29 Ekim 2018 15:11
24 Haziran'daki seçimlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın seçim kampanyasını da yöneten ANDY-AR Araştırma Şirketi ve YİNE Ajans Başkanı Faruk Acar, 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimde Cumhur İttifakı'nın uygulanmaması hakkında, "MHP desteği olmazsa AK Parti büyükşehirlerin bazılarını kaybetme potansiyeli taşıyabilir" dedi. Acar, "AK Parti içinde 'siyaset zeminimiz açıldı, tekrar özgün bir pozisyon alabiliriz' yorumlarının yapıldığını duyuyorum" ifadesini kullandı
HaberTürk'te Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Acar, yerel seçim yarışına ilişkin olarak şunları kaydetti:
24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanya sürecini siz yürütmüştünüz. Şimdi gündemde Mart ayında yapılacak yerel seçimler var. AK Parti ve MHP, yerel seçim sürecinde ittifak yapmayacaklarını ama Cumhur İttifakı’nın devam ettiğini açıkladılar. Yerel seçimde ittifak olmaması hangi parti için avantaj ya da dezavantaj olur?
Aslında her iki taraf için de avantajlı ve dezavantajlı yanları var. AK Parti’nin mutlaka MHP’ye ihtiyaç duyduğu bazı şehirler var. CHP ve İYİ Parti, örtülü de olsa ittifak kurarak bazı şehirlerde ortak adaylar çıkarırsa, AK Parti büyükşehirlerin bazılarını kaybetme potansiyeli taşıyabilir. Çünkü AK Parti’nin, şu anda elinde olan büyükşehirlerin bazılarında MHP olmadan tek başına yeterli oy oranına ulaşmasının pek de mümkün olmadığı görülüyor.
Bu şekilde AK Parti açısından riskli olan kaç şehirden söz edebilirsiniz?
Büyükşehir nezdinde konuşursak, 3 büyükşehrin böyle olduğunu söyleyebiliriz. Ankara ve Antalya çok önemli. Antalya’da CHP-İYİ Parti adayı üzerinde anlaşılmış, bir ay önce de Antalya halkına deklare edilmiş. Hatta bazı ilçelerde de İYİ Parti’nin ve CHP adayının destekleneceği şeklinde paylaşımlar yapılmış. İYİ Parti Antalya’da yüzde 17, CHP yüzde 30’lar civarında bir değere sahip. Zaten 2014 seçimleri de yüzde 10-15 civarında bir farkla sonuçlanmadığı için Menderes Türel’in veya aday olacak kişinin şimdi çok daha fazla çalışması gerekecek.
AK Parti açısından seçime tek başına girmenin avantajlı olacağı şehirler var mı?
Evet, MHP ile birlikteliğinin son bulmuş olması, AK Parti’nin bazı bölgelerde avantajlı çıkmasına da neden olabilir. Mesela Adana’da AK Parti, CHP ve MHP’nin oy dağılımı yüzde 30’lar civarında, zaten bu üç parti yüzde 90’ı temsil ediyor. 24 Haziran’da Adana’da AK Parti’nin aldığı oy oranı belli, MHP’ninki belli. Mevcut belediye başkanıyla 2014 yerel seçimlerinde 300 küsur bin oy almış olan bir MHP var, 24 Haziran seçimlerinde bu yarıya düşmüş. Ama AK Parti mevcut oyunu koruyor. Şimdi Adana, AK Parti için aday gösterilmeyen bir yer olabilir mi? Yerel seçimlerde durum biraz daha farklı. Siz genel seçimlerde ortak bir paydada buluşmak üzerine ittifak yapabilirsiniz ama yerelde seçmen kendi adayıyla bizzat muhatap olabiliyor. Dolayısıyla, yerelde ‘genel merkezden gelen talimat’ üzerine oy verme durumu çok mümkün değil. Buradan hareketle, bu ittifakın yerel seçimlerde çalışması çok mümkün olmayabilirdi.
Peki, AK Parti ile ittifak yapmıyor olmanın MHP için avantajları ve dezavantajları neler olur?
