Öcalan’ı 15 Şubat 1999 Pazartesi günü teslim alan Türk operasyon ekibini taşıyan Falcon 900B tipi uçak, 16 Şubat’ın ilk saatlerinde Türkiye semalarına ulaştı.
Pilot Ankara’ya ilk sağlıklı mesajı, "Bir numaraya haber verin, paket teslim alındı" cümlesiyle verdi. Bundan sonra ise heyecanlı anlar yaşandı. Antalya istikametli uçak Ankara’dan gelen ani talimatla rotasını Bandırma Askeri Üssü’ne çevirdi.
Burada sis olduğu için pisti pas geçen ve yakıtı iyice azalan uçağın pilotu, Yeşilköy Askeri Havaalanı’na indi. Burada yakıt ikmali yapıp, sonunda kıyısında bir firkateynin beklediği Bandırma’ya vardı. Uçaktaki ekip şefi, bu önemli olayı o anda öğrendiği anlaşılan tuğgeneral rütbeli üs komutanına, "Öcalan’ı getirdik" dedi. Bu sırada Öcalan, valiziyle birlikte bordo berelilere teslim edilmekteydi.
KENYA’nın Jomo Kenyatta Havalimanı’ndan yıldırım hızıyla havalanan kimliği belirsiz uçak, Sudan, Mısır ve Yunanistan hava sahalarını 7 saatte katettikten sonra Türkiye semalarına ulaşıyor, altı yolcu ile üç kişilik mürettebat, derin bir nefes alıyordu. Uçağın yedinci yolcusu ise büyük bir şok içindeydi. Yol boyunca yemeden içmeden kesiliyor, sadece birkaç bardak suyla yetiniyordu. Günün üçte birini havada geçiren Falcon 900B tipli uçak, Türk hava sahasına girdikten sonra, kaptan pilot, SSB telsiziyle Ankara’ya ilk sağlıklı haberi şu cümleyle ulaştırıyordu: "Bir numaraya haber verin, paket teslim alındı."
Kaptan pilot, uçuş planı gereğince Antalya Havalimanı’na iniş hazırlıklarına geçiyor, ancak son anda Ankara’dan gelen talimat üzerine, Bandırma’ya yöneliyordu. Uçak, 15 Şubat’ı 16 Şubat’a bağlayan gece, saat 02.00’de Bandırma Askeri Hava Üssü semalarına ulaşıyordu. Bandırma’da yoğun bir sis olduğu için görüş mesafesi 50 metrenin altındaydı. Uçak, piste 15 metre kadar yaklaşıyor, radarın yardımı da olsa, pilot önünü göremediği için tekerlerini piste vurmadan pas geçiyordu. Kaptan pilot, uçağın Bursa Askeri Havaalanı’na inmesini öneriyor, Genelkurmay’dan talimat alan Bandırma Hava Üssü Kulesi ise Balıkesir veya İstanbul’a iniş izninin olduğunu bildiriyordu.
Yakıt ikmali için Babaoğlu emir verdi
8 saattir havadaki uçağın yakıtı iyice azalmıştı. Balıkesir’e yönlendirdikten sonra iniş gerçekleşmezse, mevcut yakıtla İstanbul’a ulaşmak mümkün olamayabilirdi. Kaptan pilot, inisiyatifini kullanıyor ve Atatürk Havalimanı için rotasını Marmara Denizi’ne çeviriyordu. TC-CAG uçağı, Atatürk Havalimanı’na indi. Kule, pilotu, Genelkurmay emriyle Yeşilköy Askeri Havaalanı’na yönlendiriyor, parka çekilen uçağı nöbetçi subay karşılıyordu. Ekip şefi, uçağın bir devlet görevinde bulunduğunu ifade ediyor ve subaydan yakıt ikmali talebinde bulunuyordu.
Nöbetçi subay ise uçağa yakıt vermek için yetkisi olmadığını söylüyor, bunun üzerine Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Aydoğan Babaoğlu’na ulaşılarak gerekli izin alınıyordu. Uçak, yakıt ikmalini yaparak tekrar Bandırma’ya doğru havalandı. Kaptan, Bandırma Üssü pistine yöneliyor, sisi yara yara inmeye çalışıyordu. Sis, pist kenarındaki ışıkların görülmesini de engellemekteydi.
Son anda karada bir tek sarı ışık gören Kaptan Pilot, uçağın tekerleklerini nihayet pistle buluşturacaktı. Bandırma Hava Üssü Kulesi, uçağın güney aprona park etmesi talimatını veriyordu. Güney apronda olağanüstü görüntüler vardı. Çevre, yoğun şekilde aydınlatılmıştı. Çok sıkı güvenlik önlemleri dikkati çekmekteydi. Uçak park ediyor, ekip şefi ve kaptan pilot inerek, kendilerini karşılayan hava tuğgenerali rütbesindeki üs komutanı ile Öcalan’ı teslim alacak Özel Kuvvetler albayıyla tanışıyorlardı.
