Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırı her şeyden önce bir üye devletin toprak bütünlüğüne, egemenliğine, bağımsızlığına karşı kuvvet kullanılması ve bu nedenle B.M. Yasası’nın 2/4 maddesinin ihlali. Bu durum B.M. Yasası’nın 7. Bölümünde öngörülen barış ve güvenliğe bir tehdit oluşturuyor, Güvenlik Konseyi’nin barış ve güvenliği koruyacak önlemler almasını gerektiriyor. Ancak, Rusya’nın vetosu nedeniyle Güvenlik Konseyi işlevini yerine getiremiyor. Güvenlik Konseyi’nde veto yüzünden kabul edilemeyen karar tasarısı bu kez B.M. Genel Kurulu’nun olağanüstü toplantısında 140 devletin oyuyla kabul edildi. Sadece 5 devlet olumsuz oy kullandı, 35 devlet de çekimser kaldı.
Kabul edilen kararda Rusya’nın saldırısı kınanıyor, Rus askerlerinin derhal Ukrayna’dan çekilmesi öngörülüyor, ayrıca sivillere karşı yapılan saldırıların durdurulması isteniyor. Genel Kurul kararları, Güvenlik Konseyi kararlarından farklı olarak bağlayıcı değil, ancak siyasal ağırlığı var.
Bunun yanında Ukrayna, Rusya’nın saldırısının durdurulması amacıyla geçici önlem alması için Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) başvurdu. Ancak UAD’nın anlaşmazlığı ele almasının önünde hukuksal engeller var. UAD’ın yetkili olması için her iki tarafın da önceden UAD’ın yetkisini kabul etmeleri ya da belirli bir anlaşmazlıkla ilgili olarak yetkisini kabul ettiklerine ilişkin bir beyanda bulunmaları gerekir. Rusya Federasyonu’nun böyle bir beyanı yok.
Bu güçlüğün üstesinden gelmek için Ukrayna, 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ni kullandı. Hem Rusya,hem de Ukrayna Soykırım Sözleşmesi’ne taraf. Sözleşme’nin 9. Maddesi, Sözleşme’nin uygulanması ya da yorumlanmasına ilişkin anlaşmazlıklarda UAD’nın yetkili olduğunu belirtiyor.
Ancak Ukrayna, “Rusya’nın Ukrayna saldırısı bir soykırım niteliğindedir” yolunda bir başvuru yaparsa bunun UAD tarafından reddedileceği kesin. Çünkü soykırımın gerçekleşmesi için Sözleşme, “bir grubun ortadan kaldırılması” gibi özel bir kasıt arıyor. Oysa Rusya’nın saldırısı Ukraynalıları yeryüzünden silmek gibi bir amaç taşımıyor..
O nedenle Ukrayna, başka bir yola başvurdu.
Putin, Ukrayna’ya saldırıyı başlatırken, Ukrayna’nın Donbas bölgesinde soykırım yaptığını söylemişti. Buna dayanarak Ukrayna, UAD’e yaptığı başvuruda, Soykırım Sözleşmesi kapsamına giren bir anlaşmazlığın mevcut olduğunu, bir savaş başlatmak için hiçbir gerekçeye dayanmayan soykırım iddiasında bulunmanın, Soykırım Sözleşmesi’nin ihlalini oluşturduğunu ileri sürdü. Ortada Soykırım Sözleşmesi’ne ilişkin bir anlaşmazlık olduğundan UAD’nın yetki alanına girdi. Bu aşamada Ukrayna’nın talebi, UAD’ın Rusya saldırısını durduran bir geçici önlem kararı alması. UAD, 7-8 Mart günleri bu konuyu görüşmek üzere tarafların da katılacağı bir duruşma yapılmasına karar verdi. UAD’ın bir geçici önlem kararı alması, savaşın durması yönünde önemli bir adım oluşturabilir.
Öte yandan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taraf 38 devlet, 2 Mart tarihinde Ukrayna’daki durumla ilgili olarak soruşturma başlatması talebiyle UCM savcısına başvurdular. UCM’e taraf devletlerin başvurması şundan önemliydi: Savcılık, kendiliğinden bir soruşturma başlatırsa, yargıçlardan oluşan bir panelin onayını alması gerekiyor. Oysa, başvuru taraf devletlerce yapılırsa, bu zorunluluk ortadan kalkıyor.