MHP, AK Parti’ye destek vererek aslında bir ölçüde kendi sorunlarını aştı ve tekrar eski oy oranına ulaşabildi. Parti içerisindeki bölünme ve o dönemde MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin kendini ifade edememesi nedeniyle, MHP yüzde 5’lere kadar düşmüştü. Bugün ise 24 Haziran seçimlerindeki sürecin MHP’nin lehine geliştiğini görüyoruz. MHP’nin “Baraj sorunu var mı, yok mu?” tartışmalarını geride bıraktığı bir sonuç ortaya çıktı. MHP, bu kadar kilit bir pozisyona sahip olmuşken ve AK Parti ile birlikte gündemi belirleyen parti konumuna ulaşmışken bu ittifakın bitmiş olması biraz sıkıntılı olacaktır. Yani AK Parti için dezavantajlı olan şeyin MHP için avantajlı bir konumu yok.
“Son dönemde ekonomideki gelişmelerle de bağlantılı olarak AK Parti seçmeninin bir bölümü MHP’ye yöneliyor, hatta kimi anketlerde MHP’nin oyu yüzde 17’ye kadar ulaştı” gibi yorumlar yapıldı. MHP bu süreçten oyunu artırarak çıkabilir mi?
Bu mümkün. Çünkü MHP’nin yükselen trendini zaten 15 Temmuz sonrasında görmüş olduk. 24 Haziran’da da bunun emarelerini görmüş olmamızla birlikte, “Bugün bu ittifak bitti ve dolayısıyla bundan sonra MHP’nin oyları artık dip seviyeye tekrar gerilemek durumundadır” şeklinde bir yorum tarafgir bir yorum olur. Türkiye’nin haletiruhiyesini doğru yorumlamak gerek.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a AK Partili 6 ismin adını vererek “İttifakı bozmaya çalışıyorlar” dediği iddia edildi. Öte yandan salı günü grup konuşması esnasında Devlet Bahçeli’nin “İttifak bitti” açıklamasını MHP kurmaylarının büyük bir coşkuyla alkışladıklarını izledik. Cumhur İttifakı’nın parti kurmayları arasında satın alınmadığı yönündeki yorumlara ne diyorsunuz?
Zamanlaması itibarıyla sürecin çok uzadığı ve fazlasıyla karşılıklı tavizlerin verildiği konusunda kurmay kadrolar içerisinde eleştirel bir yaklaşım olduğu doğru. MHP, “Amacımızdan ve sürecin başındaki yerimizden farklı bir noktaya geldik” dedi. AK Parti ise “Biz çok büyük bir partiyiz ve MHP’nin peşine takıldık” gibi bir algıyla yaklaştı. Af meselesi ve Andımız meselesi aslında olayın patlama noktası. Af meselesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hassasiyet göstererek, “Sadece devlete karşı işlenen suçlar” tanımlaması yapmasına rağmen, MHP bunu kamuoyu önünde tartışmayı tercih etti. Bir kez daha Cumhurbaşkanı, “Böyle bir şey yok” diyerek parti sözcüleri aracılığıyla bunu paylaştığı halde, MHP yine olayı kamuoyu önünde tartışmaya ve ısrar etmeye devam etti. Sonuçta her iki tarafın da hassasiyetleri var. Parti sözcülerinin de ifade ettiği gibi, “Kırmızı çizgiler, liderler.” Eğer karşılıklı olarak aradaki diyaloğun liderlere dokunan yanları ortaya çıkmışsa zaten kopma noktasına gelinmiş demektir. MHP kurmaylarının Devlet Bahçeli, “Bu ittifak olmayacak” dediğinde ellerini patlatırcasına, coşkuyla tepki vermelerinin nedeni bu.
Peki yerel seçim özelinde ittifakın sona ermesi AK Parti içinde nasıl karşılandı?
