13 Temmuz 2011
2008 krizi bize neyi öğretti?
Bu saptamalardan sonra yazımız, 2008 krizinden çıkarabildiğimiz beş dersi özetliyor...
1.Krizi, nakit dengesi bozulduğu için borçlarını zamanında ödeyemeyen devletler ve şirketler çıkarır.
2.Müsebbibi değişse de krizler tekrar eder.
3.Aynı hatayı yapıp farklı sonuçlar bekleyen insana kimse akıllı demez.
4.2008 krizinden çıkışla ilgili zorlu süreç henüz hafiflemedi.
5.En büyük ihracat pazarımız olan Avrupa’da yeni türbülanslar başladı.
6.Dünya ekonomisi halen çok kırılgan bir yapıda ve ülke olarak küresel gelişmelere karşı duyarlılığımızın giderek artığı bir süreçteyiz.
Bu saptamalardan sonra yazımız, 2008 krizinden çıkarabildiğimiz beş dersi özetliyor. Bugün ilk ders.
Ders 1: Faiz oranları (düşünce) artınca ileride elde edeceğiniz gelirin bugünkü değeri (artar) düşer.
İnsan, parası (gelir) varsa veya olacaksa harcama yapar. Parası (geliri) olmayan, ama ileride olacak olana güvenen borç (kredi) verir. Kendisine güven duyurmayı başaran kişi gelecekte elde edeceği geliri bugün harcar. Bu durum şirketler için de geçerlidir. Bu tür yurttaş ve şirketleri çok olan ülkeler gelecekteki gelirlerini bugün harcarlar. Akıllı insanları idare ettiği ülkeler bugün tasarruf edip yarın harcamak zorunda kalmaz, bugün de harcar, yarın da. Yeter ki çoğu nitelikli yatırım harcaması olsun. Ülkeye ve kurumlarına güven kazandırmak kamusal bir görevdir.
Enflasyon oranı sabitken faiz oranları düşerse ileride elde edilecek gelirin bugünkü değeri artar. Böylece kişinin satın alma gücü artar. Kişi zenginleşir, daha fazla harcama yapmak ister, ev satın alır… Bunun tersi de doğrudur.
2008 yılında ABD’de patlak veren krizin ana nedeni, borç alanların ve verenlerin ilelebet faiz oranlarının düşük kalacağına inanmalarıdır. Şöyle ki; bankalar, müşterilerine ön ödeme almaksızın çok düşük, ama değişken faizlerle mortgate kredisi verdiler. Bu kredileri veren bankalar bu kredileri yeniden paketledi, AAA notu alabilmek için sigortalattı ve “Libor art”ı bir faiz oranıyla yeniden sattı. Günü geldi, faiz oranları artmaya başladı ve krediyi alan aylık faiz ve anapara ödemelerini zamanında yapamaz oldu. Yani temerrüde düştü. Banka konuta el koydu, ama el koyduğu konutu istediği zaman ve istediği fiyata satamadı. Böylece hem bankanın, hem de sigorta şirketinin nakit akım dengesi bozuldu. Sigorta şirketine başvuran banka sayısı ve meblağ artıkça sigorta şirketinin nakit dengesi de bozulmaya başladı. Aynı sigorta şirketi son çare olarak kendini sigortalamış olan reasürans şirketine başvurmak zorunda kaldı. Dünya da bu tür şirketler maalesef bir avuç kadardır. En büyüğü de ABD menşeili AIG’ydi. Malum o da rahmetli oldu. Yani “tuz kurudu”. Böylece kimse kimseye borcunu zamanında ödeyemez hale geldi ve piyasa ekonomisinin temeli diyerek sürekli altını çizdiğimiz “ahde vefa” bozuldu. Peşi sıra birbirine borç veremeyen bankalara ve şirketlere bu kez Fed para vermeye başladı. Çünkü bu şirketlerin ileride bir gelir elde edebileceklerine kimse inanmaz olmuştu. İşte tam da bu noktada biz de dedik ki “Şikago Okulu Hesap Ver”. Merak eden okuyucu o yazımıza bakar.
Oysa kural basitti: Serbest piyasa ekonomisinde faiz oranları hep aynı kalmaz. Oynaklığı azaltan ülkeye de “gelişmiş ülke” denir. Dolayısıyla faiz giderleri borç alanlar için her zaman sabit maliyet unsuru değildir. Faiz oranları düşerse insanlar ve şirketler gelirlerinin artığını görür ve harcama yapmaya başlarlar. Sonuçta bir süre herkes büyür.
Faiz oranları artarsa bu kez gelir azalacağı için harcamalar kısılır ve herkes küçülür. Borsaların düşmesinin nedeni de budur. Daha önceki yazılarımızda batıda satılacak gelir kalmadı dememizin nedeni budur.
T24 okuyun bilgi sahibi olsun.
Yarın devam edecek...