Asya-Pasifik Uzmanı Akademisyen Barış Adıbelli ABD'yi "uluslararası sistemin hasta adamı" olarka niteledi. Adıbelli, "Bugün gelinen noktada ABD, Çin ve Rusya’yı küresel konumuna karşı meydan okuyan güçler olarak görmeye başladı. Bu açıkça Amerikan çağının yavaş yavaş sonuna gelindiğini gösteriyor" ifadesini kullandı.
Adıbelli'nin BirGün'deki yazısı şöyle:
12 Mart 1947’de ABD Başkanı Truman, Kongre’de yaptığı konuşmada ilk defa dünyanın iki ideolojik görüş arasında bölünmek üzerine olduğunu söyleyerek Soğuk Savaş’ın başlangıcını ilan etmişti. Daha sonra bu konuşma Truman Doktrini olarak tarihe geçti. 18 Aralık 2017’de ise bu sefer ABD başkanı Donald Trump, Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni açıkladı. Hemen ardından bu strateji Trump Doktrini ismini aldı.
Altmış sekiz sayfadan oluşan Ulusal Güvenlik Strateji Raporu’na bakıldığında ABD, adeta kendisine yeni düşmanlar yaratıyor, ama daha hassas bir dil kullanarak düşman ifadesi yerine rakip ifadesini kullanmayı tercih ediyor. Tarihte tek devam eden olgunun güç için rekabet olduğunu, günümüzde de bunun farklı olmadığını söyleyen rapor, ABD’ye karşı temel meydan okuyucular olarak revizyonist güçler Çin ve Rusya, haydut devletler İran ve Kuzey Kore’yi gösteriyor. Buradaki revizyonist ifadesi oldukça önemli. Revizyonizm mevcut yapıyı, yani statükoyu ortadan kaldırmak, değiştirmek anlamına geliyor. Bu bağlamda ABD’nin kendisinin tek hegemon (başat) güç olduğu uluslararası sistemdeki statükonun değiştirilmesine yönelik politikalardan rahatsız olduğunu görüyoruz. Bir başka deyişle ABD’nin temel mücadelesi, statükonun değişmemesi yani tek kutuplu uluslararası sistemin sürdürülebilmesidir.
Üç kutuplu yeni sistemin ipuçları
Ancak bu raporda bir çelişki ortaya çıkıyor. ABD, statükoyu savunurken, tek kutuplu sistemi savunurken ortaya koymuş olduğu tabloda ise üç kutuplu yeni bir sistemin sonuçlarını görüyoruz. ABD, Çin ve Rusya’yı kendine rakip olarak görürken ve bu yönde tespitte bulunurken aynı zamanda da Çin ve Rusya’nın kendisine muhatap ve denk güçler olduklarını da üstü kapalı olarak kabul ediyor. Bu durum raporda ele alınan öteki iki ülke bağlamında daha belirgin hale geliyor. Örneğin İran ve Kuzey Kore sadece güvenlik açısından tehdit olarak görülüyor.
ABD, yeni ulusal güvenlik stratejisinde her ne kadar Rusya ve Çin’den bir arada bahsetmiş olsa da Çin’e ayrı bir ağırlık verdiği, raporda bariz bir şekilde gözüküyor. Özellikle Çin’in devlet güdümlü ekonomik gücünün belli bir strateji doğrultusunda adeta bir silah gibi kullanıldığının altı çiziliyor. Bu raporda ABD, yeni bir jeopolitik tanımlama da getiriyor. Asya Pasifik bölgesini ABD, artık Hint-Pasifik bölgesi olarak adlandırıyor. Rapora göre bu bölge Hindistan’ın batı kıyılarından ABD’nin batı kıyalarına kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kaplıyor.
Pasifik stratejisine Hindistan eklendi
Hint-Asya, ABD’nin yeni jeopolitik önceliği. Bu kavram aslında geçtiğimiz kasım ayında Asya’yı ziyaret erden Trump’ın gezisi sırasında sessiz sedasız kullanılmaya başlanmıştı. Aslında ABD’nin Asya Pasifik politikası ilk defa Obama tarafından 2011’de ilan edilmişti. Fakat Trump, bu politikaya Hindistan ayağını ekledi. Zaten Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine alternatif olarak Hindistan merkezli bir proje üzerinde çalışılıyor.
Raporda Çin ve Rusya’nın, dünyayı Amerikan değerlerine ve çıkarlarına aykırı bir şekilde şekillendirmek istediklerini, Çin’in ABD’yi Hint-Pasifik bölgesinden çıkarmak, devletçi ekonomik modelini genişletmek ve Hint-Pasifik bölgesini kendi lehine yeniden düzenlemek istediği belirtiliyor. Buradaki ifadeye bakarak Çin ve Rusya’nın bir ittifak içerisinde olduğu izlenimi gözlemleniyor. Raporda yine Rusya için ise büyük güç statüsünü yeniden inşa etme arayışı içerisinde olduğu, Rusya’nın ABD’nin dünyadaki etkisini zayıflatmak ve ABD’yi ortaklarından ve müttefiklerinden ayırmak istediği, Rusya’nın NATO ve AB’yi tehdit olarak gördüğü ve silahlandığı belirtilmektedir. Burada özellikle Rusya’nın ABD’yi müttefiklerinden ve ortaklarından ayırmak ifadesi oldukça önemli; kanaatimce burada üstü kapalı olarak NATO üyesi Türkiye’ye işaret edilerek son dönemdeki Türkiye-Rusya ilişkisine dikkat çekiliyor.
