Demokrasinin gelişmesine en büyük katkıyı veren meslek hangisidir diye sorsak, birçok insanın aklına muhasebecilik gelmez.
Muhasebecilik; dersi, kitabı, okulu, mastırı, doktorası, stajı, sertifikası, odası, standardı ve kanunu olan evrensel bir meslektir.
Muhasebecilik; parasal değerleri kaydetme, sınıflandırma ve yapılandırılmış bir sunumla özetleme "sanat"ıdır.
Mesleğin geçmişi, demokrasiden de öteye gider. Demokrasi statik değildir. Dinamik bir süreçtir ve içeriği genişler. 19. yüzyılda demokrasiden bahsederken akla, bugünkü anlamda insan hakları gelmezdi.
Demokrasi; insanoğlunun, Tanrı'nın bu dünyadaki elçisi olduğunu ve egemenlik hakkının, Tanrı tarafından kendisine bu dünyada onun arzusuna uygun bir nizam inşa etmek üzere bahşedildiğini iddia eden, bu nedenle istediğini yapmaya hakkı olduğunu ve Tanrı dışında kimseye hesap vermek zorunda olmadığına iddia eden "şaşkın muktediri“; aklın, sağduyunun, tecrübenin ve bilimin ışığında "ıslah etme" çabasının ürünüdür.
Demokrasilerde iktidar erkinin kaynağı millet iradesidir.
Demokrasi, toplumsal aktifin sahibini değiştirmiş ve pasifi münhasıran öz kaynağa çevirmiştir. Demokratik yönetimlerde devletin doğaüstü güçlere borcu olmaz. Demokrasilerde yönetilenler, eşit oy hakkına sahip hissedarlardan oluşur.
Demokrasi eski Yunan'da akıl edildi, Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı) ile hayat buldu.
Demokrasinin en önemli iki müşevviki vergi ve özgürlüktür. Dinamik sürecin arkasında hesap verilebilirlik (accountability) vardır.
Büyük Özgürlük Fermanı'yla Kral John, İngiliz halkının rızası olmaksızın vergi toplamamayı, herkese açık bir yargılama olmaksızın kimseyi tutuklamamayı ve sürgüne göndermemeyi kabul etti ve ıslah oldu.
Bugünkü anlamda demokrasinin gelişmesi sanayi devrimiyle oldu. Sanayi devrimi, sonradan burjuvaziye dönüşecek olan müteşebbisin eseridir. (Müteşebbis olunur, ama burjuva olmak bir kültür ve adâb-ı muaşeret işidir; münhasıran diplomayla, dil bilmekle, parayla, fabrika sahibi olmakla, babadan kalma mamelekle olunmaz.)
Devrim sonrasında artan ticaret, insan nüfusunu artırıcı bir refah sağladı. Üretim ve ticaret artıkça gelir kaynakları artan devletler hızla büyüdü ve güçlendi. Sürecin üç kanaldan muhasebecilikle ilgisi var:
1) Üretim ve ticaret organizasyonun büyümesi ve genişlemesi için müteşebbisin ne aldığını, ne ürettiğini, ne sattığını ve bu işi yapmakla ne kazandığını hesaplayabilir olması gerekir Yani, organize olmuş bir hafızaya ihtiyaç vardır. Bu hafıza, işlemleri doğru bir şekilde kaydedecek, sınıflandıracak, mali performansı ve durumu anlaşılabilir bir formatta özetleyebilecek bir beceriye sahip olmalı ki, teşebbüs mümkün olsun. Bu hafızanın adı muhasebedir.
2) Piyasa mekanizmasının etkin kaynak tahsisi yapabilmesi için piyasadaki arz ve talep koşulları hakkında doğru sinyaller veren bir fiyat mekanizması olmalı. Bu sayede hangi malın, kimin için ve nasıl üretileceğini tayin etme iktidarı muktedirden alınabilsin.
Fiyat mekanizması, hangi malların, kimin için ve nasıl üretileceğine, hazine üzerindeki mutlak kontrolü ve onunla beslediği orduyla karar veren monarşiyi yıkmaya ve demokrasiyi geliştirmeye yönelik olarak insan aklının bulduğu en ciddi çıkıştır. (Diğeri, merkezi planlamadır ve bu yöntemle insanoğlu demokrasiyi henüz tecrübe edememiştir.) Demokrasinin piyasa ekonomisiyle örtüşmesinin nedeni de budur.
Fiyat mekanizmasının doğru çalışabilmesi için müteşebbisin maliyeti bilmesi icap eder. İşte demokrasi için bu hayati bilgiyi muhasebe sağlar. Müteşebbis, maliyetin üzerine belli bir kâr marjı koyarak fiyatını belirler. Arz ve talebin durumuna göre bu fiyatı arttırır ya da azaltır.
3) Monark’ın iktidarı “hazine”ye dayanır. Hazinesi boş olan, iktidarda kalamaz. Fiyat mekanizması sayesinde hazine üzerindeki mutlak kontrol tedricen monarkın elinden alınmıştır.
Sanayi devrimiyle büyüyen devletin topladığı vergiyle nereye, ne amaçla, ne kadar harcadığının daha iyi hesaplanabilir olması gerekti. Bunun için hazine yönetiminin daha şeffaf olması, kontrol edilmesi ve denetlenmesi icap etti. Malum, yeni düzende iktidarın meşruiyet kaynağı millet iradesidir ve böyle bir hesap olmadan bu dünyada yöneticiden hesap sormak mükün olamaz. Hesap sorma işi, ortada beklentiyi karşılamayan bir hesap varsa mümkün olabilir. İşte bunu mümkün kılan da muhasebedir.
