Sözcü yazarı Soner Yalçın, 19 Mayıs'ta 'FETÖ' operasyonu düzenlenen Sözcü gazetesinin çalışanlarının tutuklu ve tutuksuz yargılandığı davada açıklanan 73 sayfalık iddianameye tepki gösterdi. Sözcü iddianamesiyle, hukukun ve haberciliğin bitirildiğinin delili olduğunu belirten Yalçın, "Karşımızda sanki savcı yok.“Bilinçaltı” diyor! “Algı” diyor! “İmaj” diyor. Ama. “İşte delil” demiyor! O kadar büyük iddialar ortaya atıyor ki, iddianameyi okurken herhalde, “az sonra FETÖ ile ilişkiyi ortaya dökecek kanıtlar sıralayacak” sanıyorsunuz. Tek kanıt yok" ifadelerini kullandı.
Soner Yalçın'ın "Vah Türkiyem vah" başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2017) yazısı şöyle:
Sözcü iddianamesindeki şu cümle hukukun ve haberciliğin bitirildiğinin delilidir:
“Bilinçaltı algısı oluşturulmuş kitlelere yönelik olarak internet – sosyal medya – basın ve yayın organları üzerinden algı operasyonlarının yapıldığı, örnek olarak, kamuoyunca da bilinen, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini yasa dışı yöntemlerle düşürmeyi, seçimler öncesinde zor durumda bırakmayı, güç kaybettirmeyi, yoğun yolsuzluk içerisinde olduğuna dair imaj hedefleyen 17- 25 Aralık süreci (…) örgüt amaç ve hedefleri doğrultusunda yapıldığı…”
Karşımızda sanki savcı yok.
“Bilinçaltı” diyor!
“Algı” diyor!
“İmaj” diyor.
Ama. “İşte delil” demiyor!
O kadar büyük iddialar ortaya atıyor ki, iddianameyi okurken herhalde, “az sonra FETÖ ile ilişkiyi ortaya dökecek kanıtlar sıralayacak” sanıyorsunuz. Tek kanıt yok.
İddianamede “delil” diye sıralananlar Sözcü'nün manşetleri:
Tarih: 19 Aralık 2013.
“Bakanın başını ağrıtacak görüntüler” manşetinde, Reza Zarrab'ın Egemen Bağış'ın ofisine paketlerle girip paketsiz çıktığı bilgisi var.
Aynı tarihli Sözcü'deki “Bakan Güler'in oğlunun evinde kasa kasa para” gibi haberler “örgüt faaliyetine” delil gösteriliyor.
Peki…
Aynı tarihte Milliyet'in manşetinde ne var:
“17 Aralık operasyonunda aranan evlerde balya balya döviz bulundu: Paralar
saçıldı.”
Hürriyet'in sürmanşetinde ne var:
“Savcıdaki Fotoğraflar… kutu kutu paralar… Ayakkabı kutusunda 500 bin dolar.”
Vatan gazetesinin manşeti ne:
“Kutu kutu dolar”
Posta gazetesinin manşeti ne:
“Devlette kıyamet alameti”
Radikal'den Aydınlık'a, BirGün'den Evrensel'e -yandaş gazeteler
dışında- her gazetede bu haberler manşette!
Yandaş ekranlar dışında tüm haber kanalları 17-25 Aralık gelişmelerini aralıksız ayrıntılarıyla verdi.
Tek “algı oluşturan” Sözcü gazetesi!
Kötü bir şaka mı bu?
Peki bunlar ne?
Yine iddianameden örnek vereyim:
Tarih: 20 Aralık 2013
Sözcü'nün manşeti şu:
“Suç delili ayakkabı kutusu.”
Yandaşlar dışında bu haberi yapmayan gazete-dergi-tv kanalı yok!
AKP dışında bu haberleri-görüntüleri partilerin grup konuşmalarında dile getirmeyen genel başkan yok!
