya da bir gönül adamı.

Onu siz belirlersiniz.

Benim tek derdim bu işten cemaatin de AK Parti'nin de daha fazla zarar görmemesi.

Aslında birçok hamiyet sahibi gibi benim gönlümden geçen ne biliyor musunuz?

Memleket denilince gözlerinizin dolduğunu biliyorum.

Ağlamaktan gözlerinizin şiştiği, 'Her gün sırtımdan bir hançer yiyorum' diye hayıflandığınız şu günlerde, Peygamberimiz'in vefatından sonra Hazret-i Ebubekir'in gösterdiği dirayete benzer bir şekilde dönüp başımıza gelseniz hocam.

Sizin orada olmanız bazı komplo teorilerine de yataklık ediyor.

Ne olur hocam, gün bu gün. İş şirazesinden çıkmak üzere. Türkiye'ye dönün artık.