Diyarbakır’ın Lice İlçesi’ne bağlı Yalaza (Kerwas) Köyü Mehlê mezrasında inceleme yapan İHD, TİHV, MAZLUMDER, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası’nın hazırladığı raporda skandal sözler yer aldı. Köylülerin anlatımlarının yer aldığı raporda, bazı askeri personele atıflar içeren anlatımlara da yer verildi. Rapora göre bazı köylüler, “operasyon için görevli bazı askerlerin işkence yaptıklarını ve ‘Bunlar Ermeni piçleri… Komutanım bırakın bunları s…m, bunlar o…. , bunları s…m’ dediklerini” iddia ettiler.
Diyarbakır Valiliği, 22 Haziran 2016 tarihinde Lice’nin 39 bölgesini askeri bölge ilan etmiş, bir gün sonra da 39 köyde 10 gün süreyle sokağa çıkma yasağı uygulanmıştı. Operasyonlar sırasında Yalaza (Kerwas) Köyü’ne bağlı Mehlê mezrasında Mehmet Şirin Kocakaya isimli yurttaş ile PKK’lı öldürülmüştü. 4 Temmuz’da köylerde inceleme yapan İHD, TİHV, MAZLUMDER, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası, 19 sayfalık bir rapor yayınlandı. Raporda, Mehmet Şirin Kocakaya’nın köylülerin gözü önünde işkenceyle öldürüldüğü belirtilerek, köylülerin şok anlatımlarına da yer verildi. Raporda yer alan çarpıcı iddialar şöyle:
Köylü 1 : “Olay üzüm bağlarının bulunduğu bölgede yaşandı. Buraları bilerek yaktılar, amaçları köyleri tamamen boşaltmaktı. Her yerde askerler vardı ve önlerine çıkan her şeyi yakıyorlardı. Operasyonlar sırasında biz evimizi terk etmedik. Ama adeta evimize hapsolduk. Gürültü ve çığlık sesleri gelince biz de o alana doğru gittik. Ben Şirin’i görmedim. Ama sesini duydum. Bildiğim kadarıyla Lice’ye kadar sağ götürmüşler. Ben silah sesleri duydum ama tek taraflı olduğunu düşünüyorum. Silah sesleri çok kısa sürdü. Zaten bağın dört tarafı ablukaya alınmıştı. Ben de olay esnasında gözaltına alındım ve 3 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest kaldım.”
Köylü 2: “Olay öğle saatlerinde gerçekleşti. Olay esnasında Erdal’ın çadırı da askerlerce yakıldı. Şirin buradan sağ olarak alındı. Buradan zırhlı araça aldılar. Bir yerden sonra ambulansa bindirmişler. Ambulansta da kafasına poşet geçirilmiş. Köyün her tarafında askerler vardı. Bize durmadan hakaret ediyorlardı. “Ermeni Piçleri!” diyorlardı. Kerwas köyünü karargâh olarak kullanıyorlardı. Evlerini boşaltan yurttaşların evinde ve camide uyuyorlardı. Ayrıca bu bölge uçaklarla da bombalandı. Uçaklar daha çok dağlık alanları bombalıyordu.”
Köylü 3: “Olay başladığında ben evde uyuyordum. Silah sesleri gelince, ben balkona çıktım. Yaşananları balkondan izliyordum. Evin balkonundan her şeyi rahatça görebiliyordum. Silah sesleri çok kısa sürdü. Şirin üzüm bağının hemen üstündeki elektrik direğinin yanında askerlere teslim oldu. M. Şirin teslim olur olmaz askerler onu darp etmeye başladılar. Sonra onu biraz daha aşağıdaki ağaçlık alana götürdüler. Şirin’i götürdükleri yer benim görüş alanımın dışındaydı. Ama orada da ona işkence uyguladılar, M. Şirin’in çığlıkları köye kadar geliyordu. Bir süre sonra M. Şirin’i ağaçlık alandan yerden sürükleyerek ağaçlık alanla köy arasında kalan su birikintisinin yanındaki ağacın altına getirdiler. Bu sırada M. Şirin hareketsizdi. Başında iki asker bekliyordu. Bir asker de su birikintisinden kapla su alıp M. Şirin’in başına döküyordu. Ama M. Şirin tepki vermiyordu. Şirin orada iki saate yakın bir süre hareketsiz yattı. Sonra askerler, bağdan ceset torbasında iki cenaze getirip karga tulumba zırhlı araca attılar. Aynı şekilde, M. Şirin’i de tutup, aynı zırhlı araca atıp götürdüler. Bu arada, Erdal’la Rojda da yakılan çadıra yakın bir yerde çok kötü darp edildiler. M. Şirin bizim köydendi. Bağ da zaten olanların bağı. Askerlerin yüzü açıktı ama uzakta oldukları için görsem tanıyamam. M. Şirin Kocakaya’nın cenazesi sokağa çıkma yasağı nedeniyle Diyarbakır’da defnedildi.”