Biraz kısık sesle de olsa “Tekrar siyaset zeminimiz açıldı, tekrar özgün bir pozisyon alabiliriz” yorumları yapılıyor. Uzunca bir süredir aslında Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri siyasetsizlik. AK Parti’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partiden ayrılışıyla partide siyasetsizliğin hâkim olduğu bir süreç yaşandı. Cumhurbaşkanı ayrıldıktan sonra Külliye bir siyaset merkezi haline geldi. Genel Merkez’de siyaset üretmekle Külliye arasındaki denge arasında bir siyasetsizlik oluştu. Cumhurbaşkanı’nın partiye dönmesinden sonra ise MHP ile ittifak sürecinin başlaması ile Genel Merkez kendi havasını tutmakta zorlandı. Genel başkan yardımcıları geldiler, gittiler. Tek başına parti içerisindeki durumun Erdoğan’sız bir parti olmasının dışına taşınması çok mümkün olmadı. Mümkün olmayınca da siyaset üretilemedi. Artık bir fırsat dönemi diyebiliriz. Bu arada biriktirdiği enerjiyi bir şekilde daha yerinde kullanıp harekete geçerse, “Ben değiştim” söyleminin inandırıcılığını da doğru adaylarla seçmenine yansıtabilirse bundan sonraki süreç, AK Parti için daha anlamlı bir hale de dönüşebilir. CHP’nin içi karışmışken, İYİ Parti beklenileni alamamışken, HDP gibi bir partinin marka değeri sönmüşken, AK Parti şu anda en güçlü olduğu dönemi yaşıyor. Bunu siyasete dönüştürebilirse çok anlamlı çarpanlara da evirilmesi mümkün. Genel merkezdeki beklenti de böyle. Ama ittifakın bitirilmesini bir kesim isterken bir kesim de istemiyordu. Bundan sonraki aşamada her iki partinin nasıl duracağı nasıl bir politik yol izleyeceği belirleyici olacak.
AK Parti’nin son süreçte daha milliyetçi bir söyleme kaydığı, hatta bunun AK Parti içerisindeki kimi isimlerce “Fazlaca MHP’lileştik” şeklinde eleştirildiği söyleniyor. Önümüzdeki süreçte AK Parti’de daha farklı bir siyasi söylem görme ihtimalimiz var mı?
Açıkçası düşünmüyorum, çünkü siyaseti doğru anlamak için halkın ne beklediğini ve halka ne söylediğinizi takip etmeniz gerekir. Bunu da en iyi yapan parti AK Parti. Millilik ve yerlilik söyleminin aslında nerede durduğuna ve seçmenler nezdinde ne kadar satın alındığına bakmak lazım. Bu, öylesine çıkmış bir şey değil; 15 Temmuz ve öncesinde yaşanan gelişmeler ışığında değişen sosyolojinin bir tezahürü. Türkiye yakın siyasi tarihinde, radikal Türk milliyetçisi seçmeni tekelinde tutan bir MHP; radikal Kürt milliyetçiliğini tekelinde tutan HADEP-BDP-DTP ve bugünkü adıyla HDP; radikal İslamcı seçmeni tekelinde tutan Refah Partisi vardı. Aslında adına sosyal demokrat olarak tanım yapan ama Kemalizmi tekelinde tutan bir CHP, SHP ve DSP vardı. AK Parti ise 2002 yılında bu tekellerin tamamını bozdu, hepsini bir araya topladı. Önce İslamcı tarafı tekelinde tutan Refah Partisi’nden çok büyük bir geçiş yaşandı. Akabinde MHP’den ve daha sonrasında Kürt seçmenlerden geçişler oldu. “MHP ile işbirliği içerisindeyken AK Parti’nin dili daha milli bir dil halini aldı” ya da “Bugün itibarıyla bu milli dil sona erdi” yorumları gerçekçi değil, çünkü AK Parti kozmopolit bir parti.
Peki, seçim sürecinde iki partinin adayları meydanlarda birbirine karşı sertleşir mi? Kampanya süreçleri Cumhur İttifakı’nı uzun vadede nasıl etkiler?
Sertleşirlerse iş biter. Bugün ben ‘testinin çatladığı’ yorumuna daha yakın duruyorum; kırıldığı noktasında değilim. Sadece adaylar değil, liderler düzeyinde de çok uçlarda cümleler sarf edilirse bunun geri dönüşü olmaz ve iş biter. Her iki tarafın da stratejik olarak bundan uzak durmak üzere pozisyon alabileceğini düşünüyorum.
AK Parti için yeni anketler yapıyor musunuz? Son tablo nasıl?
