Ümit İnatçı

01 Kasım 2016

Akıl salınmaları

Sevgi kendine doğru yürümeyi öğrenmektir; bir yere bağlanmak değil...

Kaza

Yaşamın muazzam bir döngü içinde seyretmesinin tek nedeni kazadır; dolayısıyla kaza bir sonuç değildir. İsteme iradesinin tasarımı, ilerlemenin koşullarını belirleyen sımsıkı kurallar ya da hatayı aza indirgemenin rakamsız matematiği ‘önlem’ bir şeyi değiştirmez. Bizlerin birer hareket eden varlık olarak yer değiştirebilir olması, mutlaka kazadan pay alacağımız anlamına gelir. Kaza gelir diye de beklemeyin, çünkü o zaten başınıza gelmiştir: artık varsınız.

Düş Kırıklığı

Beklentileriniz var. Hayatınızı düşlerle süsleyerek onu daha alımlı kılmak ayakta tutuyor sizi. Umudunuzu beslemekten bir süt anaya dönüştünüz. Fakat o kadar çok merhamet duygusuna kapıldınız ki, düş kırıklıklarına karşı bile edilgen bir aldırmazlık duygusu geliştirdiniz. Bu, şu demeye gelir: kırılacak düşünüz olabilir ama kendinize acımakla yetinip, hayatınızı mahvedeni bağışlayacak kadar da merhametlisinizdir artık.   

Hangi sevgi?

Sevgi, mahsusçuktan telaffuz edilen sözcüklerde değil, ilgilenme durumlarındaki ötekine geniş alan yaratma eğilimlerinde gizlidir. Ben sınırlarımı ne kadar geniş tutarsam sen de içinde o kadar özgür salınma imkanı bulursun. Bu uzaklaşma ihtimali seni korkutabilir; ama unutma, her yakınlaşma hamlesi bir ihlali içerir... Sevgi kendine doğru yürümeyi öğrenmektir; bir yere bağlanmak değil...

İhtiyaca göre yalan

Pinokyo cezasının bir masal metaforu değil gerçek olmasını çok, hem de çok isterdim. Birbirlerinin –uzamış kamışlar gibi– burunlarına çarpmaktan düşe kalka yürüyen politikacıları izlemek çok eğlenceli olurdu. Yalanın bir endam aksesuarı gibi kullanılması bir yana, kendi varlığını özgün bir yanılsamanın ürünü olarak görmeye başlayanların dünyasında yaşıyoruz artık. Önemli olan doğruluk ve gerçeklik değil, yalanın gerçeğin yerini nasıl aldığıdır: en yüce gerçek, ereğine ulaşmış başarılı bir yalandır. Her türlü ihtiyaca göre bir yalan vardır. –Ver oradan bir yalan; kullanım tarihi uzun olsun!

Küstahlık hakkı

Mümkün olanı istemek, istemek olmaktan çıkar; sadece bir rıza ve kanaat durumuna dönüşür. İmkansızı istemek ise, kişiye kendini aşma ve olabildiğince öteye uzanma iştahını kazandırır. Olasılıkların kıyısında dolaşmak gibi bir şey değil bu; olasılığın olagelmesini rastlantısal olandan muhtemel olana aktarmaktır. Yaşamı daraltan her türlü kapatmacı müdahalenin karşısında, kişiyi muzaffer bir küstah haline sokan bu arayış, küstah olduğunca muhalif duruşunu da besleyecek kadar erdem sahibi kılar insanı. Küstahlığın da bir yerindeliği vardır. Hiçe sayılmanın yanında, size bahşedilen “belki”li yaşama karşın uysal davranmak, kendi varlığını inkar edenlerin işidir; küstah olmanın hakkı her zaman saklı olmalıdır.