Süheyl Aygül

29 Mayıs 2014

Ağ değil, bağ kurmak

Işıklı bir sabahın erken saatlerinde Esentepe'de ki Bankalar Caddesinde arabayı parka teslim ettikten sonra toplantım olan istemci firma ile buluşmak üzeren kafamda farklı düşünceler ve seri adımlarla ilerliyorum.

Işıklı bir sabahın erken saatlerinde Esentepe'de ki Bankalar Caddesinde  arabayı parka teslim ettikten sonra  toplantım olan istemci firma ile  buluşmak üzeren kafamda farklı düşünceler  ve  seri adımlarla  ilerliyorum.

Kafamda uçuşan düşünceler, arkamdan adımın  yüksek sesle  bir kaç kez seslenildiğini duyunca toz şekeri gibi  bir yerlere dağılıp gidiyor.Arkama dönüp bakınca, koşarak bana yaklaşmakta olan eski bir beyaz yakalı dostumu  görüyorum.  Samimi bir şekilde koşup bir anda  boynuma sarılıyor. Şubesinin önünden geçerken beni gördüğünü ve işi gücü bırakarak beni yakalamak için arkamdan  nasıl koştuğunu nefes nefese  anlatıyor. Bir anda mutlu oluyorum. Uzun süredir görmediğim için ayaküstü sohbet bize yetmiyor,  önünde durduğumuz pastaneden içeri hızlı bir kahve için giriyoruz. Kurumdan ayrıldıktan sonra neler yaptığını anlatarak başlıyor söze. O dönem yaşadığı bir olayda herkes  üzerine geldiğinde, yalnız kalıp  kurumu terk etmeyi düşündüğü bir ortamda verdiğim desteğin onun için nasıl önemli olduğunu sevgi dolu gözlerle anlatıyor. Aklıma ''İyilik yap, iyilik bul (pay it forward)'' filmi geliyor. Dünyayı değiştirmek için parlak bir fikre sahip bir çocuğun hikayesi.

Filmde, Trevor McKinney (Haley Joel Osment) sosyal bilgiler dersinde  imkansıza benzeyen bir ödev konusu alır. "Dünyayı değiştirecek bir fikir üretin! Ve uygulamaya geçirin !"  Trevor'un bulduğu yöntem gayet basittir. Birisi için gerçekten önemli olacak bir iyilik yapacak ( Örneğin;  onu intihardan vazgeçirecek), iyilik yapılan kişide buna karşılık üç yeni kişiye iyilik yapacak, sistem böylece genişleyerek devam edecek, bu rüzgarlarla evrensel bir iyilik ve nezaket akımı başlıyor olacak.
Böyle bir film vardı anımsıyor musun diyorum beyaz yakalı dostuma.

İmkansız mı sence?  diye soruyorum. Artık Müdür olan dostuma eski müdürüne bahsettiğin  borcunu ödemenin en iyi yolu, benden gördüğün iyiliği  başkalarıyla paylaşarak iyiliği  ileriye taşımak  olduğunu söylüyorum. O da duraksamadan söz veriyor, keyifle gülüşüyoruz. Bir daha ki sefer daha uzun bir görüşme sözü ile sarılarak ayrılıyoruz.

Seçme-yerleştirme alanında danışmanlık yaparken profesyonel anlamda bin den fazla kişiyi daha iyi bir pozisyona  taşımamız söz konusu olmuştur. Ancak bunun asgari iki  katı adayı da bila bedel tamamen karşılıksız yardımcı olmak üzere yerleştirme  konusunda da aktif rol oynamışızdır.  Minnet ifade eden bu kişilerden tek isteğimiz kendileri gibi birilerini görünce ellerinden tutmak konusundaki cömert yaklaşımı tekrarlamaları  olmuştur.

Klasik bilinen bir hikaye vardır. Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. 

Genç adama yaklaşır:

- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?

Genç adam yanıtlar;

- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.

Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.

 Ne fark eder ki?

Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatmadan önce elini açıp  yazara gösterir  ve ekler.

- Onun için fark eder!

