Tan Oral

26 Nisan 2020

Sarı defter

Siyaseten ülke liderlerinin yada seçilmiş yöneticilerin işleri güçleri konuşmaktır, hemen hepsi bu nedenle iyi hatiptirler. Bizim Başkan üstelik okullu hatiptir.

Onlar konuşur, ülke gündemi oluşur, basın peşlerinde koşuşur. Sonra, söyledikleri haber olur, yazı olur, çizi olur, halka ulaşır ve giderek işler karışır. 

Güzel olan, beklenen ve özlenen ise yine kelâm etmektir. Ancak özgürce, serbestçe, Türkçe konuşulursa karışan işler belki çözüme kavuşur. Yani inşallah öyle olur.

Yaşımız kabahatimiz olunca eve kapatıldık ya, ekranlara bakmak yetmiyor, televizyon, dizüstü bilgisayar, tabletler, adımsayar cep telefonunun ekranları kent yaşamının yerini tutmuyor, evde yapay tepinmeler de kaldırım aşındırmalarının yerine geçmiyor. 

Cep telefonu günde on bin adım atılmasını önerirken, bugün altmış beş adım attınız demez mi, yüz karası bir durum. 

Oturmaktan yorulan zihin de aynen... Haber tekrarı ile kağıt doldurmaktansa, sarı defter sayfalarındaki abuk sabuk karalamalar ile uzun ve kısa notlara şöyle bir göz atmak yeğdir, demeye yöneltti beni. Ben de öyle yaptım.

Okullu yıllarda sarı defter, sadece matematik derslerine özel, problemlerle dolu, ürkütücü bir şey idi. Sonra çalışma hayatında, defter yerine çizim kağıtlarımın orasına burasına alınmış borç-alacak notları ve evin her yanına dağılıp duvarlara yapıştırılmış renkli post-it'lerle idare ettik. 

Sarı defteri yine de şöyle bir karıştırdım, ohoo, neler var, neler yok ki!.. Dünya düzeliyor, ekonomi yola giriyor, işsizlik kalmıyor, çevre sorunu bitiyor, özgürlük desen namütenahi yani sınırsız, demokrasi elde keklik, barış sarı sayfalara sinmiş bir sükûnet, refah iyicene ortalığa yayılmış, müjdeler olsun… Covid-19 da hapı yutmuş. 

Sayfalara bakılırsa işsizlik gerçekten kalmamış her sayfası tıka basa dolu çünkü, çözümler, öneriler, yapılacak iş listeleri, atasözleri, politikacı portreleri, eleştiriler... 

Bir de okumayı sökemediğim kim bilir ne kadar önemli bazı satırlar ile okunmasını istemediğim okunmaz notlar ve okuyup da ne demek istediğimi şahsımın bile anlamadığı ifadelerle dolu sarı sayfalar.

Dedim ya evde fazla oturmak o evi miskinler tekkesine döndürebilir korkusuyla, sarı defterin sayfaları arasında, bu pazar için işe yarayan bir yazı taslağı bulabilir miyim diye aranırken ...İştee buldum!..

Kısa ama olsun, aynen oradan alıyorum, üstüne de kurşun kalemle bir çarpı koyuyorum, alındı kullanıldı, anlamında. Like’ınıza sunuyorum;

"Dürüst olmam gerekirse, çalışmayı sevmem. Dalgacılığı ve hayal kurmayı, gezip dolaşmayı, dedikodu dinlemeyi, dost sohbetlerini, arada bir hafifçe kafa çekmeyi, çatır çatır tartışmayı, sinemaya gitmeyi, denize bakmayı severim ve bunlar gibi şeyleri. Çalışmak zorunda kalınca da, o işten bir an önce kurtulmak ve özgür dünyama geri dönmek için, bir de çalışmanın verimli sonlanabilmesi için muhakkak bir şeyler yapmalıyım derim, hem de bir an önce, hemen. Mecburen yaparım da. Herkes buna şaşar, çünkü benden hiç beklemezler. Beklenmedik bir anda ortaya çıkan bu çalışma ürününe hayran olurlar, ben de sırf tartışma çıksın biraz neşelenelim diye, yaratıcılık dedikleri şey işte budur, derim. Demesine derim de her nedense bu dediklerim hiç para etmez. Dürüst olmak gerekirse nasıl sevebilir insan çalışmayı. Bir mesel vardır, derler ki, 'çalışma para getirse krallar çalışırdı.' Para getiren, çalışma değildir, başkasını çalıştırmaktır."

Üstüne alındı çarpısını koyduğum yazı taslağı tam burada pat diye duruyor, yani bitiyor.

Siz siz olun bana bakmayın, işinize bakın, öksürük olmayın!..