DW: Türkiye
hakkındaki raporunuz rahat çoğunlukla Avrupa Parlamentosu
(AP) tarafından kabul edildi. Kısaca, bu yılki raporunuzun ana mesajları
nedir?
Kati Piri: Avrupa
Birliği ve Türkiye'nin birbirlerine ihtiyacı var. Ayrıca, göç konusu
da dahil işbirliği yapmak mecburiyetindeler. Bununla birlikte, aynı zamanda katılım
müzakereleri yürütmekte olan bir aday ülkede yaşananları görmezden gelemeyiz.
Burada, Avrupa Parlamentosu’nda geniş bir çoğunluk, medya özgürlüğü ve
Güneydoğu’da yaşanmakta olanlarla ilgili kaygılarını dile getiriyor. Avrupa
Parlamentosu'nun çoğunluğu bu sorunlara yanıt olarak 23 (yargı ve temel haklar) ve
24 (adalet, özgürlük ve güvenlik) numaralı müzakere başlıklarının açılmasını
savunuyor. Türkiye’de işlerin iyi gittiği düşündüğümüz için değil, bu konularda
diyaloğumuzu daha da arttıracağına inandığımız için istiyor.
DW: Sığınmacılar
konusu Türkiye ile Avrupa Birliği arasında önemli bir
diyalog konusu haline geldi. Bu konuda varılan anlaşma ile Avrupa
Parlamentosu’nun bu anlaşma hakkında söyledikleri arasında fark var. Bu
fark hakkındaki değerlendirmeniz?
Kati Piri: Bu konuyu bu hafta Strasbourg'da da tartıştık. AB Konseyi başkanı
Donald Tusk varılan anlaşmanın mükemmel olmadığını tartışmanın başında söyledi.
Türkiye'de de herkesin, bu anlaşmanın mükemmel olmadığını bildiğini sanıyorum.
Anlaşmanın gerçekleşmesi uygulamaya bağlı. Burada üç nokta önemli. Öncelikle,
anlaşmanın uluslararası ve Avrupa hukukuyla uyumlu olması gerekiyor. Şu anda
Yunanistan’da sahada çalışan insan hakları örgütlerinin kaygıları var. AB’nin orada
yaptıklarının henüz Avrupa ve uluslararası hukukla uyumlu olmadığını söylüyorlar.
Sığınmacılara güvenli ve yasal yollar açılmasını da sağlamalıyız. Türkiye’yle
sığınmacı yükünü aynı zamanda böyle paylaşabiliriz. Yani AB’ye gelen sığınmacıları
kabul ederek. Üçüncü olarak da tüm bunların sığınmacılar için de faydalı olması
gerekiyor. Yani bize yardım etmesi, yükün paylaşılması ama aynı zamanda Avrupa’ya
gelmek isteyen sığınmacılara açık kapımız olmalı, aynen şu an topraklarında 3
milyondan fazla sığınmacı barındıran Türkiye’nin son 5 yıldır yaptığı gibi.
DW: Türkiye
ile varılan anlaşmadan beklentiler mi çok yüksek sizce?
Kati Piri: Bu kiminle
konuştuğunuza bağlı. Benim bağlı olduğum siyasi grupta dahi
bu konuda görüş ayrılıkları var. Burada sadece ideolojik bölünmeden söz etmiyoruz,
bölünme aynı zamanda ulusal planda yaşanıyor. Almanya, Hollanda ve İsveç gibi
geçen yıl en fazla sığınmacı kabul eden ülkeler durumun böyle devam edemeyeceğini
gördüler. Yani, kontrol edilemeyen göç akını, bazı ülkelerin ellerinden geleni yapması,
diğerlerinin hiçbir şey yapmaması gibi. Bu ülkeler duruma daha pragmatik yaklaşıp,
anlaşma için öncü oldular. Elbette ülkeniz hiçbir sığınmacı almıyorsa, anlaşmayı
eleştirmek daha kolay. Dürüst olmak gerekirse, sivil toplum kuruluşlarından gelen
eleştirileri çok ciddiye alıyorum. Bunları dikkate almamız gerekiyor. Fakat ülkelerine
sığınmacı alınmasını istemeyen parlamenter meslektaşlarımın eleştirilerinin ciddiye
alınmasına karşıyım.
DW: Türkiye’yle
varılan anlaşma aslında bir paket. İçinde Türk vatandaşları
için vize konusu ve Ankara ile yeni müzakere başlıklarının açılması da var. AP
genel kurulundaki Türkiye oturumunda yaptığınız konuşmada anlaşmanın bu
haline sıcak bakmadığınızı hissettirdiniz. Bunu açabilir misiniz?
Kati Piri: Tabii.
