Gündem

1994'te öldürülen Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın'ın oğlundan Soylu'ya: Ağa baban olan 'Mehmet Ağar'dan talimat aldıklarını' söylemişlerdi!

Süleyman Soylu, faili meçhul cinayetler için "Çok affedersiniz bu kişiler Eminönü'nde gezerken mi kayboldular?" demişti

28 Ağustos 2018 02:48

1994'te kaçırılarak öldürülen Ankara Altındağ İlçesi Nüfus Müdürü Mecit Baskın'ın oğlu Eren Baskın, Cumartesi Anneleri'nin 700. hafta eylemine müdahale edilmesini "Bu istismar ve kandırmacının son bulmasını istedik" sözleriyle savunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya tepki gösterdi.

Twitter hesabı üzerinden bir mesaj paylaşan Eren Baskın "Soylu; Babam Ankara Altındağ Nüfus Müdürü'yken, müdürlüğün kapısında sivil polislerce gözaltına alındı Cesedi 2 gün sonra işkence edilmiş halde bulundu. Özel Harekat polisi Ayhan Çarkın 2011 yılında 'Biz öldürdük' diyerek teslim oldu. Ağa baban olan Mehmet Ağar'dan talimat aldık' dedi." ifadelerini kullandı. 

TIKLAYIN - Doğan Akın yazdı: 20 soruda Tansu Çiller Türkiye'sinin karanlığında işlenen o cinayetler

Ne olmuştu?

2011 yılında itirafçı 1990'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ile ilgili itirafçı olan Ayhan Çarkın, Mecit Bakın'ın öldürülmesine ilişkin ifadesinde şunları söylemişti:

Çarkın, bu cinayete ilişkin ifade ve anlatımlarında şunları söyledi:

“Bana ve diğer arkadaşlarıma söylenen ‘gidin Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın isimli şahısla temas kurun, (Özel Harekât) daire başkanlığına getirin’ diye. Bir soruşturmayla alakalıymış sözde. İki sefer gittik bulamadık, yoktu. Ancak kimlik gösterdik, not yazdım. Hatta orada bir görevli vardı, adımı dahi yazdım. Birçok şahıs şahittir. Tabii şimdi aradan yıllar geçti, ama hatırlayan vardır. Üçüncü gidişimizde kendisi karşıladı bizi. Beyefendi bir adamdı. Kendisine olayı anlattık. Aynen şöyle hitap etti: ‘Hay hay ne demek. Tabii ki’ diyerek, bizim daire başkanlığına ait diğer bir arabayla ekip tarafından alındı. Biz de Keçiören tarafından Ulus istikametinden hatta gezerek daire başkanlığına gittik. Baktığımızda ne diğer ekip vardı ne şahıs. Daire Başkanı ile karşılaştık, bilgi verdik. ‘Tamam, ne işiniz var burada gidin onlarla buluşun’ diye azarladı… Neyse bize diğerleri ile Gölbaşı’nda buluşmamız söylendi. Gölbaşı’nın kenarından bir lokantadan sağa döndük. Bir müddet gittik ve buluştuğumuzda bir baktık ki adamcağızı metruk bir binada infaz etmişlerdi. Neyse biz bağrıştık, karşı çıktık bu ne biçim iş diye. Neyse sen karışma dediler. Başkanın bilgisi var. Küçük kulübe gibi bir yerde infaz etmişlerdi… O sinirle daire başkanlığına gittik. Bunun ne anlama geldiğini sorunca (İbrahim Şahin) makamından fırladı. Ağzı köpürürcesine üzerimize gelince Oğuz (Yorulmaz) elini beline attı. Küfür etti ben araya girdim. Bu insana çok üzülmüştük. Çok kibar beyefendi bir adamdı… Tabii daha sonra bu tür işlerin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararı olduğu teröre destek verenlerin bir şekilde bertaraf edilmesi gerektiği için görev verildiğini söyleyince Oğuz, Ercan (Ersoy) ben artık her olana asi bir tavır içerisinde olmaya başladık.”

İfade üzerine cinayet zamanaşımına uğramak üzereyken 27 Aralık 2013'te Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açıldı. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Danışmanı emekli Yarbay Korkut Eken ve dönemin Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin ve  Özel Harekât'çı polisler Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Seyfettin Lap, Alper Tekdemir, Uğur Şahin, Ayhan Özkan ve Ahmet Demirel olmak üzere toplam 12 sanık hakkında dava açıldı. Davada, "taammüden insan öldürmek ve suç işlemek için teşekkül kurmak" suçlamasıyla sanıklar hakkında  ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi.  Bu dava, daha sonra ana faili meçhul davasıyla birleştirildi.

Dava 2013'te görülmeye başlandı. 

Süleyman Soylu ne demişti?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eyleminin yasaklanmasına ilişkin açıklama yaptı. Soylu, “700. gösterilerini yapmak istediler, izin vermedik çünkü bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Anneliğin terör örgütünce istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık?" diye konuştu.

