İtalya'nın Lecce Üniversitesinden Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsabella Caneva, Yumuktepe'yi yaklaşık 9 bin yıllık kesintisiz tarihi ile Anadolu'nun tarihinin yattığı bir kitaba benzeterek "Her yıl yeni bir sayfayı okumanın heyecanını yaşıyorum" dedi.
Mersin'de, Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden Yumuktepe Höyüğü'ndeki kazı çalışmaları sürüyor. Milattan önce yaklaşık 7200'li yıllarda başlayan ve milattan sonra 1100 yılına kadar devam eden kesintisiz yerleşmenin bulunduğu Yumuktepe, tanıklık ettiği binlerce yıllık sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmelerle de önem taşıyor.
Aynı zamanda kazı başkanı da olan Caneva, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yumuktepe'nin tarihsel olarak her dönemde ayrı bir önem taşıdığını, bunun da her yıl yaptıkları kazılarda ortaya çıktığını söyledi.
Bugüne kadar yapılan kazılarda ortaya çıkan bilgilerin modern hayat için önemli olduğunu ifade eden Caneva, şöyle konuştu:
"Bugün ne olduğumuzu bilmek istiyorsak Yumuktepe'ye iyi bakmamız gerekiyor. Burada 9 bin yıl önce ilk tarım başlıyor. Ardından hiyerarşik topluma geçiş, bununla birlikte ilk sınıflaşma ortaya çıkıyor. Ondan sonraki kalkolotik dönemde ilk madencilik ve insanların kendini koruma duygusu ile Yumuktepe'yi saran surlar kuruluyor. Tunç dönemi ile birlikte teknolojinin gelişmesine tanıklık ediliyor. Sonra ilk büyük devletler çıkıyor. Mesela burada ulaştığımız Hititler dönemi. En son ise tek tanrılı dinlerin merkezi oluyor. Bu konuda da Bizans dönemine ait kilise mevcut.
Tüm bu veriler, insanlığın dinsel, kültürel, sosyal, sınıfsal, politik gelişmelerin tümünün aynı yerde olduğunu gösteriyor. Yumuktepe, yaklaşık 9 bin yıllık kesintisiz tarihi ile Anadolu'nun kitabı gibi. Her kazı sezonunda bu kitabı açıp bir veya birkaç sayfasını okuyup gidiyoruz. Ben de her gelişimde yeni bir sayfayı okumanın heyecanını yaşıyorum."
Yumuktepe'de ortaya çıkan bilgilerin geleceğe ışık tutacağını savunan Caneva, "Yumuktepe'de ortaya çıkarılan tarih, şayet iyi yorumlanırsa, ileride ne gibi bir durumla karşılaşılabileceği de ortaya konulabilir. Buradaki tarihle ilgili bilgileri iyi anlar, kavrar ve yorumlarsak, gelecekteki siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel konularda bize yardımcı olacaktır" diye konuştu.
Önemli bir geçiş noktası
Caneva, kazılarda erken neolitik dönemine ait saz ve çamurdan oluşan yapının yanı sıra opsidyen (Üzerinde işleme yapılabilen bir tür değerli taştaş) aletler, neolitiğin erken dönemine tarihlenen seramik parçaları ile kalkolitik döneme ait sur ve kerpiçten yapılmış yapılara ulaştıklarını söyledi. İlk tarımın başladığı yılların milattan önce 9000 ile 9500'li yılları arasına tarihlendiğini ifade eden Caneva, şöyle devam etti: "İlk tarım ve hayvancılık Dicle ile Fırat havzası arasındaki 'verimli hilal' denilen bölgede başlıyor. Buralara birincil bölgeler deniyor. Tarım ve hayvancılığın yayıldığı yerlere ise ikincil bölgeler deniliyor. Tarımın başlaması ile yerleşik düzene geçiş de başlıyor. İşte Yumuktepe de tarım ve hayvancılığın bu yayılım alanına denk düşüyor. Burada atılan adımlar gelecekteki teknolojik ve kültürel gelişmelerin temelini de oluşturuyor."
Tarım ve hayvancılığın yayılmasında önemli bir rol oynayan Yumuktepe'nin coğrafi konumundan dolayı kültürel ve ekonomik bir köprü niteliği taşıdığını vurgulayan Caneva, şunları kaydetti:
"Yumuktepe'ye gelen ilk yerleşimciler tarımı biliyor ve tanıyordu. Büyük ihtimalle Yumuktepe'ye gelen ilk insanlar bir neolotik paket denilen bir paketle geldiler. Bu pakete göre seramiği, mimariyi, hayvancılığı ve tarımı biliyorlardı. Bu da demek oluyor ki ellerinde daha önceden evcilleştirilmiş buğday ve arpa tohumları, bezelye ve mercimekle gelerek tarımı buraya yerleştirdiler. Tarım ve hayvancılık önce buradan daha batıdaki Ege Bölgesi'ne, oradan da Avrupa'ya yayıldı. Bir tarafında Akdeniz ve Mezopatamya, diğer tarafında İç Anadolu ve Ege Bölgesi; dolayısıyla Avrupa'nın olduğu Yumuktepe, bu özelliğiyle neolotik kültürün yayılımında önemli bir geçiş noktasını oluşturuyor."
Anadolu tarihi hakkında ipuçları
Kazıda görevli Lecce Üniversitesi Arkeobotanik master öğrencisi Burhan Ulaş da Yumuktepe'den çıkan buluntuların Anadolu'nun tarihi hakkında önemli ip uçları verdiğini söyledi.Yumuktepe'nin tarihte Doğu Anadolu ve İç Anadolu ile kesişen bir noktada olduğunu ifade eden Ulaş, bunun da Çatalhöyük'ten geldiğini tespit ettikleri opsidyen ile kanıtlandığını belirtti. Elde edilen opsidiyenin Kapadokya yöresi ile Yumuktepe arasındaki ticareti ortaya koyduğunu vurgulayan Ulaş, şöyle konuştu:
"Bunun yanı sıra ortaya çıkardığımız buğday türü, Suriye bölgesindeki buğday türü ile benzerlik gösteriyor. Ayrıca şu ana kadar Kafkasya bölgesi ile Yunanistan'daki bir iki neolitik sitede ortaya çıkan buğday türüne de rastladık. Bu buğdayın nereden geldiğini ve Kafkasya ile Yunanistan'da bulunan tür ile bir bağlantısı olup olmadığını araştırıyoruz.
Öte yandan, arkeobotanik yöntemi yapılan incelemede ilk incir ve zeytinin evcilleştirilerek üretimin yapıldığı en eski merkezlerden biri olan Yumuktepe, milattan önce 7 bin yıl öncesine kadar sadece botaniksel anlamda değil, mimari, seramik, opsidyen ve taş aletleri anlamında önemli bir rol üstleniyor."