Özlem Yalım

10 Mart 2019

Cinsiyet eşitsizliği için yeni bir “tasarım” gerekli belki de?

Tasarım dünyası da tüm dünya gibi kadın-erkek eşitsizliğinden nasibini alıyor. Çevremde pek çok hemcinsimin kendilerine ait mimarık ve tasarım ofislerini başarı ile yürüttüğünü görsem de durum, işimizin gerektirdiği, örneğin şantiye gibi ortamlarda dünyadakinden farklı değil

Bir 8 Mart Kadınlar Günü’nü daha geride bıraktık: Bol bol paylaşım, güzel yazılar, özenli videolar ve duyarlı kurumsal mesajlar ile… Hepimiz için (benim için bile!) çiçekler alıp verdiğimiz; kadınlardan oluşan ekip fotoğraflarımızı paylaştığımız, imza kampanyalarına destek verdiğimiz bir gündü. Uzun zamandır ilk kez erkeklerin de bu konudaki duyarlılığını hiç de fena olmayan bir biçimde hissettiğim bir gün oldu diğer yandan…

Her ne kadar kişisel görüşüm, özünde bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasında bir ayrıcalık yaratılmasına karşı ise de, hem kadınlar gününün ortaya çıkış hikayesi hem de içinde bulunduğumuz dengesiz coğrafya, elbette kadın hareketine bir görev gibi bağlanmamı gerektiriyor. Ancak geleceğin annelerini eğiten ve geleceğin annelerini cesaretlendiren, güçlendiren bir toplumun bugün konuşulan sorunların üstesinden gelebileceğini biliyorum. Bunun dışındaki her türlü aksiyonun iyi niyetli fakat yararsız çabalar olduğunu düşünüyorum. Böyle bir ruh halinde tasarım dünyasını irdelememek mümkün olmayacaktı. Kadın ve tasarım deyince bakın neler düştü satırlara!..

‘Tasarım’da da cinsiyetçilik var

Tasarım dünyası da tüm dünya gibi kadın-erkek eşitsizliğinden nasibini alıyor. Çevremde  pek çok hemcinsimin kendilerine ait mimarık ve tasarım ofislerini başarı ile yürüttüğünü görsem de durum, daha kalabalık ofislerde ve işimizin gerektirdiği örneğin şantiye gibi  ortamlarda dünyadakinden pek de farklı değil. Kadınlar bugün ofis ortamında saygınlıklarını korumak, varlıklarını hissettirmek, fikirlerini dikkate aldırmak, erkeklerle eşit ücretleri alabilmek, doğum ve aile kurma ile ilgili önyargıları kırmak için büyük mücadele veriyorlar. Üretime dayalı bir sektörün içinde olduğumuz için, ofis kapısından dışarı çıktığımızda sorun biraz daha büyüyor. Ofisteki meslektaşlarımızla verdiğimiz mücadele bu kez iş dünyasının erkek egemen ortamında işverenlerle devam ediyor. Üretim ve inşaat sektörlerindeki  bilek gücüne dayalı iş kolları erkeklere ait bir dünya olduğundan, kadınların varlığını ispat çabası şantiye ve atölye ortamında da devam ediyor. Bu son değindiğim kısım iyi iletişim ile aşılabilen, hatta kimi durumlarda o eşiği bir kez aştınız mı takdir görecek kadar ileri gidebilen bir durum; kendi deneyimimden biliyorum.  

Asıl kabul edilemez olanı, nispeten daha vizyoner olduğunu düşündüğünüz, iyi eğitim almış erkek meslektaşlarınızın duvarlarına çarptığınız an.

Tarihten bu yana çalışmalarıyla yüceltilen pek çok öncü erkek mimarın kadınlarla olan ilişkisi günümüzde epey sorgulanıyor. Hikâyeleri elden ele dolaşan bu ünlü isimler arasında Mies van der Rohe, Louis Kahn, Robert Venturi, Frank Llyod Wright ve Le Corbuiser var. Neredeyse tüm mimarlık tarihi demek bu isimler. Hepsinin ortakları ile, aynı mesleği paylaştıkları hayat arkadaşlarıyla veya çalışanları ile ilgili erkek egemen tavırlarını anlatan küçük anektodları var. Bu anılar üzerinden yürüyen büyük bir sorgulama hareketi de çoktandır önümüzde.

