Kabaca ve kısaca ülkemizde televizyon kanalları üçe ayrılabilir. Bunların birincisi patron kanalları, ikincisi devletin kanalları ve üçüncüsü de dini değer yargılarınndan beslenen cemaat kanalları. Kısa süre öncesine kadar işbirliği içinde olan cemaat ve devlet kanallarını aynı cephede kategorize etmek uygundu ancak yayın politikalarının tüm içeriği tamamen değişti. Elbette her üçünde de amaç kendilerinin mutlak iktidarıdır. Bu sıkıcı hatırlatmadan sonra Althuser’in adını ‘devletin ideolojik aygıtları’ olarak koyduğu medya organlarından televizyonun Ertuğrul’u diriltme operasyonuyla nereye varmak istediğine bakılabilir. Ne de olsa Osmanlıca zorunlu ders olarak tartışılırken Ertuğrul’da TRT sayesinde dirilmiş ve tekrar Anadolu’yu fethe çıkmış görünüyor.
Hükümetin gündelik siyasi tercihlerini destekleyen, öğreten bir algı operasyonu Ertuğrul’un pek çok tarihçiye göre tamamen belirsiz, tabansız ve gerçek dışı destansı şahlanışına paralel bir kurguyla popülarite kazandı şimdiden. Politik gündemle popüler gündemin ustaca çakışmasını tesadüf olarak değerlendirmek elbette saflık olur. En güçlü kamuoyu etkileme aracı olan televizyon Allah’ın izni ve devletin desteğiyle fethe çıkmış, Engin Altan Düzyatan kumandanımız olmuş görünüyor. Kaldı ki kendisi ‘seçkinci’ duruşuyla bu role gerçekten çok yakışıyor.
İlk iki bölümde görüldüğü üzere imanla, inançla ve sabırla ‘gavurlar’ titretiliyor ve Türk-İslam sentezinin en doğru adres olduğu defalarca tekrar ediliyor. İslam alemini tek yumruk haline getireceklerini ve o yumruğun sizin lanetli düzeninizi yerle bir edeceğini slogan ilan eden dizi etkileyici zikir sahnesiyle, dualarla ve her biri özlü sözlerden oluşan diyaloglarla dokunulmaz, kutsal bir atmosfer yaratıyor. Öyle ki sosyal medya ve diğer yayın organları peşinen diziye teslim olmuş durumda ve hezeyan içinde tarihine övgüler yağdırma yarışında birbirini eziyorlar. Kimisi dizi üzerinden cemaate sövüyor, kimisi tarihi Hürrem’in değil Ertuğrul’un yazdığını haykırıyor, kimisi nereden aklına düştüyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övüyor. Şahlanıyor milli ve dini duygular neredeyse kurban bayramıyla 23 Nisan kesişiyor da herkes mutlu oluyor gibi izahsız bir bayram havası esiyor! Hatta bu milli ve dini duyguları harmanlayarak yazılan destansı metin haftada bir değil her gün yayınlansa sanki Osmanlıca’nın zorunlu değil resmi dil olması için halk yalvaracak gibi duruyor. Bir nefesine bile hükmedemediğimiz bu dünya için boyun bükmek ve zalime eyvallah demek yerine Haçlı Seferleri başlasa da girsek tadında bir duygu damarlarımızda akan asil kanda depreşiyor. Yeni bir diriliş, yeni bir Türkiye inancıyla ve düşman bizi her daim dinç tutar, diri tutar mottosuyla dahası hazır Allah bir yiğit çıkartmışken! Çünkü dizi bize ‘tasalanma, Allah bir yiğit çıkarır’ diyor zaten. Ayrıca dizinin adı açıktan ‘dirilişi’ müjdeliyor, cidden ve resmen Türk-İslam sentezinin dirilişi ve karşısında duranların ölümünü…
İşte böyleyken böyle yani! Devletin ideolojik aygıtlarından televizyon Ertuğrul’u dirilterek toplumun nabzını tutmakla kalmayıp düzenleyici bir nabız oluşturmakta, dini ve milli kodlarla kalabalıkları ayartarak baskı altına almakta, disiplinize etmekte ve siyasal iktidara uyumlu simgeler yaratmaktadır. Ertuğrul sanki kurucu, koruyucu, toplumu düzenleyici bir lider gibi görünüyor ama dirilirken tehlikeli siyasal bir mühendisliğe de soyunarak ürkütüyor. Yani Ertuğrul’un dirilişindeki mutlak kutsallık tesadüfen siyasal iktidarın eylemlerini fazlaca doğruladığından çokça yanlışa düşüyor, düşürüyor.