Hesap verilebilirlik ve muhasebecilik terimleri (accountant ve accountability), Latince accomptare'den türemedir. Kökeni, saymak, hesaplamaktan gelir. Hesap verilebilirlik, sorumlu olunan bir işin gidişatı ve sonuçları hakkında cevap verebilir durumda olmak demektir. Kurumsal yönetimin (governance) ayrılmaz bir parçasıdır. Herkesin kararından, eyleminden ya da eylemsizliğinden dolayı sorumluluk taşımasına hizmet eder.
Kamu kesiminde nerede bir sorun varsa, tartışmanın merkezinde mutlaka hesap verilebilirlik vardır.
Terimin İngilizce’de kullanımı Büyük Özgürlük Fermanı'yla aynı yüzyılda ve aynı ülkede, yani 13. yüzyılda İngiltere'de başladı.
Muhasebecilik mesleği denetim mesleğini doğurmuştur. Denetim mesleği sayesinde hesap verme mekanizmaları güçlenmiştir.
Demokrasilerde yürütme organının denetimini, yasama organı (parlanmento) adına Sayıştay’lar yapar. Parlamento adına yapılan denetim, milletin hazine üzerindeki kontrol yetkisine hizmet eder. Bu yetkinin iki işlevi vardır: Ödenek tahsis etmek ve harcamaları kontrol etmek.
Parlamentolar yürütme organının yeddindeki hazineye ödenek koyarlar. Güçler ayrılığının bir tezahürü de budur. Demokrasilerde hazine milletindir.. Parlamento, millet adına harcamaları kontrol eder ve izler. Bu nedenle yedd-i emin olarak yürütme organı, hazine yönetimiyle ilgili olarak millet adına parlamentoya hesap vermek durumundadır. Yürütme organının ibra olması, demokrasinin hayati mekanizmalarındandır. İbra mekanizması ülkemizde, Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan mali tablolara Sayıştay tarafından uygunluk bildirimi verilmesini müteakip Kesin Hesap Kanunu’nun TBMM’de kabulüyle gerçekleşir.
Sayıştay tarafından yürütme organınca hazırlanan mali tabloların onaylanması için yapılan denetimin amacı, uygunluk bildiriminin dışında kamu kaynaklarının kullanımı ve kamu muhasebesi hakkında parlamentoya bağımsız, objektif ve güvenilir bilgi vermektir. Yürütme organının mali iş ve işlemleriyle ilgili gözetim ve denetim işlevini yerine getirirken parlamentoya en büyük yardımı Sayıştay yapar.
Hesap verme mekanizmaları ve özel sektörü gelişmeyen hiçbir ülkede demokrasi gelişemez ve devletin temel gayesi vatandaşa daha kaliteli hizmet haline gelemez.
Birçok ülkenin Sayıştay'ı uygunluk denetimi yanı sıra performans denetimi de yapar oldu (Uygunluk denetimi, kamuya özgü olarak daha geniş anlamda bir mali denetim türüdür).
Birçok ülkede yürütme organının performansı, kendisinden beklenenleri ne ölçüde yerine getirdiğine bakılarak ölçülüyor. Demokrasiyi besleyen hesap verme mekanizmaları kamu kurumlarının amaçlarına ulaşmak için ihtiyaç duydukları kaynakları düşük maliyetle elde etmelerine, daha kaliteli ve daha fazla çıktıyı, daha yüksek kalitede elde etmelerine, bu çıktılarla en etkili politika - program sonuçlarını elde etmelerine hizmet ediyor.
Günümüzde birçok modern devletin yegâne amacının kamu hizmetlerinin kalitesini artırmak olması tesadüf değildir. Bugün, modern devletlerin kurumları arasında standart oluşturma yarışı vardır. Her ülke, en iyi uygulamalarını bu standartlara geçirme yarışı içindedir. Bu yarış maalesef topla tüfekle kazanılabilecek türden bir yarış değildir. Kurumları, bulundukları noktadan daha iyi bir noktaya taşımaya hizmet eden bu standartlar, küreselleşmenin görünmeyen, ama meşru yasaları haline gelmektedir. Uluslararası Muhasebe Standartları, Uluslararası Denetim Standartları, tüm ISO’lar ve daha birçoğu bu yarışın eseridir.
Artık her yerde “iyi işler yapılıyor mu?”, “işler iyi yapılıyor mu” soruları soruluyor. Bu anlamda, kamu için çok önemli olan yasallık ve güven kadar yeterlik (competence) meselesi de sorgulanır oldu. Çünkü hesap verme mekanizmalarının güçlenmesi ve vatandaşların devletten adlıkları hizmetlerin kalitesiyle ilgili beklentini, özel sektörden aldıkları hizmetlerin kalitesiyle kıyaslamaya başlaması, her konuda değişimi hızlandırıyor. Ülkeye gelen kurumsal yabancı şirketlerin çalışma biçimi, müşteriye yaklaşımı, hizmet kalitesi vs. de bu gelişimi tetikliyor.
Bu, yeni gelişme dinamiğini idrak etmeyen ülkelerin uluslararası rekabet güçlerini korumaları mümkün değil. Çünkü artık ülkeler daha çok üst yapılarıyla rekabet etmeye başladılar. Yani mücadele alanı sadece tüten bacalar değil, iyi işleyen mekanizmalar ve iyi çalışan müesseseler oldu. Bunun da arkasında çalışkan bedenlerin taşıdığı çalışan kafalar var.
Özetle, akla hemen gelmeseler de muhasebeciler takdire şayan işlere imza atmaya devam ediyor.
Bir sonraki yazımızda (kısmet olursa) yargıya çeki düzen vermek için, muhasebecilik ve denetim mesleğinden nasıl yararlanabileceğimiz üzerinde duracağız.