Dünya

25 Şubat dünya basını

25 Şubat 2009 02:00

İNGİLİZ BASINI

Guardian gazetesi, İran'ın Türkiye'den Amerika Birleşik Devletleri ile arasında 30 yıldır varolan uzlaşmazlığın çözümünde rol oynamasını istediğini yazıyor. Haberin kaynağı ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.

Guardian muhabiri Robert Tait'in sorularını yanıtlayan Erdoğan, George Bush'un başkanlığı döneminde Tahran yönetiminin Ankara'ya ilettiği mesajı Beyaz Saray'a aktardıklarını söyledi.

Erdoğan, ''Peki Türkiye bu rolü oynayabilir mi'' sorusuna ise, ''İran Türkiye'nin böyle bir rol oynamasını istiyor. Eğer Amerika Birleşik Devletleri de isterse bu rolü oynamaya hazırız'' dedi.

Guardian, Washington yönetiminin İran konularını ele almak üzere önde gelen diplomatlardan Dennis Ross'u atadığını anımsatarak, Ross'un birkaç ay önce yazdığı bir makalede İran'a yönelik ilk yaklaşmanın ''doğrudan, perde gerisinde'' yürütülmesini savunduğunu kaydediyor.

Erdoğan'la seçim kampanyası için Mardin yolundayken uçakta görüşen Guardian muhabiri Robert Tait, Amerikalı yetkililerin İran konusunda Türkiye'nin arabuluculuğuna geçmişte kuşkuyla baktıklarını aktarırken, ama görevini devralırken yaptığı konuşmada ''Tahran yumruğunu açarsa biz de ona el uzatırız'' diyen Barack Obama liderliğinde yeni yönetimin şimdi bu öneriyi yeniden gündemine alabileceğine dikkat çekiyor.

Erdoğan da, nisan ayında G-20 zirvesi için Londra'da biraraya geldiklerinde Obama'ya konuyu hatırlatmayı planlıyor.

Erdoğan Guardian'a demecinde İsrail-Filistin sorununa da değindi.

İsrail ile Filistin tarafları arasında bir anlaşmanın ''değişim ve reform partisi'' olarak nitelediği Hamas'ı da içermesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, ''Hamas'ın uçakları, tankları, topları yok. Kullanılan orantısız güçle Gazze ateş altında kalmıştır'' dedi.

Erdoğan, 1,300'den fazla kişinin hayatını kaybettiği, 3,500 kişinin yaralandığını anımsatarak, ''Burada ne olup bittiğini kim soracak, bunların hesabını kim verecek'' diye konuştu.

İngiliz ordusunun 'iç savaşı'


Independent gazetesinin manşetinde ise, İngiliz ordusundan üst düzey yetkililerin radikalleşen İngiltere vatandaşlarının sayısındaki artışı ortaya koyan değerlendirmeleri var.

''Afganistan'da Britanyalı mücahidtere karşı savaşıyoruz'' başlığıyla duyurulan haberde, bir tarafında İngiliz askerlerin, diğer tarafında da Afganistan'a giden İngiliz savaşçıların olduğu çatışma "gerçeküstü bir iç savaş" olarak niteleniyor.

Taleban güçlerinin haberleşmesinden elde edilen istihbarat bilgilerinde İngiltere'nin iç kesimlerine ait bir aksanla konuşan savaşçıların ağırlıklı olarak Helmand ve Afganistan'ın güneyinde faaliyet gösterdikleri ayrıntısına yer veriliyor.

İç istihbarat servisi MI5 Taleban'ın devrilmesinden önce 4 bin civarında İngiliz müslümanın Pakistan ve Afganistan'daki kamplarda eğitildiklerini tahmin ediyor.

'Silahlı çözüm yetmez'

Independent gazetesinde "Tek başına ordu Taleban'ı yenilgiye uğratamaz'' başlıklı bir makale dikkat çekiyor.

Yazarı İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband.

