Tan Oral

05 Eylül 2019

Dünyamız kaşınıyor

Yıllar önce, ilgi görmeyen bir tez atmıştım ortaya; “Dördüncü Dünya Savaşı!..” “IV. Dünya Savaşı” kuzey ve güney arasında...

Bu dünyada yaşayan iki ayaklı kadın, erkek, çocuk ve yaşlı topluluklar ütopik barış isteklerinden, umutlanmalarından yoruldu ve bıktı. Adeta savaşsızlık kavramı ve beklentisi onlar için anlamını yitirmiş gibi.

Umutsuzluk, gelecek bulanıklığı ve baştan aşağıya adaletsiz olan nimet dağılımı, kişileri öfke ile içe kapanma parantezleri arasına sıkıştırıyor, hapsediyor.

Dışında kalanlar ise hak etmeden atıştırmış olmanın getirdiği rahatsızlığı, umursamazlık ve bu bizim şanslı oluşumuz gevelemesi ile giderebiliyorlar.

Sonuçta, saçma sapan siyasi hareketler, beceriksiz ve güvenilmez yeni liderlerin komiklikleri ile bitmez tükenmez yalanları ve aldatmaları.

Bütün bunların bir araya gelmesi tesadüf değil. Açgözlülük ile acımasızlığın yarattığı adaletsizlik, dünyamızdaki iki ayaklı hayatın doğal dengesini bozdu.

Büyük bir savaş, bu dengesizliği, güçlünün lehine düzeltir. Beklenen bu mudur?

Okuyucu isterse, adaletsizliğin yarattığı açgözlülük ve acımasızlık, doğal dengeyi bozdu biçiminde yer değişikliği de yapabilir, beis yok.

Sosyalizm ve komünizm umutları vardı, artık yok! Biraz denendi, olmadı. Karşı yakada da liberalist umutlar dişleri kamaştırıp duruyordu. Nasıl?

Nasıl olacak, iki kutuplu bir dünyada, dünya savaşları sonrası elli yıl kadar, dengesi fazla bozulmadan, barış savunularak, nisbeten savaşsız bir dönem yaşandı, geçildi. Müzik, dans, sinema, moda, turizm ile refah içinde.

Doğu - Batı adıyla oluşan politik ve ideolojik kutuplar, aşırılıkları törpülenince dengelendiler. Ama birdenbire Kuzey - Güney kutuplarının varlığı fark edildi.

Yıllarca güneyin petrol enerjisi, bedava ham maddesi ve ucuz emek gücü ile palazlanmış kuzey ülkeleri, sömürdükleri güneyin sefalet içindeki insanlarını adam yerine koymuyor, başını kaldıranı eziyordu.  

Kuzeydekiler, haberleşme teknolojisindeki anî gelişmeyle yaygınlaşan interneti ve mobil telefonları iştahla güneydekilere satmaya koyuldular.

Ama sattıkları telefonların içinden çıkan cin , “dile benden ne dilersin” dedi. Onlar da “bizim ürettiğimiz ama onların tükettiği refahtan pay isteriz” dediler.

Önce teröristler, ardından mülteciler kuzeye akın etmeye başladılar. Botlara doluşup kuzeye doğru denizlere açıldılar. Battılar, devam ettiler… Öldüler, devam… Geri yollandılar, devam… Denge bozulmuştu!..

Ne var ki, Batı diye anılmaya alışmış dehşet içindeki Kuzey,  dünya dengesine izin vermiyor. Neye güveniyor dersiniz?.. Savaşa!..  

Harp her zaman yeni bir denge oluşturur, güçlünün lehine elbet, dedik ya.

Yıllar önce, ilgi görmeyen bir tez atmıştım ortaya; “Dördüncü Dünya Savaşı!..”

İlki,  sonradan numaralandırılan “I. Cihan Harbi” sonra “ II. Dünya Savaşı”, hemen ertesinde numaralanamamış “III. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş” ve içinden geçmekte olduğumuz “IV. Dünya Savaşı” kuzey ve güney arasında…

Varlıklılar ile Yoksullar arasında sürmekte olan... Şimdilik bunlara akıllı davranıp “vekâlet savaşı” diyorlar. İşte Kuzey Afrika, işte Orta Doğu, işte Suriye!..

Bir ülkede, yönetenler olduğu gibi onlara muhalefet edenler de vardır. Bu sosyal güçler, şu ya da bu biçimde birbirleriyle mücadele içinde olacaklardır, bu doğal.

Suriye’de de böyle olmalı, ancak orada durum farklı; Suriye halkı birbirleriyle mücadele ediyor görüntüsü altında, aslında yabancı kuzeylilerle savaşıyorlar.

Halkın bir kısmı, İsrail, Amerika ile, diğer kısmı, Rusya, İran, Türkiye ile savaşırken, gerçekte birbirlerini kırıyorlar ya da ülkeyi terk etmeye zorluyorlar!

Bizim dördüncü dünya savaşı tezimizi doğrularcasına, vekâlet savaşları bu… Bunu da kimse inkâr etmiyor zaten. Ama bu savaş bir türlü sonlanmıyor da.

Çünkü, bu boyuttaki savaşlar dünyayı tatmin etmiyor, yeterli bulunmuyor, sorunları çözemiyor. Dünyamızın sırtı kaşınıyor!..

Ayıptır söylemesi, sanki bir büyük dünya savaşı, yeni bir dünya dengesini sağlamak üzere kızaran ufukta, kıvranıp duruyor. Isınan iklimleriyle, eriyen buzullarıyla, alev alev yanan ormanlarıyla, pislenen havasıyla, adaletsiz düzeniyle, hep beraber üstelik!..

Netice… Bu yazı ile sizi korkutmadıysam, sevineyim mi, yerineyim mi? Korkuttuysam, bu ne işe yarayacak ki? Soru şu; ret mi, kabul mü, bana ne mi, diyorsunuz!..  

Barış güçle sağlanmaz, ancak anlayarak sağlanabilir.” Albert Einstein