Vedat Özdan

01 Aralık 2010

Seul ve Vaşington konsensusunun sonu

Bugün size hem Wikileaks hadisesini yorumlarken, hem de seçim öncesinde partilerle ilgili tercih...

Bugün size hem Wikileaks hadisesini yorumlarken, hem de seçim öncesinde partilerle ilgili tercih oluşturuken dikkate almanızda fayda gördüğüm birkaç gözlem ve değerlendirmemi aktaracağım.
Önce biraz tebessüm: Yeni dünya düzeninin adı “Düdüksüz Dünya.”
Malum,1980 – 2008 arasında dünya ekonomisine düzen veren kurallar bütününe Washington Konsensusu deniyordu.
IMF ve Dünya Bankası her yerde uyguladıkları klasik istikrar ve yapısal uyum politikalarının teorik dayanağını bu konsensustan alıyordu.

Vaşington konsensusu neydi?

Ana tema; bütçe açıklarını azaltarak cari açığı kapatmak, dünya ticaretini serbestleştirmek, sınır ötesi yatırım ve ticaret her türlü engeli kaldırmak ve gelişmekte olan ükleleri ihracata dayalı  büyümeye zorlamaktı.

Bu amaçla IMF ve Dünya Bankası politikaları;
•       Mali disiplin,
•       Vergi reformu,
•       Daha az devlet yardımı,
•       Faiz oranlarının serbest piyasa ortamında belirlenmesi,
•       Esnek döviz kuru,
•       İthalat ve ihracat üzerindeki engellerin kaldırılması,
•       Özelleştirme,
•       Doğrudan yabancı sermayenin özendirilmesi,
•       Piyasa gözetim ve denetiminin daha özerk kurumlar eliyle yapılması
•       Mülkiyet haklarının güvence altına alınmasından 
oluşuyordu.


Seul konsensusu nedir? 
 
Seul’de 4 husus teyit edildi:
1.II. Dünya Savaşı'ndan bu yana hüküm süren dünya ekonomik düzeninin sahibi ve mimarı olan ABD’nin bu pozisyonu, Seul toplantısıyla çok zayıfladı (Wikileaks’in zamanlaması bir tesadüf değil)
2.Batı dünyasının hegemonyası azalıyor (IMF ve Dünya Bankası’nın yapısı buna göre şekillenecek)
3.Çok kutuplu yeni bir dünya düzenine doğru gidiyoruz (parayı veren kalmadığı için düdüğü kimlerin çalacağı belli değil)
4.Vaşington konsensusu bitti (Artık herkes devlet gözetim ve denetim yapsın diyor, büyüme artsın ve işsizlik azalsın istiyor).
Özetle; büyümenin sağlanması, yoksulluğun azaltılması ve krizlerin önlenmesi için Vaşington konsensusu piyasa odaklı çözümleri (piyasa fetişizmine vardıracak kadar) dayatıyordu; Pekin konsensusu otoriter devlet kapitalizmini (devlet müdahalesi fetişizmine vardıracak kadar) dayatıyor; Seul konsensusu ise makûl olanı, yani özel sektörün liderliğinde, ama kamu ve özel sektör paydaşlığını (sosyal piyasa ekonomisi) referans alan yeni bir kural seti öneriyor.

Dünyanın derdi istikrar değil, büyüme!

Bu çerçevede yeni dönemde devletler; politika, mevzuat ve organizasyon yapılarını özel sektör liderliğinde BÜYÜME eksenli dizayn edecek, İSTİKRAR eksenli değil.
Sadece gelişmekte olan ülkelerde kriz çıkmasını önlemek üzere dizayn edilmiş olan ve temel derdi istikrar olan Vaşington konsensusu yerini; gelişmekte olan ülkeleri de bağlayan, devlet müdahalesini her koşulda kötü görmeyen, büyüme ağırlıklı yeni bir konsensusa bıraktı. Bunun da adı Seul Konsensusu olacak.
Paragidma değişti anlayacağınız.