Yalçın Doğan

27 Ocak 2018

“Clear and tough” ne anlama geliyor?

Amerika‘nın birbiriyle yüzde yüz çelişen söz ve tavırlarını dünya ibretle izlerken, Trump Yönetimi uluslararası karikatürlere konu oluyor

Türkiye’nin Afrin harekâtı başladığı gün Amerika’da bütçe krizi yaşanıyor.

Trump’ın başkanlığının ilk yıl dönümünde Amerikan Senatosu’nda yönetimin bütçesi onaylanmıyor. Onaylamayan sadece Demokratlar değil, çoğunluğa sahip Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler arasında da bölünme yaşanıyor.

Bütçenin kabul görmeyişinin Amerika’da önemli sonucu var, federal hükümet kepenkleri indiriyor. Milyonlarca kamu çalışanına ücretleri ödenemediği gibi, bir bölümü zorla izne çıkartılıyor.

Çalışamayan kamu görevlileri arasında askerler de var.

Tam bir kaos. Trump fena çuvallıyor, ağır darbe alıyor.

Kriz üç gün sürüyor, dördüncü gün Senato’da geçici bütçe kabul ediliyor ve federal hükümet yeniden çalışmaya başlıyor.

Bu arada Türkiye Afrin harekâtında dördüncü gününü tamamlıyor.

Gırgırın bini bir para

Amerika Trump’ın Başkanlığının bedeli çok fazla ödüyor. Saçmalıklar ve tutarsızlıklar, gelgitler birbirini izliyor. Trump özellikle yargıdan da sık sık ağır darbeler alıyor. Söylediğini ve yaptıklarını, şimdiye kadar olmadığı biçimde, Amerikan Bürokrasisi pek iplemiyor.

Trump outa çıkıyor.

Afrin harekâtı başlarken Amerika kendi derdine çare aramakla meşgul.

Böyle bir ortamda Amerika‘nın birbiriyle yüzde yüz çelişen söz ve tavırlarını dünya ibretle izlerken, Trump Yönetimi uluslararası karikatürlere konu oluyor. Gırgırın bini bir para.

Özgür Suriye Ordusu ABD’de

Afrin harekâtı başlamadan bir gün önce Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) temsilen beş kişilik bir heyet Amerika’ya gidiyor.

Ne var ki, o günlerde Amerika’nın kimseyi dinleyecek hâli yok.

Bununla birlikte, daha bütçe krizi patlamadan önce, Amerikan Yönetimi Türkiye ilişkilerinde yalpalamaya başlıyor.

Gün gün Türkiye ile kriz

14 Ocak günü Amerika “YPG ile sınır güvenliği için otuz bin kişilik ordu kuracağını” açıklıyor.

Bu Türkiye’de büyük tepki topluyor. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, AKP iktidarından arka arkaya sert açıklamalar geliyor.

15 Ocak’ta Rusya ve Esad yönetimi de Amerika’nın “otuz bin kişilik ordu kurmasına” ateş püskürüyor.

Türkiye’den günde üç, dört kez sert mesajlar devam ediyor.

Amerika geri adım atıyor, “yanlış anlaşıldık” demek zorunda kalıyor.

16 Ocak günü tam bir komedi, Amerikan yönetiminin tam bir fiyaskosu.

O gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Kanada’da Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson ve Savunma Bakanı Mattis ile görüşüyor.

Çavuşoğlu “Amerika’nın YPG’ye verdiği destek kabul edilemez ve müttefikliğe sığmaz” eleştirilerini yeniden dile getiriyor.

Buna karşılık Tillerson “çıkan haberlere itibar etmeyin” derken, yedikleri naneyi temizlemeye çabalıyor.

Mattis ise, klasik reçeteye başvurmak zorunda kalarak, “Türkiye bizim önemli müttefikimizdir” diyor. Yani, geri adım.

Aynı gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar Brüksel’de NATO toplantısında ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dunford ile bir araya geliyor. Akar Dunford’a “Türkiye’nin askeri harekâtta kararlı olduğunu” iletiyor.

Aynı gün Pentagon Sözcüsü “Afrin operasyon alanımız değil” diyerek, dolaylı yoldan otuz bin kişilik ordudan vazgeçildiği mesajını veriyor.

Tayyip Erdoğan ise, NATO Genel Sekreteri ile görüşüyor, harekâtta kararlı olduğunu yeniden vurguluyor.

17 Ocak günü Tillerson Washington’da bir düşünce kuruluşundaki konuşmasında “Türkiye gibi bir müttefikimizle PKK terörüne karşı mücadelede birlikte çalışacağız, Suriye sorununa çözüm bulmak amacıyla yakın çalışmaya devam edeceğiz” diyor.

Aynı gün Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor ve yayınladığı bildiride “terör koridoru oluşturulmasına ve bir terörist ordusu kurulmasına izin verilmeyecektir” deniyor.

Milli Güvenlik Kurulu bildirisi Washington’a ulaşıyor, aynı gün akşam saatlerinde Pentogon Sözcüsü “Suriye’de bir sınır muhafız gücü ya da ordusu kurulmayacak” açıklamasını yapıyor.

Ancak, aynı açıklamada yine de, “YPG ile çalışmayacağız” sözü yok.

Yani, bunca çelişkili tavra rağmen, Amerika hâlâ YPG’den vazgeçmiş görünmüyor.

19 Ocak günü Türkiye Afrin harekâtını başlatıyor.

Trump yetersiz

Türkiye ile Amerika’nın yaşadığı “kriz” ciddi boyutlarda. Bunun önemli bir nedeni, Trump’ın iplerinin bütünüyle Pentagon’un elinde olması. Pentagon’un kendi içinde yalpalaması ayrı.

Trump’ın yetersizliği ve basiretten yoksun oluşu, şu anda Türkiye ile yaşanan krizi ciddi biçimde derinleştiriyor. İki ülke arasında çok ciddi bir “güven bunalımı” var.

Geldiğimiz noktada, Amerika’nın IŞİD’i öne sürerek, YPG’yi desteklemeye devam edeceği yönündeki belirtiler hayli fazla. Bu da, bunalımın daha da derinleşebileceği anlamına geliyor.

Bütün bunların ötesinde, Amerika’nın kaygı duyduğu çok başka bir konu var, “Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 savunma sistemi." Amerika buna mim koymuş vaziyette.

Ve son telefon görüşmesi

Afrin harekâtı beşinci gününü doldurduğunda Erdoğan ile Trump telefonda görüşüyor.

Ankara ile Washington’un görüşmeyle ilgili açıklamaları birbirini tutmuyor. Birinin “böyle dedi” dediğine, diğeri “yok öyle bir şey” diyor. Ancak belli ki, görüşmenin harareti epey yüksek.

Karşılıklı açıklamalar gerçekte ne olduğunu öğrenmemize olanak sağlamazken, bir Amerikan kanalından orijinal olarak naklen, Amerikan Dışişleri Sözcüsü aynen şöyle diyor:

“The President was in his message clear and he was very tough”.

Trump Erdoğan’a “verdiği mesajda açık ve çok sert”.

“Sert” olmak ne anlama geliyor?

“Sert” olmanın ne gibi sonuçları olabilir?

Diplomatik olarak mı, askeri olarak mı?

Türkiye ile Amerika arasında suların daha da ısınacağını söylemek kehanet olmaz. Çünkü, Amerika gerçekten ne yaptığını bilmez bir halde.