Çin’in girişimine ABD’nin jeopolitik hamlesi
Rapor kadar ABD’nin yeni jeopolitik kavramı olan Hint-Pasifik bölgesi de önemli. Bu yeni tanımlama Rusya’nın Avrasya Birliği’ne ve Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Girişimine karşı ABD’nin yeni jeopolitik hamlesi olarak görülmeli. ABD’nin özellikle Hint-Pasifik bölgesi vurgusunda bulunması açıkça raporun aslında Çin merkezli olduğunu da göstermektedir. Zaten 68 sayfalık raporda ağırlıklı olarak Çin’in yükselişi ele alınmıştır.
Kuşkusuz ABD’yi Çin konusunda harekete geçiren önemli gelişmeler bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ve Çin Komünist Partisi’nin 19. Kongresi’nde alınan kararlar. Geçtiğimiz ekim ayında Çin Komünist Partisi’nin 19. Kongresi’nde Çin’in ideolojisini yeniden tanımlaması, jeopolitik önceliklilerini belirlemesi ve artık gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi konumundan dünya gücü konumuna terfi ettiğinin ilan edilmesi ve tüm bu sürecin Xi Jinping öğretisi olarak Çin’in resmi ideolojik söyleminin bir parçası haline getirilmesi, ABD için yeni bir dönemin başlangıcı olduğu kadar büyük bir hayal kırıklığı da olmuştur. Bu hayal kırıklığını raporda belirgin bir şekilde görmekteyiz.
Rapora göre on yıllar boyunca ABD, Çin’in yükselişini ve Soğuk Savaş sonrası uluslararası düzene entegrasyonunu desteklemiştir. Böylece Çin’in daha liberal bir hale geleceğini umut etmiştir. Bir başka deyişle Çin’in Amerikan değerlerini benimsemiş liberal, demokratik bir ülke olmasını beklerken 19. Komünist Parti Kongresi’nde Çin kendisinin takip edeceği yolu “modern sosyalizm” ya da Çin’e özgü sosyalizm olarak belirlemiştir. Böylece, ABD için Çin’in rejimini değiştirme umudu da tamamen sona ermiştir.
Raporda Çin ve Rusya’nın yeni silah sistemleri ve askeri yetenekler geliştirdiği konusunda tespitler bulunmakta, bu bağlamda ABD alacağı önlemeleri de raporda belirtmiş durumdadır. ABD’nin alacağı önlemler özetle şöyle: Birincisi İran ve Kuzey Kore’ye karşı gelişmiş füze savunma sistemlerinin yerleştirileceği; ancak bu sistemlerin hiçbir zaman stratejik istikrarı veya Çin ve Rusya ile uzun vadeli stratejik ilişkileri bozmayacağı belirtiliyor. İkincisi ise biraz daha karmaşık ve önemli; ABD, Hint-Pasifik bölgesinde NATO benzeri bir ittifak yapısı oluşturmayı amaçlıyor.
ABD’nin bölgedeki müttefikleri ilginç
Bu, aslında Trump’ın geçtiğimiz kasım ayında Asya’ya yaptığı ziyaret sırasında gündeme gelmişti. Rapora göre ABD’nin bölgedeki müttefikleri oldukça ilginç. Geleneksel müttefikleri Japonya, Güney Kore dışında Yeni Zelanda, Hindistan, Avustralya, Filipinler, Tayland, Vietnam, Endonezya, Malezya ve Tayvan. Ayrıca ASEAN ve APEC gibi bölgesel yapılar. Zaten bu sayılan ülkelerin çoğu bu yapılara da üye. Peki, neden ABD bu raporda kapsamlı bir şekilde müttefiklerini ve müstakbel müttefiklerini isim isim yazmış durumda? Çünkü ABD bu ülkelerin isimlerini vererek açıkça Çin’e bunlardan uzak dur mesajı veriyor.
Sonuç olarak 1991’den bugüne kadar ABD, rakipsiz, tek başına dünyayı yönete geldi; hatta kendisini yeni Roma İmparatorluğu olarak bile gördü. Ancak bugün gelinen noktada ABD, Çin ve Rusya’yı küresel konumuna karşı meydan okuyan güçler olarak görmeye başladı. Bu açıkça Amerikan çağının yavaş yavaş sonuna gelindiğini gösteriyor. ABD son bir umutla yeni bir Soğuk Savaş ilan ederek ortaya çıkacak kaosla ömrünü uzatmak istemektedir; ancak unutmamak gerekir ki ABD artık uluslararası sistemin hasta adamıdır.