Görev, lazerli silahlar gölgesinde sona eriyor
Ekip şefi, üs komutanına Kenya’dan Öcalan’ı getirdiklerini açıklıyor, komutanın tavrından, bu önemli olayı o anda öğrendiği anlaşılıyordu. 5 Şubat 1999 günü Ankara’da başlayan çok gizli operasyon, 16 Şubat 1999 Salı gecesi saat 03.00’te Bandırma’daki askeri bir alanda tamamlanıyordu. Uçaktan piste inen yolcuların üzerinde sürekli hareket eden küçük, kırmızı ışıklar beliriyordu. Daha sonra bu ışıkların, güvenliği sağlayan "Bordo Bereliler"in lazerli silahlarından yansıdığı anlaşılacaktı. Öcalan, gözleri kapatılmış şekilde bordo berelilerin komutanına teslim edilmişti. Öcalan’ı İmralı Adası’na götürmek için bir Sikorsky helikopteri ve bir de firkateyn hazırlanmıştı. Hava şartları uçuşa izin vermediği için, Öcalan, valiziyle Özel Kuvvetler timlerince Fatih Firkateyni’ne bindirilerek İmralı Adası’na doğru yola çıkarılıyordu.
Afrika yolcuları, çok önemli bir görevi kazasız belasız tamamlamanın huzuru içerisinde tekrar uçağa biniyor, yoğun sise rağmen Bandırma Askeri Hava Üssü’nden havalandıktan sonra operasyon görevi aldıkları ilk nokta olan Ankara Etimesgut Askeri Havaalanı’na doğru yola çıkıyorlardı.
Elde edilen sonuç, günlerin yorgunluğunu bir anda unutturmuştu. 40 dakikalık yolculuktan sonra yoğun kar yağışı altında Ankara’ya ulaşan Falcon 900B uçağının yolcuları, askeri havaalanındaki görevlilerce coşkuyla karşılanıyordu.
Atasagun hepsine tek tek sarıldı
5 Şubat günü hangarda toplanan operasyon ekibi, tekrar o hangara alınıyor, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, yardımcısı Mikdat Alpay’la birlikte, tüm ekibi tek tek kucaklayarak kutladıktan sonra, duygusal bir konuşma yapıyordu. "Başarının yerine konulabilecek hiçbir şey yoktur" özdeyişi, bu büyük operasyonla bir defa daha anlam kazanıyordu.
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, bu çok önemli gelişmeyi önce Başbakan Bülent Ecevit’e, daha sonra da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e telefonla bildiriyordu. Başbakan Ecevit, Öcalan Operasyonu’nun başarıyla sonuçlanması üzerine, sabah saat 09.30’da Çankaya’daki Başbakanlık Konutu’nda Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir, Genelkurmay Harekát Başkanı ve Başbakanlık Askeri Danışmanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la durum değerlendirmesi yapıyordu.
Öcalan, gece yarısı Fatih Firkateyni ile İmralı Adası’na götürülmüş ve hazırlanan koğuşa yerleştirilmişti. Ancak, öncelikle yapılması gereken önemli bir iş vardı; Kenya’dan getirilen bu kişi, gerçekten Abdullah Öcalan mıydı? Onun için, Öcalan’ın parmak izi alınıyor ve daha önceki parmak izleriyle karşılaştırılıyordu. Ayrıca kayıtlı eski ses bantları ile yakalandıktan sonra yaptığı konuşmalar üzerinde frekans araştırması da yapılıyordu.
Sonuç olumluydu. Parmak izleri ve ses frekansları birbirini tutmuş, görevliler de içlerindeki o kuşkuyu atmışlardı.
Öcalan: Neredeyim Hákim: İmralı’da
ABDULLAH Öcalan, Kenya’dan Türkiye’ye getirilerek İmralı Adası’na kapatıldıktan sonra, teröristi yargılayacak olan Ankara DGM’nin hákim ve savcıları da kısa sürede adaya intikal ediyordu. Adanın askeri sorumluluğu da, o tarihte 15. Kolordu Komutanı olarak İzmit’te görev yapan Korgeneral Hurşit Tolon’a verilmişti. Yargılama sırasında, Öcalan’ın duruşmayı izleyen şehit aileleri tarafından pet şişe veya bozuk para atılarak taciz edilebileceği düşünüldü ve kurşun geçirmez camdan bir kafes yaptırılması kararlaştırıldı. Bu cam kafes de Korgeneral Tolon’un çabalarıyla kısa sürede imal edildi. Öcalan, adaya kapatılışının 10. gününde hákim ve savcılar tarafından sorgulanmaya başlanıyor, Hákim Mehmet Maraş’a ifade verirken, ilk sözü şu oluyordu: ’Ben neredeyim?’ Hákimin cevabı da iki kelimeden oluşuyordu: ’İmralı Adası’ndasın’."
