Cumhuriyet yazarı Deniz Kavukçuoğlu, Türkiye'nin Ortadoğu'ya ilişkin olarak ABD ile hedeflerinin ayrıştığını söyledi. "ABD gibi emperyalist bir süper güç ile Türkiye gibi henüz gelişmekte olan bir ülke arasında eşitler arası bir işbirliğinden, ortaklıktan söz etmek mümkün değildir" diyen Kavukçuoğlu, "Kendimizi aldatmayalım. İktidar sözcülerinin sözlerine kanıp hayallare, megalomanik komplekslere kapılmayalım" ifadesini kullandı.
Deniz Kavukçuoğlu'nun "Stratejik ortaklık nedir, nedeğildir?" başlığıyla (13 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Stratejik ortaklıklar genelde ekonomik faaliyetlerde bulunan işletmeler arasındaki çıkarlara dayalı iş birlikleridir. Devletler arasındaki stratejik ortaklıklar ise görece yeni uygulamalardır.
Stratejik ortaklık en basit tanımıyla iki veya daha fazla gücün çeşitli hizmet ve çıkarlar doğrultusunda kurdukları ortaklıklardır. Bu ortaklık, büyüme ve gelişme yönünde ya da başka hedefleri gerçekleştirmek amacıyla kurulur.
Stratejik ortaklık kavramı gündemimize Suriye iç savaşıyla birlikte girmiştir. Devlet yetkililerimiz başından beri başat stratejik ortağımızın Amerika Birleşik Devletleri olduğunu dile getirmişlerdir. Oysa zaman içinde bu durum değişmiştir. Uzunca bir süredir izlediğimiz gibi Suriye, Irak genelde de Ortadoğu’ya ilişkin olarak ABD ile hedeflerimiz ayrışmıştır.
Örneğin, ABD’nin Suriye’deki stratejik ortağı askeri/siyasal hedeflerinin örtüştüğü, Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği “düşmanı” PKK’nin bu ülkedeki uzantıları olan PYD/YPG örgütleridir. Bu örgütlerin Türkiye sınırında özerk ya da bağımsız bir Kürt devleti kurma hedefiyle ABD’nin Suriye’yi kendi çıkarlarına uygun bir federal devlete dönüştürme hedefi örtüşmektedir. ABD, Suriye’nin IŞİD’den temizlenmesi olarak belirlenen yakın askeri stratejik hedefi doğrultusunda PYD’nin askeri gücü YPG’yi eğitmekte ve en modern silahlarla donatmaktadır. YPG’nin personel gücünün 70 bnin üzerinde olduğu belirtilmektedir.
Böyle bakıldığında iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler hariç tutulacak olursa ABD’nin NATO’da müttefiki olması dışında Türkiye ile bir işbirliğinden/ ortaklığından söz etmek mümkün değildir.
Öte yandan Türkiye, Kazakistan- Astana’daki görüşmelerle birlikte ABD’nin bölgedeki rakibi Rusya ve ABD’nin hasım olarak gördüğü İran ile somut bir işbirliğine gitmiştir. İdlib’e Türk askeri gönderilmesi bu işbirliğinin bir sonucudur.
Bu örnekten de görüleceği gibi stratejik işbirlikleri/ortaklıkları kısa, orta ya da uzun vadeli olmakta, ortaklar “duruma göre” değişmektedir. Dün Rusya ve İran ile ilişkilerde tanık olduğumuz gibi dün hasım olan devletler bugün ortak hareket edebilmektedir.
ABD gibi emperyalist bir süper güç ile Türkiye gibi henüz gelişmekte olan bir ülke arasında eşitler arası bir işbirliğinden, ortaklıktan söz etmek mümkün değildir. Biri sömüren, öbürü sömürülen ülkedir. Sömürülen ülke son çözümlemede sömüren ülkenin işbirlikçisi olmanın ötesinde bir işlev üstlenemez.
Sömürülen ülkenin -bizim örneğimizde görüldüğü gibi- emperyalist/ sömürücü bir ülkeyi “stratejik ortak” olarak değerlendirmesinin içi boştur, hayatta karşılığı olmayan bir söylemdir.
ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeler aralarında çıkarları doğrultusunda işbirlikleri, ortaklıklar kurabilirler. Bunlar ekonomik düzeyleri yüksek, teknolojileri gelişmiş, siyasal zeminleri sağlam, sermaye ihraç eden ülkelerdir.
Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında yer alması, ekonomisinin dünya ölçeğinde 17. sırada olması bu bağlamda bir şey ifade etmemektedir. Ekonomik büyüklüğü esas alınarak sıralanan 20 ülkenin 9’unun yıllık kişi başına ortalama geliri 40 bin doların üzerindedir. Arjantin, Endonezya, Güney Afrika, Brezilya gibi ülkelerde ise bu sayı 20 bin doların altındadır. Türkiye gibi bu ülkelerin de G20 arasında yer almasının nedeni ekonomik büyüklüğünün nüfusunun büyüklüğüne bağlı olmasıdır.
Türkiye’de kişi başına milli gelir 2008’de 10.931, 2010’da 10.550, 2014’te 12.112 ve 2015’te 11.082 dolardı. Bu rakam 2016 yılı sonu itibarıyla azalarak 10.807 dolar olarak gerçekleşti. Özetle, 10 yıldır orta gelir tuzağında debelenen bir ülkenin gelişmiş kapitalist/emperyalist ülkelerle eşit düzeyde ortaklıklar kurması olanaksızdır. Ona layık görülen işbirlikçiliktir.
Kendimizi aldatmayalım. İktidar sözcülerinin sözlerine kanıp hayallare, megalomanik komplekslere kapılmayalım.