Evet.  Başkalarının hayatlarına dokunabiliyor musunuz?

Hayata seyirci değil oyuncu olarak mı katılmayı  tercih ediyorsunuz?

İnsanların hayatlarına  dokunmayı başarabiliyor musunuz?

 İnsanlarla ağ değil bağ kurmayı, kalplerine dokunmayı hiç  deniyor musunuz?

Etrafınızda  sosyal medya da  yüzlerce takipçiyle ağ kurarak kendisine network oluşturduğunu ve takipçileriyle  güçlendiğini sanan insanlar var. Oysa sadece örümcekler ağ kurarak,   insanlar ise kalplerle  bağ kurarak güçlenirler. 

Üniversitede yüksek lisans öğrencilerine konuşmalar yaparken bana ''başarının sırrını'' sorduklarında tek kelimeyle özetlemeye çalışırım ''insanlarla bağ kurmak'', ''kalplere dokunmak'' yani  bir anlamda ''karşılıksız cömertlik''.

Bir çok insan, insanlar arasındaki ilişkilerin sınırlı ve sonu olan şeyler olduğunu,  bir kaç kullanımlık olduğu için de  başkaları için onu tüketmemek gerektiğini düşünüyor. Oysa ilişkiler kaslar gibidir. Ne kadar çok çalıştırırsanız o kadar gelişir ve güçlenirler.

İnsanlara ''bana nasıl yardımcı olabilirsiniz?'' şeklinde değil, ''Size nasıl yardımcı olabilirim?'' anlayışı ile yaklaşmak önemlidir. Ne kadar çok insana yardım elinizi uzatırsanız, o kadar çok sayıda insandan size yardım eli uzanır.

İlişkiler, güvenle sağlamlaşır. İnsanların güvenini, onların sizin için neler yapabileceğini sorarak kazanamazsınız. Onlar için bir şeyler yaparak güvenlerini elde edebilirsiniz. Gerçek insan ilişkilerinde altın kural; ne kadar hırslı ne kadar talepkar  olduğunuz  değil ne kadar kadar cömert olduğunuzdur. Almadan önce  vermek her zaman  iyidir.

İş dünyasında döngüler vardır. Bunlar gelir geçer. Ama dostlarımız ve güvenilir tanıdıklarımız bakidir. Bilginiz, deneyiminiz, ya da çok çalışkan olmanız sizi zora düştüğünüzde kurtarmaz. Bir işbirliğine, bir finansa, bir akla, bir yardıma veya umuda veya bir yoldaşa ihtiyaç duyduğunuzda her zaman güvenebileceğiniz tek bir yer vardır. O da dostlarınızdan ve arkadaşlarınızdan oluşan çevrenizdir. 

Beş yüz  kişinin yer aldığı  bir seminerde  konuşmacı durur ve bir grup çalışması yapmaya karar verir. Herkese bir balon vermeye  başlar ve gazlı kalemle balonlarının üzerine  adlarını yazmasını ister.  Sonra bütün balonları toplatır ve bir odaya kapatır. Katılımcılar sonra odaya alınır  ve beş dakika içinde havada duran üzerinde  isimlerini yazan  balonları bulmaları söylenir. Herkes deli gibi kendi adını yazan balonu aramaya başlar. İnsanlar çarpışırlar, bir birlerini iterler, tamamen bir kaos ortamı oluşur. Beş dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştır.

Konuşmacı bu sefer herkesin havadaki  herhangi bir balonu bağlarından aşağıya çekmesini ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyler.  Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuş olur.

Öykü bize der ki; "Yaşamda  herkes deli gibi hırslı bir şekilde sağa sola saldırıp mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu malesef bulamıyor. Oysa, bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir.''

Şimdi  havada duran ilk gördüğünüz  balonun bağını tutup yanınıza  çekin ve  üzerinde yazan isme seslenin. O kişiye   yardımcı olun ve onun kalbine dokunun.

Bağ kurduğunuz, cömertlik yaptığınız insanlar size  geri vermese de  evren size  yapılan iyiliği fazlasıyla geri verecektir buna yürekten inanın!..