Dünya
Deutsche Welle

"Türk toplumu korku tüneline sokulmuş durumda"

Son aylarda Türkiye'de yaşanan saldırılar toplum psikolojisini nasıl etkiliyor? DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Yard. Doç. Dr. Murat Paker'e göre, Türk toplumu bir korku tüneline sokulmuş durumda.

21 Mart 2016 17:03

Son aylarda Türkiye bombalı saldırılara sahne oldu. Özellikle İstanbul'daki
saldırı sonrası
ülkede çok sık görülmeyen manzaralar yaşandı. İstanbul
sokakları boşaldı, insanlar evlerinden
çıkmadı. Peki, son aylarda giderek yoğunlaşan şiddet olayları toplum psikolojisini nasıl
etkiliyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Murat
Paker, Deutsche Welle Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Taksim'deki saldırının ardından İstanbul gibi bir metropolde, terör endişesi nedeniyle
sokaklar bomboştu. Vatandaşlar evlerinde kalmayı tercih etti. Türkiye'de oluşan
atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Murat Paker: Türk toplumu çok ciddi bir korku
tüneline sokulmuş durumda. Bunu özellikle son
bir haftada, 10 günde çok yoğun olarak yaşadık. Hafta sonu zirve yaptı bugün hala zirvede
seyrediyor. İnsanlar büyük bir korku içerisinde, kaygı içerisinde evden çıkmamaya çalıştılar
bütün hafta sonu. Şehir dışına çıkanlar oldu. Bugün işine gücüne, okuluna gitmeyen çok sayıda
insan var. Epey ciddi bir korku tünelinde olduğumuz söylenebilir.
Bu durum sizce ne kadar sürecek? Daha da kötüleşebilir
mi?
Murat Paker: Tahmin etmesi kolay değil ama hemen bitmesi
zor gözüküyor Türkiye'nin
siyasi dinamikleri açısından. Ama uzun süre böyle devam etmesini de Türkiye gibi karmaşık,
kalabalık, çok değişik dinamikleri olan bir toplumun kaldırması da çok kolay gözükmüyor.
Biliyorsunuz 7 Haziran seçimlerden sonra Türkiye yeniden bir şiddet sarmalına yuvarlandı.
Zaten korku tüneline bir şekilde sokulmuştu Türkiye toplumu. Özellikle Kürt
illerinde çok yoğun
bir şiddet uygulandı. Kürt sorunu tekrar şiddetle çözülme yoluna sokuldu. Hükümetin bu
politikasını PKK da kabul etti. O da şiddete şiddetle karşılık verdi. Bir sarmala yuvarlanıldı. Ve
tahminimce AKP iktidarı bu şiddet sarmalını olabildiğince kontrollü tutarak kendi lehine
kullanmak istedi. Bunda 1 Kasım seçimlerine kadar başarılı da oldu. 1 Kasım seçimlerinde
toplumda yarattığı bu güvensizlik, istikrarsızlık, korku ortamından faydalanıp kendisini bir
istikrar unsuru olarak ortaya koydu ve yüzde 50'ye yakın oy aldı, tekrar
tek başına iktidara
geldi. Yalnız, devam etti bu şiddet sarmalı ve istikrar için geldiğini
iddia eden AKP
hükümetinin politikaları, toplumu, toplumdaki derin gerginlikleri yatıştırmak
yerine daha da
artırıcı bir şekilde seyrettiği için artık gelinen noktada bu korku tüneli dediğim şey, eskiden
olduğu gibi, geçen yıl aylarca olduğu gibi artık AKP iktidarının da faydasına olmaktan çıktı,
kontrolsüz bir şekle geldi.  Ve şimdiki korku tüneli artık ne AKP'nin ne PKK’nın,
Türkiye'de
siyaset yapan hiçbir gücün faydasına olan bir şekilde değil. Hiçbir rasyonelliği olmayan,
tamamen irrasyonel, tamamen tüm kesimleri girdaba sokan, felce uğratan, hiç kimsenin
yararına olmayan bir halde bir istikrarsızlık durumu yarattı. Maalesef böylesi durumlarda
insanlar, korku tüneline sokulan toplum kesimleri ister istetemez bir güvenlik arayışına, bir
istikrar arayışına girerler. Nereden bu istikrar arayışını bulabilirler diye baktığımızda artık bu ne
Erdoğan ne AKP ne de herhangi bir başka güç değil. Var olan mevcut
siyasi güçler maalesef
değil. Çünkü kontrol edemiyorlar algısı, görüntüsü, güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Maalesef
demokrasi dışı durumlar mesela bir darbe ortamına uygun bir sosyo psikolojik
iklim
yaratılmaya çalışılıyor mu acaba sorusunu insanın aklına
getiriyor. Mevcut siyasi güçler bu
kadar irrasyonel davrandıklarında, herkesi girdaba sokar hale getirdiklerinde toplumun önemli
bir kesimi darbe gibi tamamen anti demokratik bir durumdan medet umar hale getirilebilir.
Böyle bir riskin de şu anda Türkiye toplumunda olduğu söylenebilir.
Bu atmosfer bireyler üzerinde psikolojik olarak ne gibi etkilere yol açar? İnsanlar bu
ruh haliyle nasıl baş edebilir?
Murat Paker: Biz bunu en iyi İsrail'den biliyoruz aslında. İsrail biliyorsunuz çok uzun yıllar
