Doktora tezi “Tanrı Güzeldir”.
Yazıyor, geziyor, araştırıyor, dünyanın neresinde olursa olsun, kriz bölgelerine giderek, oralardan röportajlar yapıyor.
Örneğin, Irak’ta dolaşıyor ya da Türkiye-Macaristan hattında mültecilerle birlikte yaşayarak, gördüklerini kaleme alıyor.
Yazdıkları çeşitli Alman gazete ve dergilerinde yayınlanıyor, en büyüklerinde. Der Spiegel, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Süddeutsche Zeitung gibi.
Asıl uğraşı alanı İslam ve orientalizm. Bunun yanında müzik, cinsiyet, ölüm üzerine denemeleri ve edebi yazıları var.
Yazılarını kitaplarda topluyor.
Son on yılda farklı kurumlardan tam on yedi ödül kazanıyor.
En son 2015 Alman Kitapçılar Birliği Barış Ödülünü kazandığında törende yaptığı konuşma ile Almanya’da günün adamı haline geliyor.
İran asıllı
Sakin, özenli, konuşmadan önce üç kez düşünüp, ev ödevini iyi çalışıp, sonra kürsüye çıkan biri.
48 yaşındaki bu gazeteci yazarın adı Navid Kermani.
Şu sıralarda çok popüler, adından en çok söz edilen kişi.
İran asıllı ve Müslüman.
Doktor olan babası 1959’da Almanya’ya göç ediyor, Navid Kermani 1967’de protestan ağırlıklı kent olan Siegen’de dünyaya geliyor.
Çifte vatandaşlığı var, Alman ve İranlı.
İslamın kurallarını yerine getiriyor ancak, laisizme sonuna kadar inanıyor. Eşi de, İslam bilimcisi.
Batı uygarlığının bütün özelliklerini taşıyor, nezaketten özgür düşünceye, hukukun üstünlüğünden temel hak ve özgürlüklere, bilimsel düşünceye, felsefi inançlara, din farklarına saygıya kadar.
Benim burada aktardıklarım son bir yıla yakın süredir onun hakkında Alman basınında yer alan değerlendirmelerin özeti.
Herkes övgüyle söz ediyor Navid Kermani’den.
Büyük sürpriz
Sonunda bombayı iktidar ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) patlatıyor.
Önümüzdeki Şubat ayında Almanya’da Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Şimdiki Cumhurbaşkanı Gauck’un süresi Mart’ta doluyor ve kendisi bir daha aday olmayacağını açıklıyor.
Almanya bunun üzerine Cumhurbaşkanı adayları aramaya başlıyor.
İşte, tam bu sırada SPD çıkıyor:
“Cumhurbaşkanı Navid Kermani olsun”.
Almanya’da Cumhurbaşkanı Meclis'te seçiliyor.
Koalisyonun diğer ve büyük ortağı, Merkel’in partisi CDU/CSU henüz renk vermiş değil. Onlar da, aday arayışında.
Göçmen politikası ortada
Almanya’da bilinen gerçek, boyutu pek öyle büyük olmasa da, yabancı düşmanlığı var.
Hatta, bu düşmanlığın siyasal uzantısı PEGİDA hareketi zaman zaman düzenlediği mitinglerde belli bir topluluğu bir araya getiriyor. Özellikle Leipzig gibi, eski Doğu Almanya topraklarında.
Zaman zaman yabancıların yaşadığı yerlerde çıkan yangınlar ölümlerle sonuçlanıyor. Oradaki Türklerin yaşadıkları gibi.
Yabancılara dönük vurdu, kırdı olayları polis kayıtlarının başında geliyor.
Hele de, Suriye kriziyle birlikte, sadece halkta değil, Alman resmi politikasında da, “göçmen istemiyoruz” en temel ve vazgeçilmez bir tema.
Göçmenlerin gelişlerini önlemek amacıyla her gün yeni bir önlem alıyor Almanya. Merkel’in bizimle yaptığı pazarlıklar malum.
Yılılardır orada yaşayan yabancılara da, Türkler dahil, çeşitli sınırlamalar getiriyor. Güçlükler çıkartıyor, bunları yasalara bağlıyor. Pratikte ise, güçlükler yasaları çoktan geride bırakıyor.
Yabancılarla birlikte “İslam” da, Almanlar için “uzakta duran” bir inanç.
El Kaide, Taliban, IŞİD gibi terör örgütlerini sürekli olarak İslam’la birlikte ele alma alışkanlığı var.
Obama örneği
Yabancı düşmanlığı ve İslam karşısında bu mesafeye rağmen, İran asıllı Müslüman bir kişiyi Cumhurbaşkanı aday adaylığı için düşünmek. İnanılır gibi değil.
Ve Kermani’ye verilen medya desteği, akıl almaz, öyle böyle değil.
Kermani ve Cumhurbaşkanlığı aday adaylığını birlikte düşündüğümde, 2007’ye dönüyorum.
2007’de Amerika’dayım. 2008’de Amerikan Başkanlık seçimi var.
Pek çok aday adayı arasından ortaya yavaş yavaş Barack Obama adı ön plana çıkıyor.
Önce kimse inanmak istemiyor, Obama her şeyden önce siyah ırktan. Ve Amerika neredeyse yüz yıl boyunca siyah ırka karşı en çok mücadele veren, karşı duran, çok katı ülkelerin başında.
Buna rağmen, Obama seçiliyor, hem de iki kez üst üste.
İşte uygarlık
Kermani nihai olarak adaylar arasında yer alır almaz, seçilir seçilmez, onu bilemem. O ayrı.
Ama, göçmenlere karşı politikası belli, İslam karşısında duruşu belli bir ülkede, hem göçmen bir aileden gelen, hem de Müslüman birinin Cumhurbaşkanlığı için adının gündeme gelmesi bile, bir uygarlık tavrı.
Bırakın etnik farklılıkları, sadece gündelik siyasal görüş farkı üzerinden, “bizden ve sizden” ayrımının tavan yaptığı günümüzde, bize teğet geçmesi mümkün olmayan bir değer ölçüsü.
Böyle bir aday üzerinde durmak, gerçekte “paradigmaları kırmakla” eş anlamlı.
Gerçi, çeşitli Alman partilerinde yabancı kökenden gelen milletvekilleri ve belediye başkanları var ama, bu kez o ölçüleri aşan bir örnek, az buz değil, Cumhurbaşkanlığı.
Tabuları kırmak
Kermani bir yazar, bir gazeteci, fiili siyasetle ilgisi hiç olmamış, edebi kimliği ve İslami çalışmalarıyla öne çıkmış biri.
Son aldığı Barış Ödülü töreninde yaptığı konuşmaya bütün Almanya hayran kalıyor.
“Hoşgörü, demokratik olgunluk, hukukun üstünlüğü, barış içinde bir arada yaşamak, her türlü diyaloğa açık, önce başkalarını dinlemeye değer vermek, bir karar anında en ters düşüncede olanlara mutlak kulak vermek ve üstün nezaket, saygı”.
Bu konuları inanarak işlediği konuşması sonunda şimşek önce SPD’de çakıyor:
“İşte, Cumhurbaşkanı olabilecek biri”.
Keşke olsa.
Almanya’da tabuları kıran böyle bir değişim, sadece Alman siyasetini etkilemekle kalmaz, Avrupa Birliği’ne de yeni ufuklar açar.
Biz de, imrenerek izleriz.