Vedat Özdan

05 Ekim 2012

‘Gelişmiş ülke’ olmak nasıl bir şeydir?

Gelişmiş ülkelerde eğitim ve yargı sistemi iyi çalışır. Her ikisinde de amaç, insan iradesine dayalı yasalarla mutabık kalınan toplumsal...

 

 
Gelişmiş ülkelerde eğitim ve yargı sistemi iyi çalışır. Her ikisinde de amaç, insan iradesine dayalı yasalarla mutabık kalınan toplumsal düzene hizmet etmek; eleştirel aklı, yaratıcılığı ve hakkaniyeti teşvik yoluyla demokrasiyi desteklemek ve beslemektir. Gelişmiş ülkelerde rüşveti, kötü muameleyi, orantısız şiddeti bünyesinden söküp atamamış; meslek kodlarına yardımı, adalet ve hakkaniyeti yerleştirememiş bir polis teşkilatı itibar görmez.
 
Gelişmiş ülkelerde polis teşkilatı insan sağlığının, kaliteli trafiğin, insan yaşamının, hakkaniyete dayalı rekabetin, gayri maddi hakların, özel mülkiyetin, teşebbüs hürriyetinin, ihale sisteminin, piyasa ekonomisinin ve demokrasinin de güvencesidir.
 
Gelişmiş ülkelerde ulaşım ve iletişim sistemleri sorunsuzdur. Özel hayatın mahremiyeti, topumsal kodlar ve yasalarla güvence altındadır. Basın ve ifade özgürlüğü tamdır. İnsan haklarına saygı üst düzeydedir. Rekabet hukukuna itibar edilir. Teşebbüs hürriyeti el üstünde tutulur. Yabancı sermayeden korkulmaz. Ekonomi tek sektöre dayanmaz. Sanayi, tarım ve hizmet sektörleri ileri teknoloji kullanır. Üç sektörde de emek değil, sermaye yoğun ve katma değeri yüksek “mallar” üretilir. Üç sektör de devlet tarafından desteklenir.
 
Gelişmiş ülkelerde devletin rant kapısı haline gelmesine müsaade edilmez. İnsanlar kitap okur. Devlet boş laflarla kutsanmaz. Büyümek, kar etmek isteyen iş adamı, devlet kapısında sıra olmaz. Devleti “memur aklı” değil, stratejik hedeflere göre kurgulanmış, iç tutarlılığı olan ve yaşayan “kurumsal müesseseler” yönetir. İş bulmak isteyen önce meslek edinir. Memur olmak, insana çalışmama ve keyfi muamele yapma hakkı vermez.  Çalışmayan memur işten atılır. Devlet, fırsat eşitliği sağlamayı gaye edinir. Yoksulluğu gözetir, vatandaşlarının ve kurumlarının evrensel başarılarıyla yücelir.
 
Devlet, topluma karşı gizli gündemi olan bir organizasyon haline gelmez. Siyaset, hegamonik bir düzen kurmak amacıyla yapılmaz. Münhasıran devleti ve düzeni yıkma saikiyle de yapılmaz. İnsanların yasama organı maarifetiyle çözülecek sorunları azdır. Siyasetten amaç, değişen koşullara daha iyi uyum sağlayacak yeni bir istikrarlı denge bulmaktır. Buna direnenleri ve toplumun değişim hızını düşürenleri ayıklayacak mekanizmalar iyi çalışır. Hesap verme mekanizmaları etkindir.
 
Onur, gururla karıştırılmaz. Gerektiğinde istifa, güçlü bir özeleştiri (mea culpa) ve toplumsal sorumluluk olarak kabul edilir. İnsanı küçük düşürmez. Tersine, takdirle karşılanır.
 
İnsanlar, yasalar dokunamasa da ahlaklı olmak zorundadır. Yalancılar kolay şahit bulamaz. Yasalardan korkmayanlar Tanrıdan, toplumdan ve dışlanmaktan korkar; ezber ve tekrarlanan ritüellerle kolay yoldan arınamazlar. Sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşer. Menfaat gözetmezler. Gerektiğinde ifşa eder ve dışlarlar. Devletle düşman değil, ona çeki düzen veren bir paydaş gibi çalışırlar. Sistem daha çok heterarşiktir ve böyle olması, toplumsal beka için güvence olarak kabul edilir.
 
