Raffi A. Hermonn

28 Haziran 2014

Duygularınızın süreç yaşadığı film: Şeker Portakalı

16 dile çevrilerek 19 ülkede milyonlar satan, 21 yüzyılın başyapıtlarından olmuş, Şeker Portakalı romanından uyarlanan My Sweet Orange Tree filmi bir çocuğun kendi öyküsünü anlatıyor

Bu film hakkında konuşmadan önce, onun asıl esin kaynağı kitaptan söz etmemiz gerekiyor… Zira 16 dile çevrilerek 19 ülkede milyonlar satan, 21 yüzyılın başyapıtlarından olmuş, Şeker Portakalı romanından uyarlanan My Sweet Orange Tree filmi bir çocuğun kendi öyküsünü anlatıyor. Film 23 Mayıs'ta vizyona girdi bile. Türkiye kitap okurları, ilköğretim (Orta-Lise sınıfları) öğrencileri, bakanlığımız ve eğitim sistemimiz ile yakından / uzaktan ilgisi olan herkesi ilgilendiriyor; bu kitabın ülkemizdeki alla turca öyküsü, bu filmle ilgili…

 

Milli Eğitim tarafından hem tavsiye edildi, hem yasaklanmış

 

İstanbul Bahçelievler’deki Behiye Doktor Nevhiz Işıl İlköğretim Okulu’nda görevli Türkçe Öğretmeni, öğrencilerine Vasconcelos'un 1968 yılında yazdığı Şeker Portakalı isimli kitabı okumaları için ödev vermişti.

Çocuğunun bu kitabı okuduğunu gören bir veli, öğretmen hakkında Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) yazdığı şikâyet dilekçesinde kitabın Türk örf ve adetlerine aykırı olduğunu ve argo kelimeler içerdiğini belirtmiş.

 

BİMER’in talimatıyla, Bahçelievler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, kitabı ödev olarak veren öğretmene soruşturma başlatmıştı. Kitabın Milli Eğitim Bakanlığı'nda,öğrencilere önerilen 100 eser arasında olduğunu söyleyen Barış Uluocak: Müfettişler, BİMER’den gelen talebi bir emir gibi vazife edinmişler, ancak yüz temel eser arasında var mı yok mu diye kontrol etmemişler. Büyük bir eksiklik! 10 yıllık öğretmen arkadaşımız da şaşkın. Biz de öğretmen hakkında haksız yere soruşturma açanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız demişti…



 

Ve aynı kitap dünyada müthiş bir filme konu olmuştu...

 

Yaban muzu, Kayığım Rosinha, Kırmızı Papağan, Hayatın O Güzel Şarkısı kitaplarının yazarı, Rio de Jenerio yakınındaki Bangu kasabasından, Jose Moura de Vasconselos’un 1968 yılında yazdığı ama 1999 yılında yayımlanan başyapıtı Şeker Portakal romanı…

Orijinal adı O Meu Pé de Laranja Lima olan roman, Can Yayınları’ndan Aydın Emeç’in çevirisiyle Türkçe çıkmıştı…

Filmin yönetmeni Marcos Berstein da, Vasconcelos’un hemşerisi; o da Brezilya’lı ve Rio de Jenerio’lu… 2004 yılında O outro lado da rua ile yönetmenlik - yapımcılığa başlamış ama aslen senaryo yazarı, 1998’de Central do Brasil filmi senaryosuyla, ben de varım demişti…

Latin Amerika’nın İspanyolca konuşulmayan, Portekizce konuşulan tek ülkesi Brezilya’da ve Rio de Jenerio’lu yazar - yönetmenin, buram-buram kendi insanlarını, çocukluklarını, annelerini, teyzelerini, amcalarını, babalarını anlatan bir öyküyü anlatmış olmaları önemli tabi Senaryosunu Melanie Diamantas ile kendisi, Bernstein’in yapması da tesadüf değil…

Bir fakir çocuk ile mahallenin (önce) korkulan, aksi, çocuklara öfkeyle yaklaşan, ihtiyarı ile olan serüvenini anlatan Çocuk Portakalı’nın yönetmeni-baş senaristi Marcos Bernstein, ün kazandığı, senaristi olduğu Merkez İstasyonu filminde de bir çocuğun bu kez soğuk yaşlı bir kadınla ilişkisi muhteşem şekilde anlatıyordu çünkü…

Çocuktan al haberi deyişi boşuna türememiş; tecrübesizliği ama cinliği, antenlerinin açlığı anlatılır. Dünya siyaset-rivayet-sohbet edebiyatına Kral Çıplak deyişini girdiren Andersen bu masalında da çocuğun katıksız gücünü anlatmaz mı?

