Zeynel Lüle

05 Mayıs 2017

Avrupa’yla ‘Aşk’ ve ‘Nefret’ ilişkisi

Avrupa, hiçbir zaman Türkiye’ye ‘kapıyı kapatan’ taraf olmaz

Avrupa, hiçbir zaman Türkiye’ye ‘kapıyı kapatan’ taraf olmaz.

Mümkün olduğu kadar bir ‘denge’ politikası izler. Taleplerden ödün vermez ama, gerginliği artırıp, gemileri de yakmaz.

Neden Türkiye’ye kapıyı kapatan taraf olmaz…

Çünkü:

1 - Türk halkına ve ülkede demokrasi mücadelesi verenlere karşı haksızlık yapmış olur ve bu Avrupa’da milyonların tepkisine yol açar, Avrupa ülkelerini yönetenler yoğun eleştiriye uğrar. Bu politika başlarına bela olur.

2 – Yolunu ayıran taraf sıfatıyla Türkiye’de olası olumsuzluklara yol açan adres olmak istemez. Suçlu ve haksız konuma düşmek, AB’ye olan güveni zedeler. Avrupa halklarına karşı bu güven duygusunu korumak zorundadır.  

3 – Kapıyı kapatmak, Avrupa içindeki yabancı düşmanları ve ırkçıların isteğinin gerçekleşmesi anlamına gelir. Bu durum, bu isteklere boyun eğmektir. Demokrasiye indirilmiş en büyük darbe olur. Avrupa ülkelerini yöneten çoğunluk, bunun büyük bir hata olacağını bilir.

4 – Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaştığında Rusya’ya yakınlaşacağını hesaplayanlar, Rusya’nın yaşlı kıtaya karşı daha tehditkâr olabileceğini de göz önüne alırlar. Avrupa’ya kinlenmiş bir Türkiye’nin varlığı pek işe gelen bir durum değildir.

5 – Son olarak Avrupa ülkelerinde yaşayan 6 milyonu aşkın Türkiyeliye karşı bu durumu anlatmanın zorluğunu yaşamak, onlar nezdinde ‘suçlu’ konuma düşmek, pek iç açıcı bir durum değildir.

Türkiye ile AB arasında hep bir ‘Aşk ve Nefret’ ilişkisi yaşandı. İki taraf da hep işine geldiği gibi davrandı. İki taraf da birbirine karşı ‘İstekli’ gibi davranıp, hep ‘Mış gibi’ yaptı. AB Türkiye’yi üye ülke yapacak MIŞ gibi siyaset içindeyken, Türkiye de hep üye olmak istiyor MUŞ gibi davrandı. Samimiyetsiz, isteksiz ve ince hesaplı…

Avrupa Türkiye’de ki olumsuzlukları hep ön plana çıkarıp, ‘ayak sürmeler’ ve ‘perde arkasında yürütülen hesaplarla’Türkiye siyasetini sürdürürken, Türkiye de hep, ‘Eyyy Batı!’ diyerek, aşırı sağcıların, Hıristiyan Demokratların politikasını‘Genel Politika’ olarak gösterip, Türkiye’ye sıcak bakan kesimi yok saydı, Türk halkında ‘Avrupa bize düşman’ algısı yarattı.

 

Peki bundan sonra ne olacak?

 

Dedim ya.. ‘Mış ve Muş gibi’ siyasetler yine sürecek. Türkiye’ye ‘Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli’ ya da ‘Ne seninle ne sensiz’ şarkıları söylenecek ama ‘Hep yanımda kal’ denecek.

“Türkiye’nin AB’ye üyelik perspektifi hala korunuyor” denilerek her zaman top Türkiye’nin sahasında tutulacak.

Yani bunun ancak, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve diğer temel hakların ilerlemesiyle mümkün olabileceği hatırlatılacak.  

Ama Türk halkını da cezalandırmamak için muhtemelen ileride, ‘Sınırlı bir vize serbestliği’ni bile öngörebilecek. Yani, öğrenciler, işadamları, sanatçılar, gazeteciler ve sivil toplum çalışanlarını kapsayan bir vize serbestisinin gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacak.