ABD'de temaslarda bulunan Başbakan Erdoğan'ın Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile ABD'nin önünde altın bir işbirliği dönemi olduğunu söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dış Politika Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, ABD'de Başkan Barack Obama yönetiminin başa gelmesiyle birlikte ikili ilişkilerde yeni bir döneme gelindiğini belirterek, "(ABD ile) Orta Doğu, Kafkas, Balkan, enerji güvenliği gibi konulara yaklaşımımız ve ilkelerimiz neredeyse aynı, çok benzer. O yüzden önümüzde işbirliğinde altın bir dönem olduğunu umuyoruz" dedi.
Washington'da hafta boyunca devam eden temasların ardından New Jersey'e gelen Davutoğlu, Princeton Üniversitesinde Türkiye ile ilgili düzenlenen konferansın açılışında Türk dış politikasıyla ilgili bir konuşma yaptı ve Türkiye'nin coğrafi, tarihi ve stratejik derinliği ve önemiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin coğrafi, etnik, demografik unsurlarıyla benzersiz, çok kültürlü ve çok boyutlu özellik taşıdığını anlatan Davutoğlu, Türkiye'nin etnik yapısıyla "mini Balkan, mini Kafkasya ve mini Orta Doğu" özelliği taşıdığını vurguladı. Davutoğlu, son aylarda okuduğu bazı makalelerde "Türkiye, yönünü Batıdan Doğuya mı çeviriyor" şeklinde bazı sorularla karşılaştığını, çok boyutlu coğrafi yapıya sahip olan Türkiye'nin çok boyutlu dış politika izlediğini, Türkiye'nin coğrafi ve tarihi yönleri ele alındığında bu tür soruların anlamsız olduğunun görüldüğünü söyledi.
"Elbette dış politikamızın ekseni NATO, AB ve Transatlantik sürecine yöneliktir" diyen Davutoğlu, ancak böylesine bir coğrafyada yer alan Türkiye'nin bölgesindeki sorunlara kayıtsız kalamayacağını belirtti.
2004 yılına bakıldığında Türk dış politikasının AB'ye odaklı olduğunu anlatan Davutoğlu, 2008 yılına gelindiğinde ise bu önceliğin Rusya-Gürcistan gerginliği nedeniyle Kafkaslar'a kaydığını, 2009'da ise Gazze durumu nedeniyle doğal olarak Orta Doğu'ya yöneldiğini söyledi.
Türkiye gibi değişik bölgelerle bağlantısı olan ülkelerin tek yönlü dış politika yerine "bütünleşmiş" dış politikaya sahip olmalarının önemine dikkat çeken Davutoğlu, tarihi olarak zengin bir geçmişe sahip olan Türkiye'nin tarihten gelen bazı sorumluluklara sahip olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin, Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" tezini de çürüttüğünü söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin medeniyetlerin sentezi olan bir ülke olduğunu belirtti.
Yumuşak diplomasi
Davutoğlu, bu çerçevede coğrafi ve tarihi derinliğe sahip olan Türkiye'nin stratejik derinliğe de sahip olması gerektiğini belirttiklerini, bu kapsamda Türk dış politikasını da 5 ilke çerçevesinde şekillendirdiklerini anlattı. Davutoğlu, 2003 yılında açıkladıkları bu yeni dış politika yaklaşımına göre, "güvenlik ve özgürlük arasında yeni bir dengenin kurulmasına, komşularla sıfır sorunlu ilişkilerin geliştirilmesine, proaktif diplomasiye, küresel güçlerle uyumlu ilişkilerin geliştirilmesine ve uluslararası kurumlarda daha çok temsil edilmeye" odaklandıklarını bildirdi.
Bu ilkeler çerçevesinde Türkiye'nin 11 Eylül terör olaylarının ardından özgürlüklere ve demokrasinin gelişmesine öncelik veren bir ülke konumuna geldiğini kaydeden Davutoğlu, Türkiye'nin hiçbir komşusuyla olan ilişkilerinde gerilim unsuruna rastlanmadığını, Türkiye'nin "yumuşak diplomasi" yürüttüğünü söyledi. Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerini de geliştirmek için uğraştığını anlatan Davutoğlu, komşularla ilişkilerde geçmişe bakmak yerine "geleceğe yönelik" adımlar attıklarını ifade etti.
Davutoğlu, Türkiye'nin bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalamayacağını vurgulayarak, Türkiye'nin "proaktif diplomasisinden" de örnekler verdi ve bunların arasında Türkiye'nin geliştirdiği "Irak'ın Komşuları Platformunun", Irak ile ilgili konuların görüşüldüğü en etkin platform haline dönüştüğünü anlattı.
