Tan Oral

27 Şubat 2015

Tonton Dedem...

Kısacası bu rolün kişisi ağır başlıdır saygındır, çoğunlukla da o köyün başı sayılır.

Romanlar, hikâyeler, masallar, ev sohbetleri, dost meclisleri ve meyhane muhabbetleri, çoğu kere onun göze görünmeden esen ılık rüzgarı ile havalanır. Yeri geldikçe, adı geçmez ama akıldan geçer, ortalık sakinler. O benim ak sakallı olmasa da, burma beyaz bıyıklı Tonton Dedem’dir.

Sorunlar, gerilimler, tartışmalar hatta kavgalar bile olsa, yine de iyi ve güzel zamanların daha çok yaşandığı bir ailede, bütün bunların dışında herkesin sevip saydığı, anlayışlı bir büyükbabanın varlığı o yuvanın büyük şansıdır.  

Ülkeler de aile gibidir, orada yaşayanlar, anlaşamasalar ve birlikte birşey yapıyor olamasalar bile sevebilecekleri, hiçbir işe karışmayan uzaktaki tonton bir büyükbabanın saygın varlığını bir ihtiyaç olarak isteyecek ve bekleyeceklerdir.  Oralarda zaten kimse bekletilmez de, bu anlamda sevecen baş okşamanın yerine getirilmesine vesile olmak üzere, pek çok  yaratılmış özel nedenler, yıl dönümleri, bayram ve seyranlar, başarı ve tökezlemeler bulunur. Yoksa bile icat edilir. Kısacası bu rolün kişisi ağır başlıdır saygındır, çoğunlukla da o köyün başı sayılır. Bazen özlüyor insan, sevecen bir büyükbabanın arada bir, büyülü ve anlamlı kelâm etmesini yada köşe koltuğunda sessiz oturup susan düşünceli varlığını. Çünkü o maddi, manevi tüm gücünü, beceri ve iradesini çevresindekilerin bugünü için harcamış, bundan sonrasını da, onlara güvenmenin çelik mantığı ile rahatça kendilerine terk etmiştir.

Ne  yazık ki bazı ülkelerde bu mertebenin muhtemel  adayı olarak, tontonluk şöyle dursun, her işe burnunu sokan, konu komşu dahil herkesin işine karışan, her lâfa maydanoz , dediğim dedik, çaldığım düdük, asık suratlı asabî, lâf dinlemez, kendinden başka kimseyi duymaz, hiç susmayan, özel ve sıradan bütün günlerde durmadan konuşup kafa şişiren, kimseyi beğenmeyen, kimseyi sevmeyen ama herkesi sevdiğini  tekrarlayıp duran, gergin mendebur ihtiyarlar bulunur. Evdekileri, köydekileri birbirine düşürür, fiştikler, müdahaleye muhtaç konumuna getirir ki, hepsinin ensesinde boza pişirmeye devam etsin. Zaten kendinden sonrakilere asla ve asla güven duymaz.  Her şeyi, her zaman kendi yapmıştır ya, yine eskisi gibi kendi yapmalıdır. Ülke sakinlerinin başlarını sevecen bir el ile yumuşacık okşamak yerine, kafalarının üzerinde sürekli tehditle yumruğunu sallar. Mahallede pencereden bakıp lâf atmadığı, yoldan geçenlerin dedikodusunu yapıp küçümsemediği, giyimine kuşamına, oturup kalkmasına, yemesine içmesine, eşine dostuna, kızına kızanına karışmadığı kimse kalmamıştır. Kimsecikler de bu sıkıntılı durumu ona anlatamaz, gösteremez, lâhavle çekip oturur, ya sabır deyip onun dedikodusunu yapadururlar. İstediği de budur  zaten. Öyle sebepler, fırsatlar uydurur, emirler buyurur ki, kendine bitürlü yakıştıramadığı konumunu kendine inandırabilsin. Bu da onun ihtiyacı olmalı, ne denir ki? Yine de tatmin olmazsa, ona inanmayanları inandırmak için ecdat'tan emsal gösterip, kendisinin de ecdat olma yolunda ilerlediğini hatırlatır, garabetler yaratıp gülünç olur, lâkin farkına bile varmaz. Çünkü onu bir basamak yukarıda tutan şakşakçıları ona yardım ederken, yardımcıları da onu boyuna şakşaklar ve bir basamak daha yukarısına özendirirler. Böylece onlar da onun ardından bir basamak daha çıkıp aşağıdakilerden kurtulmuş olacaklardır. İşte, Dünya Ecdatlar Tarihi bu komedinin eşsiz örnekleriyle dolup taşar, keyifle okunur, ve de anlatılır. 

Oysa kimi şanslı memleketlerde de hayat gailesi içinde çırpınan, birbirleriyle sürtüşen, yorulan ve arada bir umudunun tazelenmesini bekleyen aile fertleri, şöyle ellerini enselerinde kenetleyerek geriye doğru kaykılıp gerinirken sorunsuz tonton dedelerinin sevimli varlığını düşününce güven  duygularıyla ve rehavet içinde erir, yumuşar ve stres atarlar. Yurttaşlar birbirlerine sarılır kucaklaşırlar, öpüşürler. Tonton Dede bunu bilir, görür, onlara güvenir, kıvanç duyar, bir gün kendi gider ama kıvanması kalır. Bunun da Dünya Tonton Dedeler Tarihi’nde bir hayli sevecen hikayesi bulunur ve anlatılagelir.


Gökten üç elma daha düştü, darısı bizim başımıza...

                                     ----------o----------