“Stratejik yönetim”, kişisel ikbale dayalı kısa vadeli çıkarların dolmuşuna binip pusulayı şaşırmanıza ve yerinizde saymanıza engel olur. Sorunu, çözümün önündeki engel olarak görmeyi, yanlış gündem maddeleriyle vakit ve enerji israfını önler.
Memurun “keyfi”nin muktedir olduğu devlet organizasyonumuzda geçmişten gelen “devamlılıklar” var. Bunları müzakere edip, iç tutarlılığı olan bir stratejiyle, ulaşılabilir bir hedef setine doğru, kendi aklımız ve tecrübemizle bulduğumuz standartlar ve kodlarla değiştirmeyi başarmakta zorlanıyoruz. Nedeni, biraz da daha önce söz ettiğimiz yüzleşme ve müzakere kültürüne olan uzaklığımız. Dahası da var: İçeriksiz ambalaj ve gösterişle de durumu idare eden siyaset tarzına itibar ediyoruz. Durumu idare eden memur ve durumu "idare eden" siyaset yani.
Çok açık ki bir “üst yapı” sorunumuz var. Önemsizdir demiyorum ama, meseleyi münhasıran teşvik sistemine,mali disipline, sermaye yeterlilik rasyosuna,Maastricht kriterlerine ne kadar uyduğumuza vs. indirgeyemeyiz.
Sorunu aşmanın yolu stratejik yönetime dayalı “kaliteli büyüme” ve “sürdürülebilir rekabetçilik”ten geçiyor. Kaliteli büyüme ve sürdürülebilir rekabetçilik arkadaştır. Biri diğerine destek olur. Biraz açalım:
Büyümenin niceliksel ve niteliksel yönleri var. Biz, ülke olarak niteliksel büyümeyi,yani “gelişme”yi de istiyoruz. Çünkü Uzak Asya’dan gelip Yakın Doğu’nun “Batı”yı yenen yüzü olmak, dünyanın düzeniyle ilgili tayin edici roller almak istiyoruz.
“Dünya Ekonomik Formu” tarafından hazırlanan “Kurumsal Rekabetçilik Raporu” rekabetçiliği,“bir ülkenin verimlilik düzeyini belirleyen kurumlar, politikalar ve etkenler kümesi”olarak tanımlıyor.
Büyüme, dışlayıcı değil kapsayıcıysa, sonuçlarından kadınlar, yoksullar ve genç insanlar da yararlanıyorsa ve çevresel olarak sürdürülebilirse, kalitelidir.
Bir ülkenin uzun dönemde rekabetçiliğini sürdürebilmesi, büyüme kalitesine bağlıdır. Kaliteli büyüme üst yapıyla da ilgilidir Sosyal ve çevresel faktörleri de hesaba katmayı gerektirir.
Kaliteli büyüme; bir ülkedeki demokrasi seviyesi, devlet organizasyonuna ait kurumların çalışma biçimleri, kültürleri, insan haklarına verilen önem,yargının ve polisin hizmet kalitesi, düşünce özgürlüğü, kadının toplumdaki yeri, toplumsal ahlak kodları, özel hayatın sivil ve akla dayanan kurallara tabi olması, eğitim düzeyi, gelir dağılımı, makroekonomik istikrar, yüksek öğrenim kalitesi, hizmet içi eğitim, mal ve işgücü piyasalarının etkin çalışması, teknolojik gelişime uyum, piyasanın büyüklüğü vb. etkenlere bağlıdır.
Kötü bir krizler tarihimiz var. Meselelere bakış açımızı çok etkiliyor. Ekonomik sorunlarımıza uzun vadeli perspektifle bakmayı neredeyse unuttuk. Geçmiş krizlerimizin tetikleyicisi olan ve halen en önemli sorunlarımızdan birisi olan tasarruf açığı nedeniyle ekonomi politikalarındaki önceliğimizi gelir dağılımını düzeltmek, daha fazla kadını işgücüne katarak işsizliği ve yoksulluğu azaltmak değil,münhasıran portföy yatırımcılarının beklentileri ve doğruları belirliyor. Bu da bizi kısır ve kısa vadeli bir perspektife hapsediyor. Önemli ölçüde konjonktörün yardımıyla edinilmiş, eksik başarı göstergeleriyle avunuyoruz.
Daha önceki yazılarımızda da değindik: Cari açık ve finansmanı, bizim yapımızdaki ülkelerde demokrasinin düşmanıdır. Demokrasi de cari açığın ve pahalı finansmanın. Az demokrasiye dayalı kalitesiz yönetim,“istikrarlı denge”yi bozar ve bu yönde değişimi engeller. Demokrasi, ülkenin verimlilik düzeyini artırır,ülke notunda tayin edici rol oynar.
Açıktır ki rekabetçi olmak üzere değişmek zorundayız.
Değişimin kendine içsel bir dinamiği olamaz. Değişimin gerekçesini,var olan koşullar ve bu koşullara uyum için eldeki donanımın yetersizliği oluşturur. Bunun yolu özgür müzakere ortamından geçer. Değişimden amaç, yeni koşullara uyan yeni bir donanımla, yeni bir denge bulmak ve onu korumaktır. Demokrasi,özgür müzakere ortamı sağlayarak yeni dengeye ulaşma hızını artırdığı için iyidir.
Büyüme isteyen bir ülke,deneme yanılmayla, bir oraganizasyonu uzunca bir süre hayatta tutacak istikrarlı bir denge bulmuş kayıtlı iş adamına hürmet eder. Bu kıt kaynağı hor görmez ve memurun keyfi iktidarına dayanarak ayrımcılık yapmaz. Tek soruya dayalı rızayı, “millet egemenliği” diye herşeyin üstüne koymaz.Onu dinler, paydaşı olarak görür, sosyal ve çevresel faktörleri müzakere ederek çabuk aksiyon alır,önünü açar...
Hızlı büyüme verimliliğe bağlıdır. Yenilikçilik, verimlilik düzeyini; verimlilik düzeyiyse, iktisadi büyüme yoluyla kazanılan refah düzeyini belirler. Bir ülkenin verimlilik düzeyi o ülkedeki “ortalama toplam getiri oranı” yoluyla ölçülür. Bu oran büyüme oranının yegane belirleyicisidir. Bir ülke ne kadar yenilikçiyse o kadar rekabetçi, ne kadar rekabetçiyse ortalama toplam getiri oranı o kadar yüksek olur,o kadar hızlı büyür.
Yenlikçilik; hevesi kırılmamış, bedenen ve ruhen özgür, genç zekaların işidir.
Bunu idrak edip sindirmeden, kaliteli büyüme ve sürdürülebilir rekabetçilik olmaz.