Şebnem Şenyener

14 Ağustos 2016

Yalan demeç

Bundan böyle BBC binasının altında heykeli ile onu görenlere gerçeği ve yalanı hatırlatmaya devam edecek o

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

 

Kısa bir süre içinde penceremden baktığımda karşıdaki BBC (İngiliz Yayın Kurumu) binasının önünde bronzdan bir heykel seyredeceğim.  Sanki bana “gerçeği” hatırlatırcasına duracak orada, “Gerçek Bakanlığı”nın kapısında. Gerçek boyutlarına yakın, yaklaşık 172 cm boyunda olacak. Mermer taş üzerinde dinelecek. Hafif öne eğik, bir eli belinde, bir eli havada bir şeyler anlatır gibi, “Hayvan Çiftliği” ve “1984”ün yazarı, hepimizin “büyük abi seni izliyor” ifadesinden tanıdığımız ve “yalan demeç”, “soğuk savaş” başta olmak üzere dünya diline yığınla çağdaş sıfat kazandıran George Orwell’in heykeli. Arkasındaki duvara onun sözleri yazılacak: “Özgürlük, halka, duymak istemediğini söyleyebilmekten başka bir şey değildir.”

Asıl adı Eric Arthur Blair olan George Orwell, “Hayvan Çiftliği”ni yazmaya başlamadan iki yıl önce 1941-43 arasında BBC’de, “Doğu programlarında anlatıcı” olarak çalıştı. Heykelinin kapının önüne dikilmesi projesini BBC geçtiğimiz hafta onayladı. “Gerçek Bakanlığı” onun ifadesi. “1984” adlı romanında anlattığı korkunç işkence odası 101, BBC’de çalıştığı odanın numarası. Dev haber kuruluşunun kapısına onun heykelinin dikilmesi, kurumun gerçeğe bağlılığını simgelediği kadar dünyanın içinde olduğu hale dair acıklı bir işaret.

1941’de annesinin ölümünü takiben, “burada vaktimi ve kamu parasını hiç bir sonuç getirmeyen bir çalışma için boşu boşuna harcadığımın farkındayım… o nedenle yazarak ve gazetecilik yaparak daha yararlı olabileceğim kanısındayım” şeklindeki istifa mektubuyla BBC’den ayrıldı Orwell.  İkinci Dünya Savaşı ortamında ve takiben soğuk savaş yıllarında, ayrıca İspanya’da cephede savaşıp boğazından yaralanmak pahasına zaman zaman da silahı eline alıp gazetecilikten epey uzaklara da kaydı Orwell. O gün bugündür savaştan şu ya da bu şekilde bir türlü çıkamayan dünyaya, gerçekçi olduğu için mistik bir kötümserlik içinde, tutunacak tek şeyin gerçek olduğunu gösteren bir dizi sıfat bıraktı. “Özgürlük iki kere iki dört eder deme özgürlüğüdür. Bu var olduğu sürece geri kalan herşey yerine oturur.”

Soykırımın, bombaların, yıkımın, vahşetin ortasından o günün koşullarında bugünü anlatan “Orwelliyan” sıfatı da onlardan biri. Orwelliyan, gerçeğin reddi, zihinlerin yalana hapsedilmesi, dini ya da siyasi ideoloji ortamının kolaylaştırdığı inkar, takip, güvenceden mahrumiyet, yanlış yönlendirme, çarpıtma ve propaganda ile kontrol politikasının tanımı.  Gerçegin, her zaman, her yerde savaşın ilk kurbanı, yalanın ise savaşın en önemli silahı olmasının, o gün Orwell’i çevreleyen korkunç dünyanın kötümser mistisizmi:

“Rüzgar değirmenleri olsa da olmasada, hayat her zaman ki gibi -yani kötü bir şekilde sürer” şeklindeki ifadesidir. Orwell bu kötümserliğe yine kendi başkaldırır:

“azınlık olmak, hatta tek başına kalmak senin deli olduğunu kanıtlamaz. Gerçek de vardı, yalan da. Gerçeğe sarıldığın sürece bütün dünyaya karşı olsan da deli değilsin” düşüncesiyle.

Bu nedenle kitabı “1984” bir romandan çok bugün dünya dilinde, totaliter rejimlerin dil üzerine egemenlik kurarak düşünceyi hapsetme, pek çok fikri düşünülemez hale getirme yöntemini ifade eden bir kod adeta. Orwell’in o ortamdan çıkardığı kelimeleri bugün yaşadıklarımıza yakıştırmak mümkün: Yalan demeç (newspeak) sürekli yalan söyleyerek işlediği suçu ört bas etmeye çalışan, bağımsız düşünceyi imkansız hale getiren resmi demeç dili. İkili söz (doublespeak) insanların aynı anda iki çelişkili inancın sahibi olması, inandığını, bildiğini saklayıp resmi görüşü tekrarlaması. Düşünce polisi (thought police), muhalif düşünceyi bastıranlar. İşçi maması (Prolefeed), çalışanları dedikoduya, sıradan, sudan yalan yanlışa boğarak gerçek bilgiden uzaklaştırmaya yarayan uyutan edebiyat, film ve müzik, kontrol ve bilinç yıkama yöntemi. Büyükabi ise malum, herkesi izleyen iktidar delisi diktatör.  

