İstanbul Modern Sinema’da yılın ilk programı: Oscar’ın Yabancıları

İstanbul Modern Sinema, 16-30 Ocak tarihlerinde Oscar’ın Yabancıları seçkisini sinemaseverlerle buluşturuyor. “En İyi Uluslararası Film” dalında ilk dokuza giren adayların da yer aldığı programda 14 yabancı yapım bulunuyor

09 Ocak 2020 14:29

114

İstanbul Modern Sinema, 16-30 Ocak tarihlerinde Oscar’ın Yabancıları seçkisini sinemaseverlerle buluşturuyor. “En İyi Uluslararası Film” dalında ilk dokuza giren adayların da yer aldığı programda 14 yabancı yapım bulunuyor

214

Oscar’ın Yabancıları bu yıl da dünyanın çeşitli festivallerinde izlenen ve ödül kazanan, farklı coğrafya ve kültürleri temsil eden özerk bir kategoriyi oluşturan “En İyi Uluslararası Film” kategorisinin öne çıkan filmlerini bir araya getiriyor. İşte programda yer alan filmler:

314

BOYALI KUŞ |18 Ocak 17.00; 26 Ocak 17.00 İkinci Dünya Savaşı sırasında yetim kalmış Yahudi bir çocuk, hayatta kalabilmek için Doğu Avrupa köylerinde sonu meçhul bir yolculuğa çıkar. Yolculuğu süresince savaşın gölgesinde yaşayan farklı insanlar tarafından anlamsız bir şiddet ve işkenceye maruz kalacak ve kendisini bir tür cehennemde varoluş mücadelesi içinde bulacaktır. Jerzy Kosiński’nin tartışmalar yaratan aynı adlı romanından uyarlanan filmin insan doğasının karanlık ve tüyler ürperten yüzünü sergilediği bu gaddar dünyası Vladimir Smutny'nin inanılmaz güzellikteki 35mm siyah-beyaz sinematografisinde çekilmiş. Filmin oyuncu kadrosunda Harvey Keitel, Stellan Skarsgård ve Udo Kier gibi isimler göze çarpıyor.

414

MONOS | 25 Ocak 15.00 Sarp kayalıklarla çevrelenmiş, ıssız bir dağın tepesindeki bir grup ergen yaşta asker, Amerikalı bir kadını rehin tutmakla ve bir ineği canları pahasına korumakla görevlendirilmiştir. Gündüzleri komando eğitimi gören grup, geceleriyse gönüllerince eğlenmektedir. Ancak ansızın pusuya düşürülüp uçsuz bucaksız bir ormanın derinliklerine sürüklendiklerinde birbirlerine olan güvenleri derin yaralar alacaktır. Yönetmen bu üçüncü filminde yarattığı masalsı dünya izleyiciyi, unutulmaz bir görsel şölen ve nefes kesen gerilim dolu bir hayatta kalma mücadelesiyle baş başa bırakıyor. Film, 2019’da Sundance’de Dünya Sineması Drama Jüri Özel Ödülü ve San Sebastián En İyi Film ödüllerine layık görüldü.

514

PARAZİT | 16 Ocak 19.00 Usta yönetmen Bong Joon-ho imzalı Parazit, Cannes’da Altın Palmiye’yi kazandıktan sonra yılın en çok konuşulan filmlerinden biri oldu. Yönetmen, önceki filmlerinde de olduğu gibi dram, komedi, şiddet ve gerilim gibi birçok farklı türü ustalıkla harmanlıyor. Bu kez rutubetli bir bodrum katında zor şartlarda yaşayan fakir Kim ailesi ile refah içinde lüks bir evde yaşamını sürdüren zengin Park ailesinin etkileşimi üzerinden sınıflararası farklılıklara odaklanıyor. Kim ailesinin hayatı, oğulları Ki-woo’ya gelen bir iş teklifiyle değişir. Park ailesinin kızlarına İngilizce dersi verecek olan Ki-woo, çeşitli dalaverelerle tüm aile fertlerinin de Park’ların yanında işe alınmasını sağlar. Fakat her iki ailenin de hayatları beklediklerinin aksi yönünde gelişecektir. Parazit, 72. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye, 66. Sidney Film Festivali’nde ise En İyi Film ödüllerini aldı.

614

ACI VE ZAFER | 16 Ocak 13.00 Salvador Mallo, orta yaşlarında ve eski enerjisini, gençliğinde hayata karşı iştahını artık kaybetmiş bir yönetmendir ve bu depresif halden çıkmak için yeniden sinemaya geri dönmeye ihtiyacı olduğunu içten içe bilir. Bir zamanlar çektiği filminin sinematekte yeniden gösterileceğini öğrenen Salvador, sinema tutkusunun başladığı yıllardan bugüne, çocukluğunu, annesiyle olan ilişkisini, eski dostluklarını ve aşklarını hatırladığı zihinsel bir yolculuğa çıkar. Geçmişini düşünürken, şimdiki zamanda karşılaştığı kişi ve durumlar da kendisini yeniden bulmasına yardımcı olacaktır. Usta yönetmen Pedro Almodóvar’ın kendi hayat hikâyesi sayılabilecek bu 21. filmi, festivallerdeki birçok ödülün yanı sıra, başrolündeki Antonio Banderas’a Cannes’da En İyi Oyuncu ödülünü getirmişti.