''Uzun zamandır ısrarla söylediğimiz gibi bu isyana karşı tek çözüm askeri güç olamaz. Buna, açık bir siyasi ve ekonomik stratejinin de eşlik etmesi gerekir. Askeri yöntemler tek başına Taleban'ı yeraltına inmeye zorlayacak, fırsat kollama yolunda cesaretlendirecektir.

''İsyanı başarısızlığa uğratmak onu anlamak demektir. Bu isyanın arkasında tek bir örgüt yok ve uğruna savaştıkları da tek bir dava değil. İdeolojik bir Taleban, günlüğü 10 dolara Taleban, bölge dışından gelen savaşçılar, çeteler, uyuşturucu kaçakçıları, milisler ve bölgede söz sahibi olmak isteyen güç odakları.

''Bunlar bütün umutlarını da, Taleban'ın dönüşünden korkmasına karşın sıradan halkın devletin acz içinde olduğuna inanmasına bağlamış durumda."

David Miliband, stratejilerini isyanı dağıtması için Afgan hükümetine yardımcı olmak diye özetlerken sıradan insanların Taleban'a sırtlarını dönmesi isteniyorsa devletlerine güvenmelerinin sağlanması gerektiğini vurguladı ve bu yolda ulusal ordunun, polis gücünün ve yargının yeniden yapılandırılması ve hükümetin halkına hizmet verebilecek hale getirilmesinin altını çizdi.

Miliband, makalesinde uluslararası kurumların yükümlülüğü bağlamında da irdeliyor Afganistan'ı.

''Afganistan NATO ve uluslararası ittifakın kararlılığı açısından bir sınavdır. Afganistan'da istikrarı sağlamak için asker takviyesi asla yeterli olmayacaktır. Ama Afgan devletiyle işbirliği yapmayı reddenler üzerinde baskı kurup işbirliği yapanları koruyarak siyasi çözüme destek olunabilir.

''Bu da güvenli bir Afganistan inşaası için tek yoldur. Böylece Taleban'ın Afganistan'da yeniden iktidara gelmesini ve bize zarar vermek isteyen insanların barınağına dönüşmesini önleyebiliriz."

Polis teşkilatında ırk ayrımcılığı

''Emniyet teşkilatı içinde siyah polisleri minibüslerine almayan beyaz polislerin'' varlığından söz eden bir haber dikkat çekiyor Times'ın iç sayfalarında.

''Londra'da bir polis karakolunda 'ırk ayrımcılığı' ve 'ırkçı zorbalık' sisteminin yaşanmakta olduğuna ilişkin iddialar yine bir polis memuru tarafından dile getirildi.

''Asyalı bir polis, kendisi ve etnik azınlıklardan diğer emniyet görevlilerinin beyaz polislerden farklı araçlarda seyahat etmeye zorlandıklarını aktarıyor. Esad Said adlı polisin yarın işveren mahkemesine sunacağı belgelerde yer alan iddialara göre, bir polis siyah bir kadın polise kendi devriye araçlarına değil, ''siyah minibüse'' binmesi uyarısında bulunuyor. Londra emniyeti ise, iddialara karşı kendini savunacağını söylüyor.''

Türkiye'ye turizmde kur fırsatı

Financial Times, İngiliz para birimi sterlinin Euro karşısında değer kaybetmesinin Türkiye turizmi açısından önemli bir fırsat yarattığını belirtiyor.

Sterlin euro karşısında değer kaybedince Avrupa ülkeleri, özellikle Akdeniz kıyıları İngiliz turistler için daha pahalı hale geldi.