Orwell’in tanımıyla faşizm:“Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cahillik kuvvettir” diye düşünür. İkili sözü insanın aklında iki çelişkili inancı aynı anda tutabilmesi ve onları aynı anda kabullenebilmesi kudreti kabul eder. Düşünce dili çarpıttıkça, dil de düşünceyi çarpıtır:“İktidar insanların akıllarını parça parça dağıtıp ve sonra tekrar yoğurarak kendi istediği şekle sokar.”

Ama bu inişli çıkışlı paramparça anlatı her şeyden önce kendi kendini kontrol edememenin ifadesidir. Kontrol o zaman iyice tutku haline gelir. Çevresinde olup biteni kontrol etme eylemine dönüşür. Kendini kontrol edemediğini farkettikçe diktatör geçmişi kontrolu altına alırsa geleceği ve şimdiyi de kontrolu altına alacağına inanır:”İki kere ikinin dört ettiğini nereden biliyoruz? Ya da yerçekiminin olduğunu? Geçmişin değiştirilemeyeceğini? Geçmiş ve dış dünya sadece insan aklında mevcut ise, ve zihin kontrol altına alınabilirse -o zaman?”

“-Sen biraz yavaş öğreniyorsun Wilson.

-Ne yapabilirim. Ne yapabilirim. Gözümün önünde iki kere ikinin dört ettiğini gördüğüm sürece.

-Ama bazen Wilson, bazen iki kere iki beş edebilir. Bazen üç. Bazen ikisi de olur aynı anda hemde. Biraz daha çabala. Gayret et. Aklı selimlik zor iş.”

Böylece iki kere iki bile şüpheye düşer. Düşmanları yoketmekle yetinmez, düşmanları değiştirmeyi hedefler. Her şey iktidar içindir;

 “Parti sadece iktidar için iktidar ister. Diğerlerinin iyiliği bizi ilğilendirmez: bizi sadece iktidar ilgilendirir. Salt iktidar. Biz geçmişdeki oligarşilerden ne yaptığımızın farkında olduğumuz için farklıyız. Diğerleri bize benziyorlardı ama esasen korkak ve ilkesizlerden ibarettiler. Alman Nazileri ve Rus komünistleri bizim yöntemlerimize pek yaklaştılar ama kendi amaçlarını tanıyabilme cesaretine hiç bir zaman sahip olamadılar. İktidarı, istemeyerek, zorunlu olarak, kısa bir süreliğine ele geçirdiklerini düşündüler, hatta cennetin, eşitliğin bir köşe ileride olduğuna bile inandılar. Biz öyle değiliz. Biz iktidarı kimsenin bırakmak amacıyla ele geçirmeyeceğini biliyoruz. İktidar bir araç değildir. Amaçtır. Biz devrimi korumak için geçirmiyoruz iktidarı elimize. Devrimi iktidarı ele geçirmek için yapıyoruz. Yargılamanın amacı yargılamaktır. İşkencenin amacı işkencedir. İktidarın amacı iktidardır. Şimdi beni anlamaya başlıyorsun.”  

Sonra iktidar her başarıyı üstlenir:

“Her başarıyı, her kazanımı Napolyon’a dayandırmak alışkanlık haline geldi, Tavuklar bile birbiriyle “Yoldaş Napolyon’un liderliği sayesinde altı günde beş yumurta yumurtladım” ya da sulanan inekler birbiriyle “Napolyon sayesinde şu su pek tatlı oldu!” der hale geldi..”

Ve sonunda:“öyle bir zaman gelir ki kimse aklındakini söyleyemez oldu, uluyan, azılı köpekler ortalığı sardı, arkadaşlarımızın korkunç bir takım suçlar itiraf ettikten sonra parça parça edildiğini gördük.” En çirkin cinayetler işlenir, çoluk çocuk demeden kan gövdeyi götürür.

19 Ekim 1945’de Tribune gazetesine yazdığı “Sen ve Atom Bombası” başlıklı makalede “belki genel bir çöküşe değil de eski kölelik zamanlarındaki imparatorlukların korkunç istikrarına benzeyen bir döneme giriyoruz” tespitini yapar Orwell. Devletin asla ele geçirilemeyeceği gibi aynı zamanda komşularıyla sürekli bir soğuk savaş içinde bir devlet olacağını düşünür.

Hayvan Çiftliği ve 1984 bugün hala yazıldıklarından yarım asırdan fazla zaman geçmesine ragmen dünyanın en çok satan kitapları arasında. Orwell’in  “en iyi kitaplar … sana bildiğin şeyi söyleyen kitaplardır” sözlerini kanıtlıyor.

Bundan böyle BBC binasının altında heykeli ile onu görenlere gerçeği ve yalanı hatırlatmaya devam edecek o.

www.sebnemsenyener.com