politik şiddet içinde hem kendisinin uyguladığı devlet terörizmi hem de kendisine yönelik
uygulanan terör eylemleri nedeniyle çok ciddi bir sıkışmışlık içinde yaşamış bir toplumdur.
Türkiye de benzer bir yolda hızla ilerliyor maalesef. Burada çok çeşitli tepkiler çıkıyor.
Toplumun bir kesimi artık aşırı kuşkuculuk, paranoyaya varan, her şeyden her durumdan her
yerden kuşkulanan ve hayatını olabildiğince sınırlandıran, kendisini korumak adına bir tür içe
büzülme moduna geçebiliyor. Bu tabii birçok insan için, birçok kesim için çok sürdürülebilir,
yapılabilir bir şey değil. Bunun tam zıttında sanki hiçbir şey yokmuş, olmuyormuş gibi bir inkâr,
“Bizi etkilemez bunlar, hayatımıza bakalım, devam edelim” gibi bir inkâr durumu
var. Bu iki uç
arasında bir sarkaç gibi salınıyor. En sağlıklısı tabii ara
bir yol bulabilmek. Hiçbir şey
olmuyormuş gibi bir durum yok. Çok ciddi şeyler oluyor. Çok ciddi tehdit durumları var.
Bunlara dair belli önlemler, temkinli davranışlar gerekiyor. Ama tamamen hayattan çekilmek
evine kapanmak falan da makul şeyler değil. Dolayısıyla herkes kendi durumuna göre el
yordamıyla, deneye yanıla kendi kaygı seviyesini nerede, ne kadar, hangi dengede
tutabileceğine kendisinin ve yakın çevresinin karar vereceği yollar
bulacak. Bunun hazır bir
reçetesi yok maalesef. Ama toplumlar da insanlar da değişik durumlara adapte olmaya
çalışıyorlar ama bu çok uzarsa tabii işte toplumun genel işlevselliğinde genel bozulmalar
olabiliyor. İsrail'de biliyorsunuz bunun önemli bir sonucu demokrasiden, özgürlüklerden baya
bir ödün verilmesi, İsrail'in sağ muhafazakâr, faşizan politikalara teslim olması şeklinde oldu.
Türkiye için de bu risk var epeyce.
Savaş muhabirleri bu tür saldırıların ardından zamanla vatandaşlar tarafından
kanıksanacağı ve iç savaşın bir önceki basamağı olduğu görüşünü dile getiriyor.
Sizce de öyle mi?
Murat Paker: Evet, öyle bir risk var maalesef ve sağduyulu
iktidar çevrelerinden de işte
iktidarla mücadele ettiğini söyleyen PKK çevrelerinden de sağduyulu
bir ses son zamanlarda
duymuyoruz. Türkiye gibi bir ülkenin siyasi problemlerini, tansiyonlarını şiddetle çözebileceğini
düşünmek iktidar için de iktidara muhalefet edenler için de büyük bir aymazlıktır. İktidar bu
aymazlığı uzun bir zamandır sürdürüyor. Kürt meselesini şiddetle çözebileceğini sanıyor. Bu
yönde politikalar uyguluyor. Tamiratı giderek zorlaşan büyük yıkımlara yol açıyor. Bunlar
Kürtlerin kolektif hafızasında silinmez izler yaratıyor maalesef. Bunla mücadelenin de gene
şiddet politikalarıyla, savaşla olabileceğini düşünmek de, bu yolla değiştirilebileceğini
düşünmek de başka bir tür aymazlık bence. O da başka tür yıkımlara hüsranlara yol açıyor. O
yüzden Türkiye o açıdan oldukça sıkışmış, zor bir durumda. Bir de bunlara tabii bir de IŞİD
gibi belayı eklemek lazım. O da ayrı bir önemli faktör olarak devrede. İşi daha da
karmaşıklaştıran, tam ne olduğu iktidar ve PKK kadar açık olmayan, daha karanlık yönleri olan
başka bir faktör o da. Dolayısıyla çok bilinmeyenli karmaşık bir denklem var ve bu korku tüneli
gerçekten Türkiye'nin, sağlıklı Türkiye toplumunun sağlıklı
düşünebilme, rasyonel düşünebilme
kapasitesini epeyce, ciddi biçimde aşındırmış durumda.
Almanya'nın terör uyarılarının
ardından İstanbul'da bir saldırı düzenlenmesi üzerine
sosyal medyada tartışmalar başladı. Teşekkürler Almanya etiketi bir anda popüler
oldu. Birçok vatandaş paylaşımlarında Alman yetkililere teşekkür ederek güvenlikle
ilgili kaygılarını dile getirdi. Türkiye'de
resmi güvenlik makamları ve birimlerine güven
sarsıldı mı?
Murat Paker: Türkiye toplumu öteden beri zaten resmi kurumlara güvenin çok yüksek olduğu
bir toplum değil. Türkiye toplumu yaşayarak bunu biliyor, öğrenmiş durumda. Türkiye'de
insana verilen değer maalesef öteden beri çok yüksek değil. Son olaylarda, bir önceki
Ankara 13 Mart'ta TAK'ın üstlendiği Ankara katliamında, orada bir iki gün önce ABD elçiliği
bir uyarı yapmıştı. Bizimkiler böyle bir şey yapmamıştı Türkiye hükümeti. Yine aynı şey oldu.
Bunu biliyor zaten Türkiye toplumunun önemli bir çoğunluğu. Resmi söylemde
toplumun
çoğunluğu belki bunu itiraf etmez ama içten içe sezgisel düzeyde bunu biliyordur.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle