ALİ BAYRAMOĞLU
(6 Mart 2012 Yeni Şafak)
28 Şubat tartışmalarının özellikle basınla ilgili yönü iyice alevlenmiş görünüyor. Meselenin düne ve bugüne ilişkin pek çok yönü var.
Önce, düne dair bir tespit yapmak için, 28 Şubat MGK toplantısına çeyrek kala, 2 Ocak 1997 tarihinde Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde yazdığım bir yazının kimi bölümlerini aktarmak istiyorum. "Askerin Yeni Silahı: Basın" başlıklı bu yazı, basına o günlerden ve içeriden bakan bir yazı ve bugün süren tartışmaların merkezine oturuyor.
Şöyle:
"1997'ye girerken Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan birisi, ordu ile kamuoyunun doğrudan bir temas haline girmesi, bunun sonucunda, askerî müdahalenin doğal ya da sıradan bir siyasi gelişme olduğu fikrinin yeniden "normalleşmeye" yüz tutmasıdır.
Bu doğrudan bir temasın oluşmasına yol açan temel faktör basındır...
Çünkü basının büyük bir bölümüne son bir yıldır egemen olan yayın politikası, bir iktidar mücadelesi gerçeği üzerine temelleniyor. Bu iktidar kavgası basının da çıkarları üzerinden tarafı, hatta parçası olduğu devlet kadroları ve politikalarının kontrolüne yönelik bir mücadeleyi ifade ediyor..."
Evet, basının siyaseti dizayn etme çabaları, hükümet kurma, hükümet yıkma gayretleri, kendi çıkarlarıyla bunları iç içe sokması o günün sıcaklığında bile saklanamaz "çıplak bir gerçek"ti.
Gençler hatırlamaz, 28 Şubat günlerinde Yeni Şafak, Kanal 7 yanında, cephenin öte tarafında yer alan Yeni Yüzyıl diye bir gazete vardı. Benim gibi, Ahmet Altan, Gülay Göktürk, Ahmet İnsel, Etyen Mahçupyan gibi pek çok yazarı barındırırdı, Yeni Yüzyıl.
Toplumun laik kesimini, merkez basını tümüyle kuşatan 28 Şubatçı çılgınlıkta bu kalemler kavgayı Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde, ayrıca Cengiz Çandar'la Sabah Gazetesi'nde vermişlerdi.
O çılgınlıkta, dışlanmış, "hain", "satılmış" muamelesi görmüş, tehdit edilmiş, Çandar gibi tehlikeli "andıçlarla" karşı karşıya bırakılmışlardı.
Cengiz Çandar isminin altını özellikle çizmek istiyorum...
O günleri andıç dolayısıyla en ağır ve tehdit altında yaşayanlardan birisiydi Cengiz...
Pek çoğumuz gibi 28 Şubat'tan alacağı olan bu yazarın dünkü yazısına kulak verelim:
"O darbenin hedeflerinden biri olan düşürülmüş hükümetin önde gelen bir bakanı, bugün Türkiye'nin Cumhurbaşkanı. O darbe, İstanbul'un seçilmiş belediye başkanını görevden alıp, bir de sudan sebeple hapse attı. O kişi bugün Türkiye'nin Başbakanı. Askeri vesayet rejiminin geriletilmesiyle 28 Şubat Darbe Dosyası'nın 15 yıl sonra açılmasında ve soruşturma başlatılmasında, bu bakımdan, şaşılacak bir şey yok...
/Ancak/ "Hazırlık aşamasında bulunan 28 Şubat soruşturmasının, oldukça geniş bir kesimi kapsadığı haberleri yayılıyor. 28 Şubat soruşturmasını, bir tür rövanşizme ve tam da 28 Şubat usulü cadı avına dönüştürmemek gerekiyor. Darbe'deki rol dağılımı ve sorumluluk hiyerarşisini doğru saptamak, elmayla armutu birbirine karıştırmamak gerekiyor. 'Özel yetkililer'de yakın geçmişte yürütülen bazı soruşturmalarda yapılan hatalardan, özellikle, 28 Şubat soruşturması için ders alınmalı..."
Bu konudaki fikirlerini tümüyle paylaşıyorum Cengiz Çandar'ın...
Türkiye'nin bugün en önemli sorunlarından birisi kamuoyunun siyaset algısının istihbari ve güvenlikçi bir eksene oturmasıdır... Ve bunda en büyük sorumluluğu basın taşıyor, üstelik basının en değişimci unsurları taşıyor.
"Etik kabahat", "siyasi hata" ve "kanun önünde suç"u birbirinden ayırmadıkça Türkiye'nin demokraksi istikametinde hızlanması kolay olmayacak...
Umarız 28 Şubat soruşturması derinlemesine ve hakkıyla yapılır, ancak demokratik değişim sürecinde gerilemeye yol açacak biçimde kullanılmaz...