Cuma günü bitirdiğimiz bir çalışma var. Türkiye genelinde 50 bin nüfus ve üzerinde olan 328 belediyede bir saha taraması yaptık. Raporlara dair bir değerlendirme yapma fırsatı bulamadık ama görünen o ki 24 Haziran’dan bugüne çok farklı şeyler gelişmemiş. Ne AK Parti’nin ne MHP’nin ne de CHP’nin oylarında olağanüstü bir değişim yok. Ama kararsız bir seçmen var.
Kararsızların oranı ne kadar?
Yaklaşık yüzde 25 dolayında ve büyük çoğunluğunu CHP seçmeni oluşturuyor. Çünkü Kılıçdaroğlu gitmedi. Muharrem İnce ile aralarındaki diyaloğun ne durumda olduğuna dair kamuoyuna kendini ifade edebilecek bir zemin de oluşturmadı. Dolayısıyla CHP’nin ne yapacağı da tam olarak belli değil. CHP’nin seçmenlerini memnun etmek gerçekten zor, çünkü genele hitap edebilecek, elini taşın altına koyabilecek bir irade yerine, halihazırda “Burası nasıl olsa bizim yerimiz” diyerek herkes belli noktalara aday olma peşinde. Mesela kesin olarak alınacağı beklentisiyle yüzünden, İzmir’de bir aday adayı fazlalığı söz konusu.
Son iki seçim sonuçlarına bakarak bu seçimde İstanbul, Ankara ve İzmir’de AK Parti’nin zorlanacağını söyleyebilir miyiz?
Adaylara bağlı diyebiliriz. İzmir’de bir sürpriz beklemiyorum CHP için. AK Parti, İstanbul ve Ankara’da mevcut belediye başkanlarını metal yorgunluğu başlığında değiştirme girişiminde bulundu. Yeni gelen belediye başkanlarının kendilerini tam olarak ifade edebilmesi için yeterli zaman yoktu. Aslında ikisi de kendi ilçelerinde ve kendi bölgelerinde başarılı olmuş, bunu artık büyükşehirde taçlandıracak uygun kişiler olarak tercih edilmiş oldukları için bu anlamda bir avantajları olduğu gibi, çok kısa bir zamanda kendilerini anlatmak durumunda kaldıkları için dezavantajları da vardı. Buna rağmen bu iki belediye başkanı, seçmene dokunabilecek bazı hamlelerde de bulundu. Nitekim tanınırlıklarıyla ilgili önemli bir yol kat ettiklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla, mevcut makamda oturmaları dolayısıyla ikisi de potansiyel aday adayıdır.
Peki, AK Parti’deki eğilim ne yönde? İstanbul ve Ankara’da daha popüler isimler mi aday gösterilecek, yoksa mevcut isimlerle devam edilmesi ihtimali var mı?
AK Parti diğer partilere göre konumlanmayı önceleyebilen bir parti. Öngörü ve strateji konusunda, diğer partileri neredeyse okutabilecek kadar tecrübeye sahip. Dolayısıyla önce İstanbul’da ve Ankara’da diğer partilerin adaylarını görüp, daha sonra mevcutların devam edip etmeyeceğini ya da yeni gelecek kişilerin hangi profile sahip olacağını değerlendirerek karar vereceklerdir diye düşünüyorum.
MHP’nin İstanbul ve Ankara özelinde güçlü isimler çıkarması AK Parti’yi zora sokar mı?
Tabii sokar. İstanbul için belki bu durum çok söylenemeyebilir. 2014 seçimlerinde Mustafa Sarıgül genel merkezin belirlediği bir aday değildi. Kamuoyunun zorla Mustafa Sarıgül’ü aday yaptığı bir seçim olmuştu. Dolayısıyla yüzde 41’e kadar ulaşmış bir CHP vardı. AK Parti de yüzde 48 aldı. Aradaki fark 7 puan gibi görünse de ikili tercihler de bu 3 buçuk puan demek. Ankara’da ise 30 bin farkla seçilmiş bir Melih Gökçek vardı. Yani asıl risk barındıran şehir aslında Ankara’ydı. Bugün itibarıyla durum çok farklı değil, çünkü Ankara’da aynı zamanda MHP de güçlü.
Söyleşinin tamamı için tıklayın
© Tüm hakları saklıdır.