Üstelik “hukukçu” ve hatta “hukuk profesörü!..”
Diyor ki:
“Dünyadaki bütün sistemlerde tek adam vardır. Tek adam dediğiniz, son kararı tek kişinin vermesidir. Parlamenter sistemde çok adam mı var?.. Hayır. Klasik parlamenter sistemde başbakan var. Cumhurbaşkanı sembolik yetkilere sahip. Kabine var, bakanlar kurulu var, evet. İki tane olunca, zaten çatışma oluyor”.
Meclis Başkanı...
“Prof. Dr. Mustafa Şentop’un” sözleri bunlar.
Meclis Başkanlığını ve belki de siyasal hayatını Tayyip Erdoğan’a borçlu olduğu duygusuyla, “tek adam rejimini” ve onu savunmak zorunda hissediyor kendisini.
İktidarı kaybetme korkusuyla “hukuk profesörü” siyasal sistemleri “eksik ve yanlış” tanımlama yoluna gidiyor.
Çarpıtma
Şentop’un sözünü ettiği ve bugün bizdeki “otoriter tek adamı rejimini” parlamenter sistemle karşılaştırması ve “parlamenter sistemde çok adam mı var” demesi, tam bir gaf. “Cehalet” olmadığına göre, bir ‘hukuk profesörü’ nasıl böyle konuşabiliyor?..
Tek sözcükle:
“Çarpıtma!.. Çarpıtmanın dik alası!..”
“Hukuk profesörü” olarak, siyasal sistemleri ve anayasa hukukunu bilmemesi mümkün değil ya da biliyor kabul etmemiz gerekir.
Siyaset insanları bu gibi ağır çıkmazlara sürüklüyor, bile bile çarpıtıyor, bilime ve gerçeğe aykırı sözler söyletiyor.
Denge ve denetleme
Her şeyden önce:
“Parlamenter sistemlerde çok adam mı var” demesi, tam hukuk ve siyaset faciası.
Çünkü:
“Parlamenter sistemde:
1-Tek adam yok!..
2-Başbakanı ve bakanları siyasi olarak denetleyen Meclis var!..
3-Hükûmetin her türlü idari kararını denetleyen yüksek yargı organları var.
4-Yargı bağımsızlığı var. Örneğin, yolsuzluk ve rüşvet iddialarında Meclis kararı doğrultusunda harekete geçen yargı var.
5-Kuvvetler ayrılığı var, yani yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız.
6-Cumhurbaşkanlığı sembolik makam değil. Yürütmenin son aşaması. O kadar ki:
‘Şentop’a AKP’nin ilk yıllarından örnekle hatırlatmak gerek. O sırada Başbakan olan Tayyip Erdoğan, hükûmetin aldığı bazı kararların Cumhurbaşkanından (Ahmet Necdet Sezer) döndüğünden şikâyetle, ‘kan kusuyoruz, kızılcık şerbeti içtik diyoruz’ sözüyle, Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik olmadığını belirtiyor’.
Söylediği gibi, hep başbakanın dediği olmuyor. Neden?..
Bütün bunların toplamında, Şentop’un bildiğini tahmin ettiğim bir kavram var:
“Check and balances”, ‘Denge ve Denetleme’.
Parlamenter demokrasi denge ve denetleme üzerine kurulu.
Denge ve denetleme nerede
Şentop’a sormak gerek:
“-Şu andaki otoriter tek adam rejiminde nerede denge var, nerede denetleme?..
-Başkanı olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi, Erdoğan’ı ve bakanları denetleyebiliyor mu?..
-Kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalktığı bugünkü rejimde yargı ne ölçüde bağımsız?..
-Çeşitli kamu kurumlarında, belediyelerde onlarca yolsuzluk iddiası ayyuka çıkıyor, o iddialar Sayıştay raporlarına yansıyor. Onların hakkında idari ve hukuki soruşturma açılan tek bir örnek var mı?..”
Çarpıtarak anlattığı parlamenter sistemde şakır şakır hukuki soruşturma da var, ceza davaları da var, istifalar da var. Burada tek bir örnek var mı?..
Aslında itiraf ediyor
Erdoğan’ın tek adam rejimini savunmak adına, Şentop’un söylediği son cümle yine bir çarpıtma. Diyor ki:
“Cumhurbaşkanı’nın yetkileri normal olarak sembolik parlamenter sistemde. İki tane olunca çatışma çıkıyor. Türkiye bunu daha önceki dönemlerde yaşadı”.
