Sosyalistlerden İslamcılara kadar birbirinden farklı tüm kesimlerin saygı duyduğu, “Gönüllerin Cumhurbaşkanı” dediği ve 2000'de ezilenlerin, sömürülenlerin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Lütfü Oflaz, kapitalizm karşıtı Müslümanların bu yılki 1 Mayıs kutlamalarına katılmalarıyla ilgili olarak konuştu. Oflaz, "Abdestli emekçi haykır, abdestli kapitalizme de hayır! Daha genel söylersek; emekçi haykır, kapitalizme hayır!" dedi.
Oflaz, www.adilmedya.com’da kendisine yöneltilen soruları şöyle yanıtladı:
Lütfü Bey; medyadaki haberlerden anlaşılıyor ki, bu yıl 1 Mayıs'ta bir ilk gerçekleşecek ve kendilerini "Kapitalizm karşıtı Müslümanlar" olarak adlandıranlar da 1 Mayıs Bayramı'nın kutlandığı alanda yerlerini alacak. Bu haftaki sohbetimize bu konudaki düşüncelerinizi alarak başlayalım mı?
Aslında her Müslümanın kapitalizm denen zulüm ve sömürü sistemine karşı olması gerekir. Kapitalizm insanı insana sömürten bir sistemdir. Kula kulluğu teşvik eden bir sistemdir. Kapitalizm "Altta kalanın canı çıksın" diyen, "Paran yoksa öl" diyen bir zihniyettir. Kapitalizmde para her şeydir; gerisi teferruattır. Onun içindir ki silah satıp para kazanmak uğruna kapitalistler dünyanın her tarafında savaşlar çıkartır. Onun içindir ki kapitalistler bırakın nehirleri, denizleri kirleten ürünler üretmeyi, ozon tabakasını delen, yağmur ormanlarına zarar veren, buzulları eriten ürünler çıkartır. Para kazanmak söz konusu oldu mu, kapitalistler için insan da doğa da teferruattır. Kapitalizm insanlığa da doğaya da zulmeder. Kapitalistler insanı da doğayı da acımasızca sömürürler. Bu sömürüyle kendilerine servetler edinirler. Ve hiçbir zaman alın terinin, el emeğinin gerçek hakkını vermezler. Diyelim ki bir emekçinin alın terinin gerçek hakkı 100 ise, bunun 25'ini verip geri kalan 75'ini sömürürler. Bunun ekonomi bilimindeki adı artı değer. İşte kapitalistler artı değer denilen bu yöntemle emekçileri sömüre sömüre zenginleşirler. Kapitalistin abdestsizi de yapar bunu, abdestlisi de. Kapitalistin laiki de yapar bunu, anti laiki de. Onun içindir ki en pahalı evlerde oturur, en pahalı arabalara biner, her şeyin en pahalısını kullanır abdestsiz kapitalistler de abdestli kapitalistler de. Bir anlamda 1 Mayıs'lar işte buna isyandır. Alınterinin, emeğin acımasızca sömürülmesine karşı bir haykırıştır. İnsanca-hakça bir dünyanın arayışıdır. Elbette emekçinin bayramı olan 1 Mayıs'larda, benim abdestli emekçiler olarak adlandırdığım dindar emekçiler de yerlerini almalıdır. Bu duygu ve düşüncelerle diyorum ki; abdestli emekçi haykır, abdestli kapitalizme de hayır! Daha genel söylersek; emekçi haykır, kapitalizme hayır!
‘Darbenin paşaları, kapitalist soygunun maşaları!’
28 Şubat darbesiyle ilgili yargılamanın sadece subaylarla sınırlı tutulmasını, darbe yanlısı işadamlarından, medya mensuplarından hesap sorulmamasını isteyenler var. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Askeri darbe aslında bir silahlı soygundur. Askeri darbenin sonucunda asıl kazanan kapitalist sınıf olmuştur. Eğer 28 Şubat darbesinden hesap sorulacaksa, bilinmelidir ki TÜSİAD'çı büyük kapitalistler, medya patronları da bu darbeyi yapan generaller kadar suçludur. 28 Şubat sürecinin sonucunda bunlar elbirliğiyle ülkeyi soymuştur. Hatırlayın batırılan devlet bankalarını. Anımsayın hortumlanan bankaları. Ve unutmayın bunların milletten çaldığı yüz milyarlarca doları. Malumunuz o süreçte büyük medya patronlarının da bankaları vardı. "Büyük medya" denilen medyanın yayın yönetmenleri, aynı zamanda hortumlanan bankaların da yönetim kurullarındaydı. Hortumlanan bankaların yönetim kurullarında generaller de vardı. Bunlar birlikte ülkeyi hortumlamaktaydı. Bunlar darbe sürecinde düşman gördüklerine kara çalıp milletin parasını çaldılar! Bunlar darbe döneminde düşman gördüklerine şucu bucu dediler, ülkeyi yediler! Sonuçta zenginler daha da zenginleşti; yoksullar daha da yoksullaştı. Bunun hesabı generallerden sorulacak da TÜSİAD'çı büyük kapitalistlerden, darbeye hizmet eden medya mensuplarından sorulmayacak mı? O zaman bu hesap sorma yarım yamalak bir hesap sorma olmayacak mı? Aslında milletten çalınanların hesabının sorulması sadece 28 Şubat süreciyle sınırlı da kalmamalı. Örneğin 12 Eylül darbesi sürecinde de generaller ile büyük kapitalistlerin işbirliğiyle ülke soyulmadı mı? Hazineden tonlarca altın çalınmadı mı? Hazine arazilerine el konulup kişisel servetlere servet katılmadı mı? Emekçi halkın her türlü kazanılmış hakkı elinden alınmadı mı? Nitekim 12 Eylül darbesinin ardından büyük kapitalistlerin sözcüsü, "Artık emekçilerin ağlama, bizim ise gülme zamanımız" diye konuşmadı mı? Dedim ya, askeri darbe aslında bir silahlı soygundur. Bu soygunun hesabını sadece paşalardan sormak yarım yamalak bir hesap sorma olur. Hem unutmayalım ki darbenin paşaları, aslında kapitalist soygunun maşaları! Öyleyse maşalar kadar, o maşayı kullananlardan da hesap sorulmalı.