2001’de, bizde de senaristlik ve yönetmenliğini Handan İpekçi’nin yaptığı Büyük Adam Küçük Aşk filmini hatırlayın. Kürtçe bilmeyen, bilmek de istemeyen Rıfat Bey (Şükran Güngör) ile Türkçe bilmeyen ama öğreteni olmamış Hejer (Dilan Erçetin) ile yine bir çocuk aracılığıyla büyüklere ne güzel anlatılmıştı birçok şey… Onun gibi diyelim işte…

Güya büyümüş ve matah bir şeye benzeyemediğimiz bizlere, çocuk dünyasına bizi dahlederek onun haksızlığa uğrayışını ama aynı haksızlıkları bizzat yüzlerce kez yapmış olduğumuzu da gözümüze sokarak, aslında kendimize yuh çektirten bir film Şeker Portakal

Fransızların Il ne faut pas croire aux apparence (görünüşe aldanmamak gerek) deyişini mi? Bugün canavar gözükenin, tanıdıkça nasıl bir melek olabileceğini; yaptığı hatasından dolayı birisine kızdığımızda, asıl hatanın kendimizde olduğunu mu gösteriyor? Ya da tanımadan ön yargılarla hareket etme becerilerimizi (!) mi sokuyor gözlerimize?

Yo, çok kolay, cılız ve yüzeysel olur bu kadarla anlatmak, izleyicine çocuk üzerinden hayatı anlatan; izleyicinin bir çocuğun iç dünyasına girdirerek, çocuk kahramanla resmen duygusal süreç yaşatan, Şeker Portakalı filmini… Ayrıca, TV’ye artık aşırı alışmış bizlerin dış ve ruh gözüne aşina bir ritmi var bu filmin; ne de olsa dizilerle uğraşmaktan ustalaşmış Bernstein

Çocuk Zézé rolüyle izleyicinin gönlünde taht kuran Joao Guilherme Avila’yı olduğu kadar, yönetmenini de kutlamak gerek; zira çocuğu yönetmenin neme nem bir şey olduğunu bilenler bilir… Aksi (çocuk yaşına göre) ihtiyar Portuga rolüyle José de Abreu aslında 1998’de çevrilmiş Corpo Dourado, 2007’de çevrilmiş Desejo Proibido, 2009’da çevrilmiş O Menino da Porteira ve aynı yıl çevrilmiş Caminho das İndias ve 2012’de Şeker Portakalı’ndan başka bir de O Tempo E O Vento filmleriyle tanınan bir usta oyuncu…

Charles de Meaux’nun Fransız yapımı Stretch (2011) ve belgesel olan yine Fransız yapımı, Thierry Ragobert’in Amazon Ormanları’nın kameramanı, Gustavo Habda’nın belgeselci titizliği, ayrıntılara özeni hissediliyor Şeker Portakalı’nda; tabii ki müthiş kamera oyunları, atraksiyonlar yok filmde, olması da gerekmiyor zaten… Melodram pedalı hayli basılan ama formatı gereği, tipik bir konu / oyuncu filmi Şeker Portakal bizce…

Çok fakir bir aile, babası işten çıkarılmış, alkolik olma eşiğinde, depresif, bütün yük annenin omuzlarında ve o da haliyle sinir küpü olmuş. Bu ortamda, zaten cin gibi, akıllı, duygu zekâsı da tavanda, hiper aktifliğin verdiği dikkati yoğunlaştırma zorluğu ve yerinde duramama gibi davranışlarından dolayı hemen yaramaz yaftası yapıştırılmış Zézé’yi izliyoruz…

Sinema çıkışında eminim burnunuza portakal kokuları gelecektir…

Munti ubrigado (Portekiz’ce çok teşekkürler) Jose Moura de Vasconselos ve Marcos Berstein…