Bu kapsamda Türkiye'nin İsrail ile Suriye arasında sürdürdüğü dolaylı görüşmelerden de söz eden Davutoğlu, Türkiye'nin küresel güçlerle yürüttüğü uyumlu ilişkiler kapsamında ise Türkiye'nin AB üyelik sürecinin, Türkiye'nin ne Rusya, ne de Müslüman dünyayla ilişkilerine alternatif olduğunu, Türkiye'nin ABD ile olan stratejik ilişkilerinin de aynı şekilde Rusya ya da AB üyelik sürecine alternatif teşkil etmediğini, bütün bu politikaların birbirleriyle uyumlu olduğunu vurguladı.
Davutoğlu Türkiye'nin uluslararası kurumlardaki temsiliyle ilgili olarak ise Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçildiğini, Arap Birliğine ve Afrika Birliğine gözlemci üye olduğunu, Afrika'da 15 yeni elçiliğin açılmakta olduğunu ve Türkiye'de son dönemde pek çok düşünce kuruluşunun kurulduğunu anlattı.
Davutoğlu, ayrıca İslam Konferansı Teşkilatının (İKT) başında Ekmeleddin İhsanoğlu, BM Kalkınma Programının (UNDP) başında görevinden yeni ayrılan Kemal Derviş ve NATO'nun Afganistan'da 2 dönem en üst düzey sivil temsilciliğini yapan Hikmet Çetin gibi önemli isimlerin bulunduğunu anımsattı.
İşbirliği potansiyeli
Davutoğlu, ABD ile Türkiye'nin ilişkilerine baktığında ise son derece büyük bir işbirliği potansiyeli gördüğünü söyledi. ABD'nin uluslararası ilişkilere aynı yaklaşımı gösteren ittifak sistemine ve güçlü stratejik ortaklara ve çok taraflılığa ihtiyacı bulunduğunun altını çizen Davutoğlu, Türkiye'nin de bu anlamda ABD açısından son derece önemli bir ülke olduğunu ifade etti.
"Türkiye-ABD ilişkileri modern zamanların en kurumsallaşmış ilişkilerinden biridir" diye konuşan Davutoğlu, "soğuk savaşın ardından ABD ile Türkiye'nin önceliklerinde değişik eğilimler olduğunu, 1990'lı yıllarda ABD'nin daha aktif bir dış politika izlerken, Türkiye'nin daha güvenliğe dayalı bir politika sürdürdüğünü, Türkiye'nin 2000'lerden itibaren daha aktif dış politikaya yönelirken, ABD'nin ise eski Başkan George Bush yönetimiyle birlikte daha farklı bir yol izlediğini" anlattı.
Obama yönetiminin başa gelmesiyle birlikte ikili ilişkilerde yeni bir döneme gelindiğini de söyleyen Davutoğlu, "Orta Doğu, Kafkas, Balkan, enerji güvenliği gibi konulara yaklaşımımız ve ilkelerimiz neredeyse aynı, çok benzer. O yüzden önümüzde işbirliğinde altın bir dönem olduğunu umuyoruz. Başkan Obama'nın ilk ziyaretlerinden birini Türkiye'ye yapma kararını vermesi de son derece akıllıca" dedi.
ABD ile ilişkilerin ileride daha da güçlenmesini umduklarını belirten Davutoğlu, "Türkiye'nin küresel düzene çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacağını ve bunun soğuk savaşın ardından yeni dünya düzeni olacağını" belirtti.
Davutoğlu, Obama'nın göreve ilk geldiği günden beri İran dahil olmak üzere verdiği mesajların başkalarına karşı anlayış, saygı göstermeyi hedeflediğini de ifade etti.
Davutoğlu, ABD'deki yeni yönetimin "çok taraflılığa" ve medeniyetlerin buluşmasına dayalı anlayışının son derece doğru bir yaklaşım olduğunu kaydetti.
Davutoğlu Türkiye'nin AB üyelik süreciyle ilgili bir soru üzerine, AB'nin, dinamik ve küresel güç olmak istiyorsa Türkiye'yi kabul etmesi gerektiğini, Türkiye'nin aktif dış politikasının ve ağırlığının Avrupa için yük değil, tam tersine kazanç olacağını vurguladı.
Darfur ile ilgili bir soru üzerine ise Türkiye'nin insani yardım kuruluşlarıyla Darfurlulara yardım ettiğini, Türkiye'nin Darfur'daki tüm gruplarla ve Sudan yönetimiyle aynı derecede iyi ilişkileri bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, bu kapsamda Türkiye'nin dış politikasının hem değerler üzerine kurulu, hem de akılcı olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, Türkiye'ye yönelik yanlış algılamalarla ilgili başka bir soru üzerine ise Türkiye'nin bu yanlış algılamalara karşı çalışarak ve her zaman kendi dış politikasını izleyerek yanıt vereceğini belirterek, "Kimse bizim üzerimize kendi yanlış algılamalarını yükleyemez" dedi.
Davutoğlu'nun Princeton Üniversitesindeki konuşmasını akademisyenler, öğrenciler ve gazetecilerden oluşan kalabalık bir dinleyici topluluğu dinledi.
Davutoğlu'nun, yarın Türkiye'ye dönmek üzere ABD'den ayrılması öngörülüyor.