Tayfun Atay

05 Mart 2012

Piçlik, hiçlikten evlâdır!

Duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. "English is bastard" deyivermişti uluorta; büyük bir rahatlıkla...

 

Duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. "English is bastard" deyivermişti uluorta; büyük bir rahatlıkla...

On yıllar önce İngiltere'de karşılaştığım, okumuş-yazmış, iş-güç sahibi bir İngiliz’di. İngilizcenin kökeni ve kelime haznesindeki zenginlik üzerine sohbet ederken birden ağzından çıkmıştı bu ‘kaba’ ifade. Türkçesiyle "İngilizce piçtir" diyordu.

Beni şaşırtan nokta, kendi diline piçliği yakıştırırken, bunu aşağılama ve hakaret amacıyla yapmamasıydı. Tersine, İngilizceyi olumlayıp övmekteydi.

Çünkü bastard (piç), ‘ana-babası, soyu-sopu belli olmayan’ şeklindeki yaygın anlamı dışında, bununla ilintili bir anlama daha sahipti İngilizcede. Bu, melez, daha doğrusu ‘kırma’ idi. Yani yapısı bir karışıma dayanan, ama bu karışıma katkıda bulunan unsurların belirlenmesi mümkün olmayan varlık...

İngiliz dostumun ‘piç’ nitelemesiyle anlatmak istediği de buydu: İngilizcenin zenginliği, artık kökenlerini belirlemenin mümkün olmadığı dilsel öğelerin yüzyıllardır birbiriyle karışıp sentezlenmesinden çıkar demek istiyordu.

Zaten sözcüğün Anglo-Sakson dünyasında bir insana karşı o bildiğimiz ‘soysuzluk-nesepsizlik’ anlamındaki ‘lâfzî’ (literal) kullanımına günlük dilde rastlamak da pek mümkün değildi. O, İngilizcede ya bir öfke-kızgınlık ifadesi olarak ya da şaka yollu mecazî  (metaforik) anlamda kullanılmaktaydı: "You lied to me, bastard!" ("Seni piç, bana yalan söyledin!") veya "You, lucky bastard!" ("Seni şanslı piç seni!") gibi...

Türkçede ‘piç kurusu’nun da çoğu zaman böylesi mecazî anlamda kullanıldığı söylenebilir.

Ama bizde hâlâ esas olan şu ki bir insanın piç olması bu topraklarda hayatın içinde olabilecek en kötü şey… Başa gelebilecek en büyük felaket… Bir insanı ya da insanları horlama, aşağılama, lanetleme yolunda kullanıma sokulabilecek en ağır (‘pis’) atıf…

Tıpkı geçen haftadan bu yana esefle tartıştığımız, Taksim’de Hocalı katliamı anmasında açılan ve bir ırkçı-milliyetçi ‘nefret kusmuğu’ olarak nitelenebilecek malûm pankartta olduğu gibi: “Hepiniz Ermenisiniz/Hepiniz piçsiniz”…

İşte bu! Piçlik herkesçe hakaret ve küfür addedilen bir hali anlatıyor bize.

Hâlbuki insanın varlık serüvenine göz attığımızda, bir İngiliz'in ana dilini tanımlarken yukarıdaki şekilde övünçle kullandığı o sözcüğe aynı doğrultuda işlerlik kazandırmak mümkündür.

İngilizcenin tarihi gibi insanlık tarihi de ‘piçlik’le mamur.

Taşları yontarak ilk aleti yapan atası belli değil insanın…

Hangi bitki köklerinin, meyvelerinin, yapraklarının yenilebilir, hangilerinin zehirli olduğunu ilk keşfeden anası da...

Ateşi kullanmayı ilk başaran atası da;

Tohumu toprağa atıp tarımı başlatan anası da...

Köpeği evcilleştiren atası da;

Yünü ilk eğiren anası da...

Böyle sürüp gider.

İnsanlık böylesi ‘piç’ bir var oluş sürecinin ürünü.

Kültürler ve medeniyetler de öyle.

Bir kültürü var eden öğelerin, kurumların, ilke ve inanışların nereden neşet ettiği belirsizdir çoğu zaman.

Medeniyetler hep farklı kültür öbek veya çevrelerinden gelen unsurların karışması, bağdaşması ve sentezlenmesiyle ortaya çıkar.

Bunların izini sürmek imkânsızdır.

O yüzden soy sopla uğraşmaz medeniyetler.

Çünkü nereden geldiği belirsiz unsurları ayıklayıp sözüm ona ‘saf’ ve ‘öz’ olanda ısrar edilse, ortada koskocaman bir ‘hiç’ kalabilir.

Peki, yazının başında sözlerine yer verilen İngiliz'in ‘medenî’ rahatlığına, olgunluğuna, özgüvenine ulaşmak hiç mümkün olmayacak mı bu topraklarda?

Olacak tabii, ama işte ‘kültürel saat’ yavaş işliyor.

Mutlaka bu coğrafyada da insanların nesebiyle değil ne yapıp ettiğiyle takdir gördüğü, ecdatlarından çok icatlarıyla değer addedildiği ‘medenî’ günler gelecek.

İşte o zaman insanî varoluşun esası demek olan piçliğe nefretle kafayı takmaktan vazgeçeceğiz.

Çünkü ancak bir hiç olanlar piçlerle uğraşırlar.

___________

Altı yıl kadar önce aynı başlık altında BirGün gazetesinde çıkmış olan yazının bazı küçük müdahalelerle güncellenmiş bir yeni sürümü bu… O zaman yazıyı Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’ romanının kamuoyunda yine Ermenilik mevzuu üzerinden açtığı tartışmalar doğrultusunda Şafak’a yönelik ‘piçlik’ imalı hakaretamiz ifadeler üzerine kaleme almıştım. Önceki hafta sonu Taksim’deki yürüyüşte atılan sloganlar, açılan pankartlar yıllar önceki bu yazımı hatırlattıysa da bir tekrar zafiyeti yaratmamak adına kullanmaktan kaçındım onu. Lâkin geçen hafta öğrencim Yalçın Çakmak’ın Radikal’de (1 Mart 2012) yayımlanan yazısında atıfta bulunmasıyla o, özellikle başlığıyla sosyal medyada dolaşıma girdi. Bu gelişmenin yarattığı onur duygusu ve cesaretle içeriğini de bugüne uyarlayarak onu tekrar ilgiye sunmayı uygun buldum.