Gündem

102 kişinin öldüğü Gar katliamında, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği tazminata mahkûm edildi

2015 yılında, terör örgütü IŞİD'in düzenlediği bombalı saldırıda 102 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 500 kişi yaralanmıştı

05 Eylül 2018 20:16

İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği, 101 kişinin öldüğü Gar katliamı saldırısında hayatını kaybeden Mesut Mak’ın ailesine 400 bin lira  tazminat ödemeye mahkûm edildi

10 Ekim 2015’te KESK, DİSK, TMMOB ve TTB öncülüğündeki ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde IŞİD saldırısı sonucu hayatını kaybeden Mesut Mak’ın ailesinin İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliğine açtığı 700 bin liralık tazminat davası karar bağlandı.

Ankara 12’inci İdare Mahkemesi, sosyal risk ilkesi uyarınca terör eylemini engellemedikleri gerekçesiyle Bakanlık ve Valiliğin Mak’ın ailesine 400 bin lira manevi tazminat ödemesini kararlaştırdı.

Mahkeme gerekçeli kararında, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği'nin savunmalarına da yer verildi. 

Bakanlık savunmasında, olayda hizmet kusurunun bulunmadığı, olayın bir terör saldırısı olduğu, terör eylemi sonucu oluşan zararın tazmini isteminden kaynaklanan uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesi gerektiği, iş bu Kanun kapsamında manevi tazminat konusunun düzenlenmediği, manevi tazminatın unsurlarının oluşmadığı ve faiz talebinin yerinde olmadığı ileri sürülerek davanın reddini istedi. 

Ankara Valiliği tarafından mahkemeye gönderilen savunmada ise, manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamı dışında olduğu, davacının zararlarının ancak sosyal risk ilkesine göre karşılanabileceği, meydana gelen zararın terör olayı kapsamında oluştuğu ve toplantıya ilişkin gerekli bütün tedbirlerin alındığı belirtilerek, davanın reddini istedi.

"İstihbarata rağmen hassasiyet gösterilmedi, hizmet kusuru var"

Mahkeme gerekçeli kararında, her ne kadar terör olaylarını tamamen önlemek mümkün değil ise de, yapılacak saldırıların sayısını, terörün psikolojik etkisini azaltmak mümkün olduğunu belirterek, "Bunun için özellikle istihbarat faaliyetleri büyük önem taşımakta olup, aynı zamanda yetkili birimlerce, her türlü terör saldırısına karşı, ayrım gözetmeksizin tüm yurttaşlar için, ülkenin her yerinde, imkanların elverdiği ölçüde azami güvenlik tedbirlerinin alındığı yönünde güven telkin edici faaliyetlerde bulunulmasının terörle ulaşılmak istenen güvensizlik kaygısının azalmasını sağlayacağı, böylelikle terör eylemlerine karşı direnç ve tahammülün artacağı, aksi durumda en ufak bir ihmalin dahi hayati risk oluşturacağı ve terörün birinci hedefi olan güvenlik algısında büyük tahribata yol açacağı tartışmasızdır. Kaldı ki kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması devletin asli görevidir. İdarenin bu görevi yerine getirmek, kamu düzeni ve esenliğini sağlamak üzere kolluk örgütünü kurması, gerekli araç ve olanakları sağlaması, yeterli önlemleri zamanında alması gerektiği açıktır. Yaşanan patlama olayını da kapsayacak şekilde elinde yakın tarihli istihbari bilgi bulunan idarenin, önceki standart uygulamasından dahi ayrılarak, bu bilginin ilgili birimlere iletilmesi, güvenlik tedbirlerinin alınması noktasında gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermediği ve bu suretle hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır" denildi.

Başkan sosyal risk ilkesine şerh koydu

Karara şerh koyan ve tazminatın sosyal risk ilkesi uyarınca değil, devletin hizmet kusuru ilkesi gereğince verilmesi gerektiğini belirten Mahkeme Başkanı'nın gerekçeli kararda görüşüne de yer verildi. Başkan şerh kararında, "Yakın zamanda benzeri terör olayları yaşandığı ve terör, güvenlik gibi konularda eğitimi olmayan kişilerce dahi olası bir terör eylemi korkusuyla yakınlarının kalabalık yerlerden uzak durulması konusunda uyarıldığı, yaygın şekilde terör saldırısı beklentisi olan bir dönemde elde edilen hayati önemdeki istihbarı bilginin özellikle miting gibi kalabalık alanlarda canlı bomba eylemine ilişkin olmasına rağmen, bu konuda önlem alması gereken birimlere iletilmesinde mülkiye müfettişlerince tespit edilen, ancak yukarıda belirtilen hususlar ve uzun süreli terör deneyimi olan bir devlette ihmal olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan kusurlu davranış sonrası istihbari bilgide yer alan doğrultuda gerçekleşen canlı bomba eyleminden kaynaklı elim olayda idarenin gerekli ve yeterli özeni göstermemesi nedeniyle, hizmet kusurunun bulunduğu uyuşmazlığın bu gerekçeyle karara bağlanarak tazminat miktarına hükmedilmesi gerektiği düşüncesiyle sosyal risk ilkesi esas alınarak verilen karara gerekçe yönünden katılmıyorum" dedi. 

"Ağır hizmez kusuru"

Davayı açan ve aynı zamanda Tunceli Baro Başkanı olan Barış Yıldırım, Mesut Mak'ın ailesi adına Ankara 12'nci İdare Mahkemesi'nde tam yargı davası açtıklarını, davayı Anayasa hükümlerinde yer alan 'Devlet kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklı zararları tazmin etmekle hükümlüdür' hükmü gereği açtıklarını söyledi. Dava dilekçelerinde idarenin ağır hizmet kusurlu olduğunu iddia ettiklerini, zira daha önce alınan istihbarat bilgilerine rağmen miting günü gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığını, bu çerçevede gerekli güvenlik önlemleri alınmış olsaydı bu acı hadisenin bu katliamın meydana gelmeyeceğini belirtiklerini söyleyen Yıldırım, şöyle devam etti:

"Ağır hizmet kusuru bulunduğunu dilekçemizde ifade etmiştik. Neticede mahkeme davamızı karara bağladı. Mahkeme, ölen Mesut Mak'ın yakınlarına ödenmek üzere 400 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti ve bu yönde karar verdi. Karar esasta oy birliği ile verilirken, gerekçede ise oy çokluğuyla alındı. Mahkeme başkanı, karara muhalefet şerhi koydu. Mahkeme başkanı karara 'sosyal risk' ilkesi çerçevesinde karşı çıkarak, devletin hizmet kusuru olduğunu ifade etmiş ve muhalefet şerhi koymuştur. Bizlerde meydana gelen bu acı olayda ve kınanması gereken hadisenin başta Anayasa'nın 5'inci maddesinde belirtilen temel amaç ve görevlerinden biri olan kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hükmünün ihlalinden kaynaklı olduğunu düşünüyoruz."