714

BAL ÜLKESİ | 16 Ocak 15.00; 19 Ocak 13.00 Hatice Muratova, yaşlı annesiyle beraber terk edilmiş, elektriği olmayan bir dağ köyünde yaşayan ve arıcılıkla geçinen bir kadın. Arıların ürettiği balın yarısını satıp kalan yarısını yine arılara bırakan, ve sürdürülebilirliği bu şekilde sağlayan Hatice’nin düzeni, başka bir ailenin köye gelip yerleşmesiyle bozulmaya başlar. Gerek doğanın ritmine gerekse de Hatice’nin süregelen yaşam alanına saygı göstermekten çok uzak olan bu gürültücü aile ile Hatice’nin doğaya ve yaşama yaklaşımı arasında ortaya çıkan tezat, maddi kazanç için doğayı tahrip etmekten kaçınmayan kapitalist düzenin mikro ölçekli bir tezahürüne dönüşür. Çekimleri üç yıl süren ve sinematografisiyle de dikkat çeken film, Sundance’den sonra dünya çapında birçok festivalden övgü ve ödüllerle döndü.

814

GÖRÜNMEZ YAŞAM | 19 Ocak 17.00;30 Ocak 19.00 Brezilya’nın kendine has sinemasıyla tanınan yönetmeni Karim Aïnouz, izleyiciyi bu kez 1950’ler Rio de Janeirosu’na götürüyor. Maço bir babanın iki kızı Eurídice ve Guida, hayallerinin peşinden giderek evden ayrılma hayalleri kurarlar. Eurídice, piyanist olmak için Viyana’ya gitmek ister, küçük kız kardeşi Guida ise gerçek aşkı bulmak... Bir gece sevgilisiyle dışarı çıkmak için evden gizlice ayrılan Guida, bu genç adamla birlikte Yunanistan’a gidip evleneceğini bir mektupla ailesine açıklar. Evine döndüğündeyse, artık sevgilisi yoktur ama karnında bir bebeği vardır. Katılığından asla vazgeçmeyen babası, kızını evine kabul etmemekle kalmaz, kızkardeşinin yeriyle ilgili de yalan söyler.Bu yıl Cannes’da Belirli Bir Bakış ödülünü alan film, kullandığı renkler, ses tasarımı ve müzikle eşsiz bir duygu dünyası yaratıyor.

914

SEFİLLER | 18 Ocak 15.00; 23 Ocak 17.00 Fransa’nın bu yılki Oscar adayı, adını Victor Hugo’nun klasik romanı Sefiller’den alıyor. Romanın kırık toplum düzenindeki devrim ve isyan temasını günümüzün Paris banliyösüne uyarlayarak bir suç ve vicdan hikâyesi anlatan Ladj Ly, üç polis memurunun suç oranlarının yüksekliğiyle bilinen Les Bosquets mahallesindeki devriyesini takip ediyor. Ekip lideri Chris ve Afrika kökenli partneri Gwada, aralarına yeni katılan Stephan ile beraber bu olaylı mahallede devriyeye çıktıkları ilk günde, çingenelerin sirkinden bir yavru aslan çalındığını öğrenirler. Mahallede çatışmaya meyilli gruplar arasındaki tansiyonun yükselmesini önlemek için harekete geçen ekip, yavruyu çalan çocuğu bulsa da, sergiledikleri agresif tavırlar nedeniyle işlerin daha da sarpa sarmasına sebep olurlar. Yönetmenin bu ilk uzun metrajı, Cannes’da Jüri Ödülü’ne layık görülmüştü.

1014

OYUNBOZAN | 23 Ocak 15.00; 26 Ocak 13.00 Benni, dokuz yaşında yırtıcı bir kız çocuğu. Benni’den başka iki küçük çocuğu daha olan annesi, bu problemli kıza bakacak gücü kendinde bulamayınca onu koruyucu aile sistemine teslim eder. Gittiği her yerde öfke nöbetleri, şiddetli duygu patlamaları yaşayan bu kızla, iyi niyetlerine rağmen kimse başa çıkamaz. Asıl uzmanlığı ergenlerle çalışmak olan Micha, Benni için en iyi çarenin onu doğayla buluşturmak olduğuna inanır. Berlinale’de Gümüş Ayı’ya layık görülen Nora Fingscheidt, bu ilk uzun metrajında empati ile sorumluk duygularının birbirlerini zıt yönlere çekişini perdeye taşıyor.