İddianame diyor ki:
“Gazetenin kamuoyunda algı oluşturma kapsamında söz konusu bilgileri gerçekmiş gibi ve süreklilik arz edecek şekilde haberleştirme gayretinde olduğu…”
Nasıl yani? Ayakkabı kutusu gerçek değil mi?
Sözcü iddianamesini yazanlar şunu anlamıyor mu:
17-25 Aralık'ta devlet içindeki AKP ile FETÖ birbirine girdi; ortaya pislikler saçıldı/saçılmaya devam ediyor…
Gazete/gazetecinin görevi ortaya çıkan somut durumu haberleştirmektir.
Gazetenin köşe yazarları ise, mevcut durumu yorumlar. Örneğin…
17-25 Aralık'tan sonra Sözcü'de çıkan yazılarımı hatırlatmak isterim:
18 Aralık 2013
Cemaat'in arkasında kim var
19 Aralık 2013
Bu yazı Erdoğan'a ders olsun
20 Aralık 2013
Arınç'ı aydınlatayım
22 Aralık 2013
Erdoğan'ın uzun gecesi
24 Aralık 2013
17 Aralık istihbarat savaşı
25 Aralık 2013
11 Mayıs 2012
27 Aralık 2013
Gül+Gülen+CHP
Savcı isterse, 2014, 2015 ve 2016 yılında tüm yazdıklarımı Sözcü arşivinden bulabilir. Örneğin…
21 Mayıs 2015'deki yazımın başlığı 17-25 Aralık'a bakışımı tavrımı ortaya koyuyor:
“Erdoğan'ı değil gerçeği savunmak.”
Ben…
Bu yorumları özgürce Sözcü gazetesinde yazdım. Bir kez sansürle karşılaşmadım.
Sözcü iddianamesi “düşman ceza hukuku” kafasıyla yazıldığı için benim ve diğer yazarların yazdıklarına gözünü kapatıyor. Hepimizi FETÖ emrinde göstermek istiyor! Ayıptır.
Sorumlusu savcılar
Burak Akbay…
46 yaşında başarılı bir gazete patronu.
73 sayfalık Sözcü iddianamesini satır satır- dönüp dönüp okudum. Bir tek cümle bulamadım Burak Akbay'ın nasıl FETÖ'cü olduğuna dair!
– Şu şu şirketleri kurdu.
– Şu kadar hissesi var.
Başka?
Sözcü'nün kuruluşuna dair iddianamede üç farklı iddia var; seç beğen al!
Hımm! Bir de şu var:
“Matbaalarında hakkında soruşturma bulunan FETÖ organlarını bastı!”
Böyle bir şey olamaz: Cumhuriyet Savcılığı'nın 5187 sayılı basın yasasınca onay verdiği gazeteleri basan matbaa sahibi suçlu ilan edilebilir mi? İllegal yayın organı mı basıyor? Matbaa sahibi, gazeteleri-dergileri sadece “parasını öder mi ödemez mi” diye bakıp basar! Savcıya güvenmeyip de kime güvenecek?
Bu sebeple…
Benzer matbaalar hakkında veya dağıtım şirketleri hakkında soruşturma var mı? Yok. Kimse -örneğin- Yaysat'a gidip “neden Zaman gazetesini dağıttın” diye soruyor mu? Böyle tuhaflık olur mu?
Sorumlu arıyorsanız gidin izin veren savcıların kapısını çalın, “siz nasıl FETÖ organlarına temiz kağıdı verdiniz” diye!
Keza…
Ne zamandan beri, gazete haberlerinden gazete patronu sorumlu tutulmaya başlandı.İddianame basın yasasından bihaber gözüküyor. Sonuçta…
Sözcü iddianamesi dökülüyor… Burak Akbay, “silahlı terör örgütü yöneticisi” öyle mi?
Bunun adı hukuk öyle mi?
Vah Türkiyem vah!