Özel sektörde sanayi kuruluşları işçilerini “zorunlu tatile” gönderiyor.
Hele de, hammadde ve ara malı ithal eden kuruluşlar, ithalatlarını çoktandır durduruyor.
Pek çok firma küçülüyor.
Dolardaki durdurulamayan artış nedeniyle.
Bu gelişmelerin iki vahim sonucu var:
1-İşsizlik artışı...
2-Ekonomide küçülme, daralma, milli gelirde düşüklük...
Her ikisi birden:
İşte, ekonomik kriz.
Zaten iki haneyi çoktan aşmış olan enflasyonun daha da artması.
Gelirler o kadar artmayacak, o kesin, artması mümkün değil, bu durumda:
Toplumun geniş kesiminde geçinme güçlüğü...
Daha düşük gelirlerde yoksulluk ve yoksulluğun artışı...
Yumurtadan süte, soğandan una, elektrikten doğalgaza, ulaşımdan ayakkabıya, etten pirince, artık aklınıza hangi türde, hangi ürün geliyorsa, müthiş bir zam dalgası...
Çoktan başlıyor bile...
Ve kur şokuna dayanamayan firmaların iflasları...
"Usta" döneminde dolar
Tam bir yıl önce, 2017 Eylül ayında dolar 3.40 TL. Bugün 6.60 TL. Yüzde yüze yaklaşan bir devalüasyon oranı.
Bir yılda yüzde yüz devalüasyon oranına kolay kolay dayanabilen bir ekonomi hemen hiç yok. Zaten Türkiye de dayanamıyor.
5 Haziran 2018, Tayyip Erdoğan seçim konuşmasında:
“Siz kur üzerindeki oyunlara bakmayın, 24 Haziran seçimden sonra bunlarla hesaplaşacağız”.
O gün dolar 4.20 TL dolayında.
Doğru, “hesaplaşıyor”, dolar bir ara hatta 7.20’yi bile görüyor.
Erdoğan hızını alamıyor, aynı konuşmada:
“Ekonomi diyorlar ya!.. Ey Bay Kemal, ey Muharrem, siz bu işlerden anlamazsınız, çırak bile olamazsınız”.
Doğru, onlar anlamıyor, Erdoğan anlıyor, onlar “çırak bile olamaz”, Erdoğan ise, “usta”, dolar bir türlü düşmek bilmiyor, tersine yükseliyor, ekonomi tepetaklak.
31 Mayıs 2018’de Erdoğan:
“Kur silahını aldığımız ve alacağımız tedbirlerle etkisiz hale getireceğiz”.
Öyle etkisiz hale getiriyorlar ki, şirketler ya iflas ediyor ya üretimi durduruyor. Kriz her geçen gün daha da derinleşiyor.
Ortalama yurttaş krizi enflasyonla, gelirinin geçinmeye yetmemesiyle anlıyor. Şirketler ise, daha sert.
Kişisel bazda ödenemeyen kredi kartları, şirket bazında borçlar almış başını gidiyor.
Binali Yıldırım ve dolar
Bu kadar vahim bir durum var, açıklamalar ise, bir yılı aşkın süredir inanılmaz gayri ciddi. Başbakan olduğu dönemde Binali Yıldırım’a bakın:
“-Bunlar ufak tefek iniş çıkışlar,
-Taşlar yerine oturacak, telaşa gerek yok,
-İlave tedbirleri aldık, dolar gerçek kurunu bulacak,
-Dolardan bize ne, dolsa ne olur, dolmasa ne olur,
-Her şeyi getirip dolara bağlamanın anlamı yok”.
Bu sözlere bakın, adım adım bu hale nasıl geldiğimizin resmi bu sözler.
“Dolsa ne olur, dolmasa ne olur”, işte bugünkü kriz olur!..
Bunları söyleyen “Başbakan”!..
Sözde piyasaları rahatlatmak, insanların telaşa kapılmasını önlemek amaçlı açıklamalar.
Tamam da, bunca zamandır nerede o “ilave tedbirler”?..
Savurganlık
O “ilave tedbirlerin” başında, halka örnek olmak üzere en başta devletteki inanılmaz savurganlığı önlemek gerek.
Siz hiç duyuyor musunuz,
-Makam araçlarının azaldığını,
-Devletin ödediği milyon liralık kiralardan vazgeçtiğini,
-Temsil giderlerinin azaldığını,
-Örtülü ödenek harcamalarının düştüğünü?..
Dünyanın her yerinde bir ekonomik kriz geldiğinde, “önce devlet, önce hükümet” kemer sıkmaya başlıyor. Savurganlığı önlemenin öncülüğünü hükümet üstleniyor.
Burada ülkeyi yönetenlerin savurganlığı alabildiğine devam ediyor, buna karşılık işçiler yarı ücretle, “ne zaman sona ereceği belli olmayan tatile” gönderiliyor.
Kış korkutuyor
Hayat pek çok kesimde sanki hiç bir şey olmamış gibi devam ediyor.
Ancak, özel sektör her şeyin farkında, çünkü acı gerçeği bir kaç aydır özel sektör yaşıyor. İrili, ufaklı firmalar, ister koca şirketler, ister küçük ve orta boy sanayiler. Hangi dalda üretim yapıyorlarsa...
Hükümet ise, temel ürünlerde zam üstüne zam yapmakla meşgul.
Kış yaklaşıyor.
Isınma, barınma, giyim masraflarına, gıda harcamalarına bakın siz bu kış.
Ve hala “ey dolarla oynayanlar yahu” gibi hafife almalar, kredi derecelendirme kuruluşlarını suçlama, “güçlü ve sağlam ekonomimiz var” nutukları...
Bunların çare olmadığı ortada.
Ve hala “palyatif önlemlerden” öteye giden ciddi bir adım yok.
AKP ülkeyi on altı yıldır “tek başına” yönetiyor.
On altı yılın sonunda geldiğimiz yer burası.