Soylu, Cumartesi Anneleri eylemi ile ilgili olarak şu ifadeleri kullandı:

"Doğrudan doğruya terör örgütünün sözcülüğünü yapıyorlar, savunuyorlar, hiçbir şey yapamıyorsa eylemlerine sessiz ve tepkisiz kalıyorlar. Örgütlere bir 'poker yüzü' temin etmeye ve aslında bir meşruiyet alanı açmaya çalışıyorlar. Terör örgütleri Türkiye'de her zaman bir istismar içinde olmuştur. Kadın istismarı yaptılar, çocuk istismarı yaptılar, etkin köken istismarı yaptılar, mezhep istismarı yaptılar.

Bugün terör örgütleri, bu odaklar eliyle bir başka istismar alanı peşinde koşuyorlar: Anne istismarı. Yapılmak istenen çok açıktır. Annelik kavramı üzerinden bir mağduriyet oluşturup, hem teröre bir mağduriyet maskesi giydirmeye çalışıyorlar, hem de toplumu ayrıştırmaya çalışıyorlar.

“Gözaltı falan yok, örgüt içi infaz”

Galatasaray Lisesi önünde toplanıyorlar. Peki, bu işin aslı nedir? 1995 yılında, resmi raporlarla ve örgüt içi itiraflarla belgelenmiş, aşırı sol TKP/ML örgütü tarafından gerçekleştirilmiş bir örgüt içi infazın suçunu devlete yıkmaya çalışan bir eylem.

Kayıp falan değil, gözaltına alınmış değil, örgüt infaz etmiş, bir kenara bırakmış. Bu olay üzerinden bir mağduriyet hikayesi üretildi ve yıllardır annelik üzerinden bir istismar ortaya konuluyor.

“Bölge sorumlularını etkisiz hale getirince bu tepkiyle karşılaşıyoruz”

Bugün de terör örgütü ve bölge sorumlusunun bahane edildiği bir anlayış söz konusudur. Dikkat edin, son günlerde renkli listelerde aradığımız teröristleri, bölge sorumlularını etkisiz hale getirdikçe bu tepkiyle karşılaşıyoruz. Bu bir tesadüf değildir. Bunu kabul etmek de mümkün değildir.

“Eminönü’nde gezerken mi kayboldular?”

Hasan Ocak, Galatasaray Meydanı'ndaki eylemlerin başlama sebeplerinden sadece birisidir. Servis ediliyor. Çok affedersiniz, bu kişiler, Eminönü Meydanı'nda gezerken mi kayboldu? Neden her şeyi açık açık konuşmuyorlar? Hasan Ocak, TKP/ML Terör Örgütü üyesi değil miydi? Örgüt tarafından infaz edilmedi mi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu konuda dava açılmadı mı? Bu davada komisyona ifade veren bir başka örgüt üyesi, bu işin örgüt içinde bir infaz olduğunu anlatmadı mı? Muhatapları bu dediklerimin detaylarını çok iyi bilirler. Bu ve bundan sonra bu eylemlere konu edilmiş kişiler, yasa dışı örgüt üyesi değiller miydi?"

“Anneliğin teröre kılıf yapılmasına göz mü yumalım?”

"700. gösterilerine izin vermedik, doğrudur. Çünkü artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Bu ikiyüzlü kandırmacanın son bulmasını istedik. Ne yapsaydık yani, anneliğin, terör örgütü tarafından istismar edilmesine, anneliğin teröre kılıf yapılmasına göz mü yumsaydık? Çocuklarımızı terör örgütü üyeliğine özendirip, 'İstanbul'un göbeğinde anılacaksınız' diye teşvik etmelerine, anneleri gözü yaşlı bir şekilde evlat yolu gözler halde bırakmalarına göz mü yumsaydık?

“Galatasaray’ı örgütlerin meşruiyet alanı haline getirilmesine izin vermeyiz”

Ne yapalım yani terörle mücadeleyi rafa mı kaldıralım? DHKP-C kiralık katil tarzı eylemlerine devam etsin, diğer sol gruplar eylemlerine devam etsin, PKK Doğu ve Güneydoğu'da acı üstüne acı yaşatsın, FETÖ Türkiye'nin tamamını eline geçirmek için bir gece topla tüfekle saldırsın, biz sırtımızı mı dönelim, devleti, ülkeyi bunlara teslim mi edelim?

Galatasaray Meydanı'nın, terör örgütlerinin sözde ortak meşruiyet alanı haline getirilmesine müsaade etmeyeceğiz. Anne, devlet, millet gibi kavramları, yıllarca bunların düşmanlığını yapmış terör örgütlerine ve onların çağrısıyla toplanan payandalarına istismar ettirmeyiz. 

“Paçozlar…"

Bu millet yüz yıl önce bunların ağababalarına bu ülkeyi teslim etmemişti, bugün onların paçozlarına da teslim etmez, bunu herkes böyle bilsin."