Paketi getiren ekibe 9 Longines saat
ÖCALAN Operasyonu’na katılan dokuz kişilik ekip yurda döndükten iki gün sonra, 18 Şubat Perşembe günü saat 19.00’da Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kabul edildi. Pembe Köşk’e alınan ekip, burada önce, Cumhurbaşkanı’yla haftalık olağan görüşmesinden çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından tebrik ediliyordu. Ardından, Öcalan’ı Türkiye’ye getiren ekip, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la birlikte, 4 Şubat 1999 gecesi "Öcalan Operasyonu" için karar verilen, Atatürk’ün Pembe Köşk’teki tarihi makam odasında Cumhurbaşkanı’nın huzuruna çıkıyor, bu özel kabulde, sadece Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Kurmay Albay Reha Taşkesen hazır bulunuyordu.
Demirel, operasyona katılan görevlileri kutluyor, kendilerine, som altından yapılmış ve arkasında "T.C. Cumhurbaşkanı S. Demirel - 18.2.1999" yazısı kazınmış olan Longines marka kol saati armağan ederken, şunları söylüyordu: "Kabullerimde genellikle fotoğraf çektiririm, ama bu defa sizlerle hatıra fotoğrafı çektiremiyorum. Çünkü sizler, çok önemli, çok gizli bir devlet görevini başarıyla ifa ettiniz. Şartlar, bundan sonra da gizliliğin korunmasını gerektiriyor. Sizleri bir fotoğraf karesinde buluşturmanın sakıncalı olduğunu düşünüyorum."
Şehit analarına sözümüzü tuttuk
BAŞBAKAN Bülent Ecevit, Öcalan’la ilgili parmak izi ve ses frekansı test sonuçlarının kendisine ulaşmasından sonra, aynı gün saat 11.00’de Başbakanlık Merkez Binası’nda düzenlediği, tüm televizyonlarda yayınlanan basın toplantısında, Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildiğini resmen şöyle açıklıyordu: "Bu sabaha karşı saat 03.00’ten itibaren bölücü terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan, Türkiye’dedir. Dünyanın neresinde olsa, devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözü yerine getirildi. Şehit analarına verilen söz yerine getirildi. Bütün dünyadan dışlanan Abdullah Öcalan, sonunda kendini Türkiye’nin kucağında buldu. Yaptıklarının ve yaptırdıklarının hesabını, bağımsız Türk adaletine verecektir."
Ecevit, Öcalan’ın nasıl yakalandığına ilişkin kısa bilgiler vermek istediğini belirtiyor, ancak ayrıntıya giremeyeceğini ifade ederek, şöyle konuşuyordu: "Fakat şunu söyleyebilirim ki, Abdullah Öcalan, kendisi dahil hiç kimsenin canı incitilmeden yakalandı. 12 gündür değişik kıtalarda, ülkelerde sürdürdüğümüz yoğun ve sessiz bir izleme sonucunda yakalandı. Türkiye’de bu operasyonu bilen sadece 10 yetkili vardı. Hiçbir haber sızmadı. En küçük bir sızma olsa, operasyon sonuç veremezdi."
’25 yılın başarısı’
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel de, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi üzerine şu mesajı yayınlıyordu: "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, genç-yaşlı, çoluk çocuk, sivil-asker demeden 30 bin insanımızın ölümüne sebep olan bölücü terör örgütü PKK’ya karşı 15 yıldır büyük bir azim ve kararlılıkla yürüttüğü mücadelede, bugün çok önemli bir adımı daha başarıyla gerçekleştirmiştir. Uzunca süren özverili çalışmalar neticesinde, bölücübaşı yakalanarak sabah erken saatlerde Türkiye’ye getirilmiştir." Öcalan’ın Suriye’den sınırdışı edilişinden Kenya’da yakalanışına kadar geçen 130 günlük kovalamacayı Cumhurbaşkanı olarak yöneten Süleyman Demirel, bu olayı on yıl sonra şöyle değerlendiriyordu:
Çok ahenkli çalışıldı
"Bu mesele, kanaatimce son yirmi beş yılın en önemli diplomatik hadisesidir. Kısacası, başarıdır. Türk diplomasisi için başarıdır, Türk siyaseti için başarıdır, Türk ordusu için başarıdır. İşte bu başarılı sonucu alırken, cumhurbaşkanlığı, gelip geçen hükümetler, devletin kurumları; yani asker ve istihbarat teşkilatı çok ahenkli çalışmıştır. Başarılı bir olaydır."