1114

BURASI CENNET OLMALI | 16 Ocak 17.00; 18 Ocak 13.00 Elia Suleiman’ın uzun bir aradan sonra çektiği son filmi, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı ve Özel Mansiyon Ödülüne layık görüldü. Bir nevi alter egosu olarak tasarladığı başkarakteri ES’i kendisinin canlandırdığı film, bir yönetmenin projesine fon aramak için çıktığı yolculukta yeni bir vatan arayışını konu ediniyor. Anavatanı Filistin’in Nazareth kentinden yola çıkan ES’in ilk durağı Paris’te buluştuğu yapımcı, film projesini“yeterince Filistinli” bulmadığı için reddeder. New York’ta ise bindiği taksinin şoförü, arabasında gerçek bir Filistinli taşıdığı için aşırı heyecanlıdır. Nereye giderse gitsin, ES’in anavatanı Filistin peşini bırakmayacak, kendisini absürt durumların içinde bulacaktır. Suleiman, Filistin’e adadığı filmde sürgün hallerini, milliyetçiliğin absürtlüğünü ve kimlik politikalarını araştırıyor.

1214

DOMATESLER WAGNER’LE TANIŞINCA | 25 Ocak 13.00; 30 Ocak 15.00 Otuz üç kişinin yaşadığı ve herkesin organik tarımla uğraştığı küçük bir Yunan köyündeyiz. Üretim ve paketleme operasyonunun başındaki Alecco ile komşusu Christos’u domates tarlasının ortasına dev hoparlörler taşırken görüyoruz. Aralarında klasik müziğin mi yoksa geleneksel Yunan müziğinin mi mahsüle daha iyi geleceğini tartışan iki adam, sonunda her ikisini de denemeye karar veriyorlar. Hikâyeler anlatmaktan keyif alan Alecco, mütevazi tesislerden dünyanın dört bir yanına ithal ettikleri domates pürelerinin paketlenmesi sırasında, kullandıkları 500 yıllık tohumların tarihçesini keyifle yanındakilerle paylaşıyor. Berlinale’nin “Culinary Cinema” bölümünde Dünya prömiyerini yapan bu sıcak belgesel, bir yandan küreselleşen dünyada tarım ve organik üretim konusunu masaya yatırırken, filmde yer verdiği cana yakın karakterlerin kişisel deneyim paylaşımları sayesinde küresel bir konuya iç ısıtan bir dille yaklaşmayı başarıyor.

1314

KIŞKIRTMA | 25 Ocak 17.00; 23 Ocak 19.00 İlk uzun metrajı Son Konser (A Late Quartet) filmiyle başarılı bir çıkış yapan Yaron Zilberman, bu kez gerçek bir olayı perdeye taşıyor. 1995’te dönemin İsrail başbakanı İzak Rabin suikastini işleyen Yemenli hukuk öğrencisi Yigal Amir’i cinayet işleme noktasına getiren süreci takip ediyoruz. Orta Doğu’nun kaderini değiştiren bu suikaste giden yolda, Yigal Amir’in cinayet ve öç almanın haklı gerekçeleri olabileceği konusunda ortodoks hahamlar tarafından nasıl dolaylı yollardan kışkırtıldığına tanık oluyoruz. Lider konumunda olan kişilerin toplumdaki psikolojik dengesi bozuk bireyler üzerindeki etkisine çarpıcı bir dille işaret eden Zilberman, dünya prömiyerini Toronto’da yaptıktan sonra İsrail Film Akademisi ödüllerinde En İyi Film seçilmişti.

1414

SEVGİLİ OĞLUM | 26 Ocak 15.00; 30 Ocak 17.00 Tunuslu yönetmen Mohammed Ben Attia, ikinci uzun metrajındaduygu yüklü bir baba-oğul hikâyesine odaklanıyor. Riadh ve Nazlı çifti, 19 yaşındaki tek oğulları Sami için her şeyi yapmaya hazır bir çifttir. Sık sık baş ağrısıyla mücadele eden Sami’nin gerekli tıbbi yardımı alabilmesi için, içinde bulundukları ekonomik darboğaza rağmen var güçleriyle uğraşırlar. Ancak Sami aniden ortadan kaybolur. Oğullarının Suriye’de cihatçı bir örgüte katıldığını öğrendiklerinde yıkılırlar. Babası, tüm imkanlarını seferber etmek pahasına da olsa Sami’yi bulmak ümidiyle yollara düşer. Ben Attia, Sevgili Oğlum’da, örgüte katılmak için evinden ayrılan Sami’den ziyade, geride kalanların yaşadıkları kayıp ve bu kaybın hayatlarına ve ilişkilerine olan etkisine odaklanıyor.