Tamam işte!.. Aynı konuşmasında kendisi itiraf ediyor.
“Çatışma çıktığına” göre, her zaman tek adamın söylediği olmuyor.
Parlamenter sistemde, zaten olması mümkün değil, çünkü “demokrasi” var, denge ve denetleme var, kafasına estiği gibi, keyfi kararlar yok.
Çok basit, parlamenter sistemde ülke gece yarısı kararnameleriyle mi yönetiliyor?..
Yoksa, başbakan ve bakanların “ortak iradesiyle” hazırlanan kararnamelerle mi?.. Örneğin, en azından tek bir Bakanın imza attığı, adına “üçlü kararname” denilen, ilgili Bakan, Başbakan tarafından hazırlanan ve ayrıca “onay için Cumhurbaşkanı’na giden” kararnamelerle mi?..
Cumhurbaşkanına gidiyor, çünkü:
“Parlamenter demokrasi keyfi bir sistem değil, tek adam sistemi hiç değil, uzak yakın ilgisi yok!..”
“Hukuk profesörü” Mustafa Şentop’a sıradan bir yurttaş olarak, âcizane bir önerim var:
“Erdoğan’ı savunmak ihtiyacı hissediyorsa, hiç olmazsa, kendi bilimsel titri ile bile bile çelişen örnekler vermesin”.
Siyasal beklentisini bilimsel titrine kurban etmesin!..
Ülke yanıyor
Ülke ekonomik olarak yangın yerine dönmüş...
“-Çocuk bezleri ve mamaları marketlerde kelepçeli, çok pahalı, dükkân sahipleri mama ve bezleri korumak için, birileri alıp götürmesin diye, kelepçeye bağlıyor.
-Anadolu’da ısınmak için insanlar yeniden tezek yakmaya yöneliyor, kömür fiyatlarına artık yetişemedikleri için.
-Son üç buçuk yılda beş milyon abonenin doğalgazı kesiliyor, borçlarını ödeyemedikleri için.
-İnsanlar beş liralık kıyma, üç liralık peynir alıyor.
-Gübre ve mazot zamlarına yetişemedikleri için çiftçiler tarımsal üretimden vazgeçiyor.
-Gençlerin yüzde 28’inin, her yüz gençten 28’inin ne işi var, ne eğitimi.
-Kişi başına düşen gelir 10 bin dolardan sekiz bin dolara düşüyor.
-İşsizlik artıyor.
-Adalete erişim olağanüstü geriliyor.
-Siyasi olarak, ayrıca toplumda kutuplaşma”.
Bunlara sayısız örnek, sayısız, sayısız örnek eklemek mümkün.
Ülke yangın yerine dönmüş...
Böyle bir ortamda...
Ali İhsan Yavuz
Erdoğan’ı savunmak uğruna, Mustafa Şentop’la yarışa giren bir başkası çıkıyor.
“AKP Genel Başkan Yardımcılarından Ali İhsan Yavuz”.
Yavuz diyor ki:
“Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey. Oylarımız ile Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor”.
Bunun adına ne deniyor, biliyorsunuz:
“Din istismarı!.. Dini siyasete alet etmek!..”
Verilen oy ile “sevap kazanmak” arasındaki bağlantıyı bize bir anlatsın Ali İhsan Yavuz!..
Nasıl bir bağlantı var?..
Bu bağlantının kanıtı ne?.. Göstergesi ne?..
Anlatsın, öğrenmiş oluruz!..
Hangi din kitabında yazıyor?..
Hangi siyasal bilim kitabında yazıyor?..
“Atom çağının ötesinde, dijital çağda, Orta Çağ’ın da gerisine giderek, hurafelere bel bağlamak...
Son çare olarak!..”
Durum zor
AKP’den...
Biri çıkıyor, “tek adam rejimini ve tek adamı” savunmak uğruna bilimi ve pratiği çarpıtıyor.
Bir başkası çıkıyor, “tek adam rejimini ve tek adamı” savunmak uğruna dini siyasete alet etmekten çekinmiyor.
Bunun anlamı var:
“Tek adam rejimi nihayet sona eriyor, AKP artık iktidarını kaybediyor.
Son çırpınışlarla vaziyeti kurtarmak adına, akla gelmeyecek kurgular düzenleniyor”.
Boşuna!..
“Erdoğan’a güzelleme!..”
Çaresizliğin çırpınışları!..