Yalçın Doğan

21 Nisan 2018

Al sana Türkiye fotoğrafı

Türkiye artık bir şiddet toplumu

Bir başka öfke dolu adam, en kritik zamanlarda soğukkanlı olacağı yerde yangına benzin dökerek giden adam, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım yine sürpriz yapmıyor, yine her zamanki gibi, Fenerbahçe - Beşiktaş maçından sonra bir yandan öfke kusarken, diğer yandan “senaryo” yazıyor:

“Fenerbahçe stadyumunda yaşanan olaylar bir senaryodur, Fenerbahçe’nin başarısız olması için bir kumpastır...

(...) Kirli ellerin devreye girmesiyle Fenerbahçe kaosa sürüklenmek isteniyor”.

Buna benzer bir mantıkla döşenmiş açıklamasında arıyorum, tarıyorum, dikkatle okuyorum, ne yazık ki olması gereken sözü bir türlü bulamıyorum:

“Şenol Güneş’e bir geçmiş olsun, demek yok Fenerbahçe Başkanının açıklamasında”.

Aziz Yıldırım, sen önce özür dilemesini öğren. Aziz Yıldırım o taşlar, o bıçaklar, o su şişeleri, artık ne ise, senin stadyumunda Beşiktaşlı futbolculara atılıyor.

Daha da beteri, o atılanlar artık ne ise, Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in başını yarıyor, onu hastanelik ediyor.

Ve sen çıkıp, “özür dilemeyi, geçmiş olsun” demeyi, aklına bile getirmiyorsun.

“Senaryo” filan.

Geçiniz.

Herkesin birleştiği nokta

Önceki akşam Fenerbahçe - Beşiktaş maçında yaşananlar, maçın tatil edilmesine varacak kadar artan şiddet ne “senaryo”, ne de onun bunun kendini bilmezliği.

Beşiktaşlı futbolculara sürekli küfür ve yuhalamalarla devam eden oyun zaman zaman sahaya atılan maddelerle yarıda kalıyor.

Herkes aynı konuda birleşiyor:

“Beşiktaş on kişi kalmış, skor Fenerbahçe lehine, maç senin stadında, sahaya yabancı madde atıp, kendi takımını hükmen yenik duruma düşürecek ne var? Mantık ve akıl bunun neresinde?”

Bunlar doğru, ancak daha başka bir doğru var. Bu söylenenleri çoktan geride bırakan ve hepimizi son yıllarda çok yakından ilgilendiren bir doğru.

Toplum barut gibi

Türkiye artık bir şiddet toplumu.

Türkiye artık çığrından çıkmış durumda.

TV’lerde her gün öfke dolu sözler, her gün yeni bir gerilim.

Her gün şu ya da bu biçimde haksızlığa uğradığına inanan ve hakkını kendi elleriyle elde etmeye çalışan geniş bir kitle, her an patlamaya hazır.

Ne trafikteki terör trafik terörü, ne okuldaki cinsel istismar cinsel istismar, ne kadın cinayetleri kadın cinayeti...

Hepsi ve bir bütün olarak, toplumun şirazesinden çıktığının göstergesi.

O gösterge bazen cinsel istismar, bazen otobüste sarkıntılık, bazen “çocukların okuduğunu görünce öfke duyuyorum” zırvalığı, bazen kadınların sahneden indirilmesi saçmalığı, bazen “CHP Çanakkale’de camileri kerhane yaptı” utanmazlığı...

Ve bütün bunlarda toplumun vicdanı kanarken, oradaki suçlu ya da sorumlular gereken cezayı almıyor.

Cinsel istismarda, “kızın yaşı ve gönül rızası” devreye giriyor. Sarkıntılıkta “kızın şort giymesi” gerekçesine sığınılıyor. Ve seri böyle devam edip gidiyor.

Her bir olay, yeni bir birikim, yeni kötü tohumların ekilmesine yol açıyor.

Toplum barut fıçısına dönüşüyor.

İnsanlar gözleri dönmüş, saldıracak yer ve neden arıyor.

Gelelim maça

İşte, böyle bir ortamda final gibi bir maç.

Herkesin birleştiği, yukarıda aktardığım, Beşiktaş karşısında Fenerbahçe’nin avantajlı olması bu “gözü dönmüşlüğü” ortadan kaldırmıyor.

Hani adının başında nasılsa “profesör” ünvanı bulunan, hatta Rektör Yardımcısı bile olan biri çıkıp ne diyor:

“Okuma oranı arttıkça, beni hafakanlar basıyor, ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum”.

Bu bir Rektör Yardımcısı.

Fenerbahçe Stadyumunda yaşanan terör, şiddet işte bu mantığın çok yönlü uzantısı.

Şiddet, terör, cehalet birleşiyor, ortaya Türkiye fotoğrafı çıkıyor.

Bugün maçta bu biçimde, yarın tramvayda, otobüste, plajda, sokak ortasında, iş yerinde başka biçimde.

“Senaryo ya da kirli kumpasla” filan ilgisi yok.

İnsanlar mutsuz, insanlar her anından güvensiz. Ve vazgeçilmez bir soru:

Biz nasıl bu hale geldik?