Gelişmiş ülkelerde ortalama iş kalitesi yüksektir. Yeni ve ileri iş olanakları kalifiye işgücü ihtiyacını besler. Çalışanlar; akılları, yetenekleri, yaratıcılıkları ve vizyonlarıyla yükselir ve para kazanırlar. Bir grup ya da organizasyona dahil olmak, kendiliğinden başarıyı getirmez.
 
Gelişmiş ülkelerde insan sağlığına önem verilir Ortalama yaşam süresi uzundur. Kadınlar, erkeklerin zevki tamam olsun diye ya da tarlada çalıştırmak için çocuk yapmaz; çocuklarını memur yapsın diye yönetici seçmezler. Doğum kontrolü yaygın, sağlık ve bakım hizmetleri gelişkindir.
 
Gelişmiş ülkelerde sanat ve spor, belli bir azınlığın hobisi değil; hayatı güzelleştiren, ona çeki düzen veren, türün bedensel ve ruhsal olarak daha sağlıklı bir şekilde devamına hizmet etmek için hayatın tam ortasında yer alır. Yerel yönetimler bunu idrak eder ve insanlara temiz hava alabilecekleri, spor yapabilecekleri parklar, alanlar, spor salonları ve yüzme havuzları inşa ederler.
 
Toplum, sanatı ve sanatçıyı “memur dünyası”na hapsolmuş anlamsız devlet mekanizmalarına teslim etmez. Onu el üstünde tutar, teşvik ederek gelişmesine yardımcı olur. Üç kuruşun hesabını yapmaz.  Evrensel başarılar elde etmesinden gurur duyar.    
 
Kadınlarla erkekler arasında keskin bir işbölümü yoktur. Kadınlar şunu yapar, bunu yapamaz türü bir ayrımcılık, toplumda itibar görmez. Evde kadının yeri, yapacağı işler, erkeğine nasıl davranması gerektiği, durması gereken yer ve benzeri cinsiyete dayalı ayrımcılık, makbul karşılanmaz. Bu ayrımcılığı Tanrı buyruğu diye anlatana, çoğunluk kulak vermez.  
 
Kadın hayatı, erkek egemen kültürün sözde dinsel kodlarına değil, tabiatın Tanrısal düzenine itibar eden insan aklına dayanır. İnsanlar, tabiatın Tanrısal düzenini, bilim ve insanlığın birikimli kültür mirasına dayalı eleştirel akıl yoluyla anlamaya çalışır. Kadın ve erkek, hayatın birçok alanında rekabet eder.
 
Tanrının insan bedenine koyduğu ve ergenlik çağında çok büyük bir enerjiyle hareketlenen duygular; gelişmiş ülkelerde, gençlik enerjisini yitirmiş “sağlıklı bir toplum inşa etme” iddiasındaki erillerin “buyruk”larıyla bastırılmaz. Gelişmiş ülke aydını şarkı dinlerken aklına gelenleri, bilinçaltının “kavuşmayan düğmeleriyle” kapatmaya çalışmaz. Kabahati, duyduğunda değil, kendisinde arar.
 
Tanrının insan dahil, tüm memeli canlılarda dişilere bahşettiği, türün sağlıklı bir şekilde devamı için genlerini teslim edeceği erkeği seçme hürriyeti, gelişmiş ülkelerde münhasıran çocuğu bedeninde taşıyacak, onu besleyip büyütecek olan kadının iç güdülerine teslim edilir. Bu işe başka kimse karışmaz.
 
Diyorum ki, Batı krizde, dünyanın başka yerlerinde ve bizde biraz büyüme var ve daha fazlasını hedefliyoruz diye, fanilerin ideolojik vagonlarına binip, gelişmenin içeriği, anlamı ve önemini unutursak, büyük  hata etmiş oluruz.
 
Pazartesi günü kaldığımız yerden devam edeceğiz.