Can Dündar - Milliyet
Geçen yaz Mehmet Ali Birand’la Bodrum’da buluştuğumuzda bir nehir söyleşi planlamıştık. Bu yaz kapanıp yazacaktık. Daha doğrusu o anlatacaktı; ben yazacaktım.
Kışın görüştüğümüzde solgundu; “O kitabı hızlandırsak iyi olacak” dedi bana...
Buruk bir tavsiyeydi.
Anlamazdan geldim; “Ben hazırım” dedim.
O, hazır değildi.
Hiç beklemediği bir illet sinsice vücuduna yerleşmişti. Bir süre tedavi görecekti. Ameliyat gerekebilir veya daha kötüsü- gecikmiş olunabilirdi.
İnanamadım.
Onun kadar kendine, sağlığına, beslenmesine dikkat eden birini görmemiştim. Yiyeceği ekmeğin türünden dinlenme saatlerine, tatil molalarından sağlık taramalarına kadar her şeye dikkat ederdi. Her zaman çok neşeli ve eğlenceliydi.
Hastalıkla en son özdeşleştireceğim isimdi.
Konduramadım.
Oysa o çoktan durumu kabullenmiş, hastalığına dair kitaplar okumaya başlamıştı.
“İnsan, hayata bambaşka bakmaya başlıyor. Bütün dünyevi işler anlamsızlaşıyor” dedi acı bir gülümsemeyle...
Son dönem çok tartışma yaratan özeleştiri yazıları, belki de bu kendiyle hesaplaşma sürecinin ürünüydü.
Onu hesapçılıkla suçlayanlar, bunun bir yaşam muhasebesi olduğunun farkında değildi.
Hoş, onlar da Birand’ın umurunda değildi artık...
Hayata hayli yüksek bir pencereden bakıyordu.
* * *
Sonra onun hep hayran olduğum yanı girdi devreye:
Mücadeleye girişti.
Birlikte çalıştığımız yıllarda hiç yıldığını görmemiştim.
Hep muhabir kalmasını bilmiş bir gazeteciydi o... Bir röportajı koparmak için göze alamayacağı risk yoktu.
“Bulamadım, yapamadım” sözüne tahammülü yoktu.
Çalışmadan, üretmeden geçirdiği bir saati yoktu.
En yorgun anımızda avuçlarını şaklatır, “Hadi çocuklar” deyip ekibi ayağa kaldırırdı.
Heyecanla çalışır, programdan ek süre alabilmek için yarışırdık.
Onlarca pırıltılı ismi yetiştiren bu motivasyon, şimdi kendisine lazımdı.
İstirahat tavsiye eden doktorlara inat ekranı bırakmadı.
Çalışma saatlerini sınırlandırsa da hayattan kopmadı.
Ağır bir tedaviden çıkmış olsa da tele-vizyondaki doğallığından uzaklaşmadı.
Bir yandan da 32. Gün’ü ve köşe yazılarını sürdürdü.
Seçim öncesi, Başbakan’la röportaj yapacağı gün beraberdik. Gece boyunca sorular üzerine çalışmıştı; kısa bir şekerlemenin ardından ekrana çıktı; ders niteliğinde bir söyleşi yaptı.
Nihayet yaşgünümde buluştuk.
İyi haberler getirmişti. Hastalığı ilerlememiş, tersine gerilemişti. Muhtemelen ameliyatla hepten temizlenecekti.
Morali yerindeydi. Dualarımızı istedi.
Ettik.
Ameliyat günü de Cemre ve Umur’dan dualarımızın kabul edildiğini öğrendik.
Atlatmıştı.
* * *
Hasımlarına inat, Birand ayaklanacak. Yine ekranda, spiker değil, gazeteci olduğunu gösteren sorularını soracak; ünlü hatalarını yapacak, bunlara kendisi de gülecek.
Belki aynı gazetede yazıyor olacağız. Hayatla hesaplaşan yazılara imza atacak.
Ve umuyorum ki bu yaz, renkli hayat macerasını bir nehir söyleşide anlatacak.
El çırpıp “Hadi” deme sırası bizde...
Hayattan ek süre aldık.
“33. Gün”e hoş geldin Mehmet Ali abi!