A.Ö isimli köylü: Biz Lice’nin Dibek köyünde ikamet ediyoruz. Köyde yaklaşık 20 haneden fazla ev var. Köyümüz ve Lice’ye bağlı 39 köyde büyük bir askeri operasyon başlatılmıştı. 20 Haziran’da başlayan ve 3 Temmuz’da bittiği söylenen operasyonlarda bizim köyde dahi olmak üzere tüm köylerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu yasak süresince köylüler evlerinden çıkamaz ve hiçbir zorunlu işlerini yapamaz haldeydiler. Bizim köye de köyün girişinde seyyar bir karakol kurmuşlardı. Oradan da yüzlerce asker köyü kontrol etmeye çalışıyordu. Köyde bulunan tüm arazi, tarım yerleri, bağ evlerini ateşe veriyorlardı. Hatta köydekilerden Halis Akgözün evine roket atıp yaktılar. Bizim tüm tarım arazilerimizi ve bağ-bahçelerimizi ateşe verip harap etmişlerdi. Köyde tek bir şahsın köyün çıkışına izin vermiyorlardı. İlk iki gün boyunca tüm telefon şebekeleri kısıtlanmıştı. Helikopterlerden yangın parçaları atıp araziyi yakıyorlardı. Bu cisimlerden yüzlerce tane atılmıştı. Köyün dağ kısımları, buğday tarlaları, bahçeleri bunlarla yanıyordu. Bu cisimlerden yanmış, patlamış olanlar ise halen köyde ve çevresinde mevcuttur. Benim ev köyün girişinde seyyar karakola 1 km uzaktaydı. Helikopterden atılan yangın çıkaran cisimler köyün içinde çokça bulunmaktaydı. Benim üç çocuğum da köyde bulunan bu cisimlerle oynamak için eve getirmişlerdi. Bahçede bulunduğu sırada biran bağrış sesleri duydum. Gittiğimde, eve vardığımda üç çocuğum da yaralı halde bulunuyorlardı. 80 yaşındaki annem müdahale etmeye çalışıyordu. İki çocuğum (Adem ve Rojhat) belden aşağı, Yusuf ise tüm vücudu yanık içindeydi. Derhal ambulansı aradık. Ancak biz onlar gelmeden önceden Lice Hastanesine vardık. Ambulans geç gelmişti. Lice Hastanesinde MK müdahalesinden sonra Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk ettiler. Şuan Yusuf’un durumu hala kötüdür. Köyümüzde hala bu cisimlerden çokça bulunmaktadır. Gerçekleşen bu durumlardan dolayı sorumlulardan şikâyetçiyiz. Bu yasak ve operasyonlar sırasında insanlar evlerinden çıkamaz oldular. Bağ ve bahçeleri yanarken müdahale etmelerine izin vermediler. Hayvanlar telef oldu. Askerler bilinçli ve isteyerek hayvanları öldürüyorlardı. Yasak boyunca hayvanlar susuzluktan dolayı sarılık geçirmişlerdi.Bağ ve bahçelerimizi talan etmişlerdi. Bu konuda sizden hukuki destek sunmanızı talep ediyoruz.”
Mehlê köyü sakinleri: “Saat 09:00-10:00 sıralarında silah sesleri ve çığlıklar duyduk, Erdal Kocakaya’nın ailesi ile yaşadığı çadır tarafından yangın vardı, bağ yanıyordu, köy halkı yangını söndürmek istiyordu, Erdal’ın evinin bulunduğu tafra gittik, askerler bizi darp etti, biz kadınlara sinkaflı küfürler ederek hakaret ettiler, yangını söndürmemize izin vermediler, biz daha ne olduğunu anlamadan bizi toplayıp buraya getirdiler… Bazı askerler biz kadınlara sinkaflı küfürler edip tecavüzle tehdit ettiler. Özellikle bazı askerler ‘komutanım bırakın bunları s…m, bunlar o…. , bunları s…m’ diye tehdit ediyor bir yandan hepimizi darp ediyorlardı. Ramazan ayı olduğu için çoğumuz oruçluyduk fakat hepimizi toplayıp buraya getirdiler. Veysi, Erdal ve Rojhat’a çok ağır işkence yapıldı, Rojhat’ın cinsel organını çok tekmelemişlerdi, oradan geçen her askerler vurmuştu yürüyemiyordu, gözün kan akıyordu. Rojhat çıkan yangına daha çok itiraz ettiği için ve yapılan işkenceye itiraz ettiği için onu daha çok darp ettiler.”