Türkiye’de insanlar son 10 yılda, özellikle katılım müzakerelerinin
başlamasından sonra, büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Türk hükümeti
reform yapsa da
burada Avrupalı siyasilerin ‘Türkiye’nin ne yaptığı önemli değil, biz sadece onu AB
içinde istemiyoruz” dediğini duydular. Ben de bunun adilane olmadığını söylüyor,
eleştiriyorum. Şayet bir ülke reform yapıyorsa süreci hızlandırmalıyız. Şimdi ise tersi
oluyor. Türkiye’de reform yapılmıyor, hatta gerileme var. Fakat aynı siyasilerin,
Ankara ile göç alanında işbirliği adına “süreci hızlandırıp müzakere başlıkları açalım”
dediğini işitiyorsunuz. Genişleme süreci AB vatandaşları ve Türk vatandaşları için,
sadece başarı ve gerçekleştirilen reformlar temeline oturtulursa saygın bir süreç olarak
kalabilir. Bu sürecin, göç pazarlığı da dahil hiçbir konuyla ilişkilendirilmemesi gerektiği
düşüncesindeyim… Vize serbestisine gelince; bu konuyu Türkiye ile iki yıldır
müzakere etmekteyiz. Ben ve Türkiye raporunu kabul eden Avrupa Parlamentosu da
bunu desteklemekteyiz. Türkiye teknik kriterleri yerine getirir getirmez, derhal vizeyi
kaldırmalıyız.
DW: Türkiye'nin gerekli kriterleri yerine getirmesi halinde Avrupa
Parlamentosu'nun vize serbestisine yeşil ışık yakacağına inanıyor musunuz?
Kati Piri: Evet.
Kesinlikle inanıyorum. Kimi zaman eleştirenler sesleri en çok
çıkanlardır. Bu hafta Strasbourg’da da gördük. 23 ve 24’üncü müzakere başlıklarının
açılması çoğunluğun kabulünü gördü. Eleştirel sesleri kimi zaman medyada daha çok
duyuyor olabilirsiniz. Fakat burada çoğunluk Türkiye’de olup bitenlere karşı eleştirel
olmakla birlikte, ilerlemek de istiyor. Türkiye’yi eleştirip, ellerimizi çekmek ve
Türkiye’yle yapacak bir şeyimiz yokmuş gibi kapıları kapatmak istemiyoruz. Avrupa
Parlamentosu’nun çoğunluğu Türkiye ile yoğun işbirliğinden yana ve bu diyalog
sayesinde Türkiye’de reform süreci çabalarının artmasını ümit ediyoruz. Aynen
geçmişte olduğu gibi.
DW: Raporunuz kabul edildi. Türkiye ile Avrupa Parlamentosu arasındaki
ilişkilerde bundan sonraki adım ne olacak?
Kati Piri: Elbette
yaşam bir raporun kabul edilmesiyle değişmiyor. En azından önemli
konuları görebiliyoruz. Avrupa Parlamentosu’nda net bir çoğunluğun nerede olduğunu
görebiliyorsunuz. Türk hükümeti de kalkıp, ‘Avrupa Parlamentosu’nda bizi eleştirenler
var’ demekle yetinemez. Üzgünüm. 28 ülkede demokratik yollardan seçilmiş
parlamenterlerin çoğunluğu ifade özgürlüğü ve Kürt azınlığın durumu gibi
konuları
gündeme taşıyor. Bunlar sadece birkaç bireyin eleştirileri olarak değerlendirilemez.
Avrupa Parlamentosu ve TBMM olarak bir Karma Parlamento Komisyonumuz var. Bu
Komisyon içinde Türkiye’den yeni üyeler bulunuyor. Eleştirinin derhal hakaret olarak
ele alınmadığı samimi bir diyalog başlatabiliriz. Ben örneğin, Türk mevkidaşlarımın
AB’nin sığınmacılar konusundaki politikasıyla ilgili eleştirilerini dinlemekten
hoşlanıyorum. Bu politikayı ben de eleştiriyorum. Birbirimize karşı kimi zaman
saldırganlığı aratmayan dil kullanmaktan vazgeçelim. Türkiye’nin AB’ye katılım
sürecindeyiz. Bu da Türkiye’nin objektif kriterleri yerine getirmesi anlamına geliyor.
Türkiye bunları yapmadığı zaman da söyleyebilmeliyiz.
DW: Türkiye ile yeni müzakere
başlıkları açılması AB-Türkiye ilişkilerine yeni
bir ivme kazandırmaya yetecek mi? Avrupa’da yükselişte olan popülizm ve aşırı
sağ da dikkate alındığında sorun daha politik değil mi?
Kati Piri: Başlıkların
açılması sorunları birden çözecek sihirli bir değnek değil.
Söylediğim gibi, Türkiye’nin içindeki gelişmelerle ilgili kaygı dile getirmekle birlikte
müzakere başlıklarının açılmasından yanayız. Fakat bu kaygılar başlıkları açıyoruz
diye bir yere gitmiyor. İşbirliği yapmamız, yoğunlaştırmamız gerektiği ve bu ortaklığın
nereye götüreceği bağlamında Avrupa vatandaşlarını ikna etmenin tek yolu
Ankara’dan da pozitif işaretler almaktan geçiyor. Bu nedenle bu yıl büyük öneme
sahip. Kıbrıs’ta yeniden birleşme görüşmeleri devam ediyor. Onlarca yıldır süren bu
sorunun çözümüne katkı sağlayacağı konusunda Türk hükümetine güveniyorum.
Olursa çok pozitif katkı sağlar. Avrupa ve uluslararası hukuka uygun olduğu sürece,
sığınmacılar konusundaki işbirliğimizin pozitif katkı sağlayacağına eminim. Türkiye’de
de Kürt barış sürecinin yeniden başlaması, gazetecilere baskının sona ermesi, barış
için dilekçe imzalayan akademisyenlere baskının son bulması, Ankara’dan gelecek tüm
bu işaretler, yakınlaşmamız için bize çok yardımcı olacaktır.