Gazeteye göre, euro karşısında sterlinin alım gücünün düşmesi sonrasında İngiliz turizmciler, Türkiye rezervasyonlarında ciddi bir artış başladığını söylüyor. (BBC Türkçe)

AMERİKAN BASINI (24 Şubat)

Christian Science Monitor daha önce Clinton ve Bush yönetimlerinin Suriye ile diyalog kurma çabasının başarısız olduğunu hatırlatıyor. Gazete, bu nedenle Obama’nın Şam’la ilişkiler konusunda dikkatli olması gerektiğini yazıyor:

“Gazze savaşından önce Türkiye, Suriye’yi İsrail’le dolaylı görüşmeler için masaya oturmaya ikna etmişti. Suriye, Türkiye’nin İran’a kıyasla daha güvenilir bir müttefik olduğuna inanabilir. Ayrıca, Suudi Arabistan da Esad’a İran’la ilişkileri konusunda baskı yapıyor. Obama, Suriye’nin İran’la ilişkileri karşılığında Lübnan’ın bağımsızlığından veya Amerika’nın bir başka çıkarından fedakarlık etmemelidir. Ancak bir barış anlaşması karşılığında Golan’ın iadesi için İsrail’e baskı yapabilir. Aynı şekilde, radikal İslamcı örgütlere desteğinin kesmesi karşılığında Avrupa ile birlikte ekonomi ve güvenlik alanlarında bazı garantiler verebilir.”

Washington Post, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Çin gezisi sırasında insan hakları konusunda geri adım atmasının demokrasi yanlılarında hayal kırıklığı yaratacağını belirtiyor:

“Clinton’ın Amerika’nın insan hakları konusunu öne çıkartması durumunda Çin’le diğer alanlardaki işbirliğinin tehlikeye gireceği yönündeki düşüncesi tamamen temelsizdir. Çin, insan hakları konusunda anlaşmazlık yaşansa da, kendi çıkarlarına uygun gördüğü her konuda Amerika’yla işbirliği yapmıştır. İnsan hakları konusunu gündemin arka sıralarına atmak, Pekin’in Kuzey Kore’ye karşı tavrını veya küresel ısınma konusundaki politikasını değiştirmeyecektir. Ancak ülke içindeki muhaliflere baskı uygulamak konusunda kendisini daha özgür hissedecektir.”

Los Angeles Times ise tam tersine Clinton’ın Asya gezisi sırasındaki pragmatik tavrını destekliyor. Gazete, Clinton’ın insan hakları ve liberal ekonomi konusunda Pekin’e baskı uygulayacak durumda olmadığını savunuyor:

“Clinton’ın bu tavrı, yaşadığımız ekonomik ve siyasi gerçekliklerin bir yansımasıdır. Daha Guantanamo kapatılmamışken, Clinton Çin’deki tutuklu insan hakları savunucuları konusunda Çin’e ne söyleyebilir? Amerikan hükümeti bankaları millileştirirken, ekonomiye devlet müdahalesi konusunda Pekin’e nasıl ders verebilir? Clinton, Çin’e ders verme çabasının şimdiye kadar sonuçsuz kaldığını belirterek, “artık dünyanın en büyük üçüncü ekonomisine hak ettiği saygıyı göstermek gerektiğini” söyledi. Bu, Dışişleri Bakanının ilk yurt dışı ziyareti için olumlu bir başlangıçtı. Amerika, kendisine çeki düzen verdikten sonra, dünyanın tek süper gücünün temsilcisi olarak, ahlaki ve siyasi gücünü kullanması için başka fırsatları da olacaktır.”

New York Times Fransa ve İngiltere’ye ait iki nükleer denizaltının çarpışmasıyla, nükleer tehlikenin bir kez daha göz önüne çıktığını kaydediyor. Gazete, bu konuda şu önerilerde bulunuyor:

“Başkan Obama, nükleer silahların azaltılması konusunda Ruslarla bir an önce görüşmelere başlamalıdır. Bu görüşmelere daha sonra İngiltere, Fransa ve Çin de dahil edilmelidir. Güvenliğimiz için nükleer silahlara bağımlılığımız sürdükçe, riskler de devam edecektir. Hükümetler, artık hiçbir askeri gerekliliği kalmayan binlerce silahı yok ederek ve mümkün olan en yüksek güvenlik kurallarını hayata geçirerek bu riskleri en aza indirmelidir.” (Amerika'nın Sesi)
(Not: Saat farkından ötürü ABD basını gecikmeli olarak verilebilmektedir)