Yalçın Doğan

09 Eylül 2016

Bir tarikat cenazesi ve Başbakan'ın itirafları

Bu ne biçim iş? Bu nasıl ülke yönetmek? Darbenin üzerine nasıl gitmek? Darbecileri nasıl temizlemek?

Binlerce ama, binlerce kişi, dün saat 12’den akşamüstü saat 18.30’a kadar, Üsküdar Selimiye’ye akın ediyor.

Binlerce kişi önce mezarlığa gidiyor, sonra camiye iniyor, ardından yeniden mezarlığa dönüyor. Büyük çoğunluk siyah elbiseli, beyaz gömlekli, akın akın, bitmek bilmeyen bir kalabalık. Ne trafik kalıyor, ne yolda yürüyecek bir yer.

Bir cenaze töreni. 

Süleymancıların lideri Ahmet Arif Denizolgun hayatını kaybediyor. 

Aslında Süleymancılar tarikatının lideri Süleyman Hilmi Tunahan, o ölünce, yerine torunu Denizolgun geçiyor.

Denizolgun bir ara seçim döneminde ANAP’tan Ulaştırma Bakanı oluyor. Kendisini tanıyanlar, “Çok efendi bir insan, tarikatçılığı konduramazsın” diye anlatıyor.

Dün o saatlerde tesadüfen Üsküdar’dayım, akın akın camiye ve mezarlığa giden insanları görüyorum. Yüzlerce araba var, plakalara bakıyorum, Türkiye’nin dört bir yanından. Daha çok İstanbul ve Antalya plakalı. Denizolgun Antalyalı ve ANAP’tan Antalya milletvekili.

Devletle iş yok

Türkiye’de tarikatlar bir gerçek.

Bu biliniyor. Dünkü manzaraları görünce, yeniden bilinen soruya dönüyorum:

“Bu insanlar neden bir tarikata bağlanıyor? Nasıl bir çıkar var? Tarikata girince, ne oluyor?”

Onca insan arasında yürürken, ister istemez, çünkü cadde o insanlarla dolup taşıyor, bu sorulara onlara yönelttiğimde, bana garip garip bakıyorlar. Hemen hepsi aynı cümleyle yanıt veriyor:

“Ahmet Arif Efendi Hazretleri yeri doldurulmaz bir insandı.”

Eski ANAP’lılarla, Denizolgun ie birlikte aynı kabinede görev yapmış siyasetçilerle konuşuyorum. Onların izlenimi de bu yönde:

“Süleymancılar tarikatından DYP her dönem milletvekili alınca, ANAP olarak, biz de aynı bağlantıyı kurmak için rahmetli Denizolgun’la anlaşmıştık.”

Siyasal partilerin alışkanlığı, özellikle muhafazakar partiler tarikatlardan vazgeçemiyor.

AKP de, FETÖ’cüleri bağrına basıyor, sonra sadece AKP’nin değil, hepimizin başına büyük felaketin gelmesine 15 Temmuz’da ramak kalıyor.

ANAP’lılar şunu ekliyor:

“Denizolgun, dolayısıyla Süleymancılar devletten hiç bir zaman bir şey istemedi, devlet içinde yuvalanmak, iktidarı ele geçirmek gibi, bir hırsları olmadı.”

Olmadı, ama olduğunda da, işte bugünkü siyasal bunalım, darbe felaketi.

Dün o sohbet ettiğim insanlar bir iddiada bulunuyor.

Denizolgun’un AKP ile arası hiç olmamış. Hatta, Kasımpaşa’da kendilerine ait bir camiye AKP el koymuş. Bu onların iddiası, ne kadar doğru bilmiyorum.

Bildiğim ve dün gördüğüm, bir tarikat gerçeği.

Bugüne kadar hiç bir cenazede görmediğim bir kalabalık. Saatlerce, cami ve mezarlık arasında akın akın gidip gelen insanlar.

"Hatalar yapıldı"

O kalabalık devam ederken, onları yüksekçe bir yerden izlerken, bir ara TV’den Başbakan Binali Yıldırım’ın sözleri dikkatimi çekiyor:

“Görevlerine son verilen, işten atılan ve açığa alınan insanlarla ilgili araştırma yapıyoruz, bazı haksızlıklar ve yanlışlar olmuş olabilir, onları tespit etmeye çalıyoruz, FETÖ ile ilgisi olmayanlar görevlerine dönecek ve hakları iade edilecek.”

İnanılmaz bir yönetim zaafı, bu ne biçim iş? Bu nasıl ülke yönetmek? Darbenin üzerine nasıl gitmek? Darbecileri nasıl temizlemek? Adama sormazlar mı:

Garip işler

Öyle garip gözaltılar ki, pek çok örnek arasında, en çarpıcı olanlardan biri, Yavuz Selim Demirağ’ın gözaltına alınması.

Gerçi, sabah alınıyor, belki de sosyal medyadaki büyük tepki üzerine, akşam serbest bırakılıyor.

Demirağ’ı ömrümde hiç görmedim, kendisiyle tek kelime konuşmadım, ama yazdığı “İmamların Öcü, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Cemaat Yapılanması” kitabını bir nefeste okudum.

Öyle bir kitap ki, insan şaşkınlıktan dilini yutuyor.

İnsan FETÖ yapılanmasının devletin pek çok yerinde hala yuvalandığından büyük kaygıya kapılıyor.

Kitap, olanca çıplaklığı ile orduda FETÖ’cü çetenin neler yaptığını anlatıyor. İsim isim, yer ve zaman göstererek, çok ama çok çarpıcı gerçek örneklerle.

Ve o kitabın yazarı FETÖ’cü diyerek, gözaltına alınıyor!

Yavuz Selim Demirağ’ı çağırıp, ondan ek bilgi almak, bilgisine başvurmak varken, onu gözaltına almak!

Başbakan Binali Yıldırım’a sormak isterim:

Kim ya da kimler veriyor o gözaltı kararını, hangi gerekçeye dayanarak?

Meclis araştırması açılacak, FETÖ’cü yapılanmayı ortaya çıkarmak üzere.

Böyle bir araştırma aslında “Türkiye’deki tarikatlar” cephesine girmeli.

Dünkü masum cenaze töreni bile, o cephenin araştırılmasını zorunlu kılıyor. Binlerce insan neden tarikat üyeliğine giriyor? Ne bekleyerek?

Haydi, FETÖ’cülerin çok ciddi beklentileri, hırsları, çıkarları var, iş bulmak, mesleklerinde yükselmek, varlıklı olmak, daha ötesi, ülkeyi yönetmek gibi.

Bunlarla ilgili olmayanların beklentileri ne?

Dünkü manzaralar müthiş çarpıcı, Binali Yıldırım’ın itirafları kadar.