UCM’nin yetkili olabilmesi için ya suçun taraf devletlerden birinin ülkesinde ya da bir taraf devlet vatandaşı tarafından işlenmesi gerekiyor. Rusya ve Ukrayna, UCM’e taraf değil. Ancak, Ukrayna, 2013 Kasım ayından bu yana ülkesinde işlenen suçlar için UCM’nin yetkisini kabul etti.
UCM’nin yargı yetkisi, soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunu kapsıyor. UCM savcısının soruşturması, savaş suçları üzerine odaklanıyor. UCM, bu suçları işleyen kişileri, eğer bu kişiler kendi ulusal mahkemelerinde yargılanmamışsa, yargılayıp cezalandırır.
Suçu işleyenler yanında suçun işlenmesi için emir verenler, emir-komuta zinciri içinde en üste kadar sorumlu tutulurlar. Bunun için suçun işlendiğini bilmeleri ya da bilmeleri gerektiği ve buna rağmen durdurmak için önlem almamaları koşulu aranır.
Bunun yanında B.M. İnsan Hakları Konseyi, bir araştırma Komisyonu kurarak Ukrayna’daki insan hakları ihlallerini saptama ve kanıtlama yolunda iki çalışma yürütecek.
Ukrayna’da büyük bir insanlık dramı cereyan ediyor. Ruslar, Ukrayna kentlerini sivil -asker ayrımı yapmadan bombalıyor. Yerleşim merkezleri, okullar, hastaneler, alışveriş merkezleri, kültürel anıtlar. enkaza dönüşmüş durumda. Bir buçuk milyon insan göç etmek zorunda kalıyor. Ruslar, “parçalı bombalar-cluster bombs” gibi kullanımları yasaklamış, imha silahları kullanıyor. Bu tür silahlar daha çok sivil hedefler için etkili.
Sivil halkın da askeri hedefler gibi bombalanması, bir ayrım gözetilmemesi insani hukuka ve savaş hukukunu düzenleyen, Rusya ve Ukrayna’nın taraf olduğu 1949 Cenevre Sözleşmeleri’ne ve 1 sayılı Ek Prokol’e aykırı.
Sivillerin korunmasına ilişkin 4 no’lu Cenevre Sözleşmesi’nin içerdiği iki temel ilke var: Birincisi, bir silahlı çatışmada taraflar, istedikleri savaş araçlarını kullanamazlar. Sivillere, gereksiz yere zarar verecek silahları kullanmak yasaktır. İkincisi, sivil halk ile askeri hedefler arasında ayrım yapılması gerekir.. Bu ayrım sivil amaçlarla kullanılan malları ya da kültürel eserleri de kapsar. Silahlı kuvvetler mensubu olmayan sivil kişidir ve koruma altındadır.
1 sayılı Protokol, kadınlar ve çocukların korunmasına ilişkin özel hükümler içerir.
Ukrayna’da insani hukuk, Cenevre Sözleşmeleri ve 1 sayılı Ek Protokol hükümleri açıkça ihlal edilmekte. Cenevre Sözleşmelerinin ihlali aynı zamanda UCM’ni kuran Roma Statüsü’ndeki savaş suçlarını oluşturuyor. Dolayısıyla Cenevre Sözleşmeleri’nin ihlali, devletin uluslararası hukuktan ve taraf olduğu Sözleşmeler’den doğan sorumluluğuna yol açarken aynı zamanda UCM statüsü gereğince, savaş suçu oluşturmakta ve bu suçu işleyenlerin kişisel sorumluluğunu doğurmakta. Bu nedenle Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırı davranışlar, savaş suçu olarak UCM savcısının yürüttüğü soruşturma kapsamına giriyor.
Uluslararası hukukun çiğnenmesine karşı alınan önlemler belki Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırıyı durdurmakta yetersiz. Ama uluslararası toplumun bu saldırıyı kabul etmediğini, hoşgörüyle bakmadığını göstermek bakımından önemli. Başka bir önemi de uluslararası hukukun ihlal edildiğinin kanıtlanması ve bunun teşhir edilmesi.
Unutmamak gerekir ki, Bosna savaşındaki Sırp ve Hırvat savaş suçluları yıllar sonra yakalandılar ve UCM’de yargılanarak hapis cezalarına çarptırıldılar.