Bu sorgulama aslında tam da geçtiğimiz yıl bu zamanlarda patlak veren bir skandalla ateşlendi sayılır. Ünlü mimar ve prestijli Pritzker ödülünün de sahibi Richard Meier’ın tacizde bulunduğu iddia edilen kadının yaşadıklarını açıklamasından sonra, ardına hemen hızlıca eklenen altı-yedi benzer şikayet ortaya çıkınca, ünlü mimar kendi ismini taşıyan şirketinin yönetiminden çekildiğini açıklamıştı. Baskıların artması üzerine Pritzker ödülü tarafından ise “ödül sahiplerinin özel hayatları bizi ilgilendirmez“ tadında bir açıklama geldi. Meier’ın şirketinin yönetim kurulu başkanlığında olmaması ancak halen mimarlık pratiğine de, şirketin en büyük pay sahibi olmaya da devam ediyor olması, geçtiğimiz bir yıl boyunca mimarlık dünyasında kadın haklarının yükselmekte olan sesinin en büyük dayanağı oldu.

Erkek mimar/tasarımcı kadın haklarına suskun

İster tasarım ister mimarlık dünyasında olsun, kadın hakları halen sadece kadınların sesini yükselttiği, yazılarla, sosyal medya aracılığı ile, bir araya gelinen organizasyonlarla gündeme taşınan bir konu. Henüz efektif ve destekleyici bir erkek mimar/erkek tasarımcı hareketine rastlamadım. Aksine sizlere bu satırları yazarken postama düşen bir e-duyuru, bu yıl RIBA (Royal Institute of British Architects) tarafından “Royal Gold Medal” ile onurlandırılan Sir Nicholas Grimshaw‘ın ofisiyle ilgiliydi. Bu duyuruda “Grimshaw Mimarlık, daha çok erkeklerin oyun olanı olarak bilinen MIPIM‘e bu yıl sadece kadınlardan oluşan ekibini gönderiyor!”  diyordu.

MIPIM yer yıl Cannes’da düzenlenen ve  inşaat endüstrisi ile dev mimarlık şirketlerinin bir araya geldiği kapsamlı bir etkinlik. Böyle bir ofiste sahip oldukları pozisyonlara bakınca, başarılarından (bana göre azimlerinden ve çalışkanlıklarından) şüphe olmayan dört kadın mimarın fotoğraflarının bulunduğu bu habere sevinsem mi üzülsem mi bilemedim! Böylesi bir ofisin bile geldiği son nokta, nihayetinde kadını –yine- bir promosyon malzemesi olarak kullanmaktı bana göre ve emin olun benim ofisim beni bu biçimde pazarlamak istese bundan epey rahatsız olurdum bir kadın olarak!..

Sadece mimarların sorunu değil eşitsizlikler; toplumun geneli gibi tasarımın da ilgili olduğu tüm alanlarda mevcut. Yine geçtiğimiz yıl, Almanya’nın prestijli grafik tasarımı ödülü olan “100 Beste Plakate / En iyi 100 Poster” isimli  organizasyonun jüri üyelerinin tamamen erkeklerden oluştuğunu fark eden Berlin’li grafik tasarımcı Svenja Prigge bu durumdan epey rahatsız oldu. Tasarımcıyı en çok rahatsız eden, zaten bu eşitsizliklerin bunca gündemde olduğu böylesi bir dönemde dahi, bu seçici kurul oluşturulurken buna dikkat edilmemiş olmasıydı. O da bunu protesto etmek için bir Instagram hesabı açtı ve burada sadece kadınların tasarımlarını yayınlamaya başladı. Bu hesap kısa süre içinde bir hareket haline dönüştü. Bu basit ve kişisel protesto ile başlayan tepki bugün bu alanda bir platform haline geldi. Tasarımcının Posterwomen isimli hesabında yayınlanması istenilen tasarımlar info@posterwomen.com adresine mail atılabiliyor. Bu basit gibi görünen dev hareketi burada aktarmamın sebebi ise, 2019 daki seçici kurulun tamamen kadınlardan oluşmasını sağlamış olması. Hakların –maalesef- kimseye verilmediğini, alındığını anlatan güzel bir örnek bana göre.

Fabrikalarda kadın tasarımcı “eser miktarda”

Ürün tasarımı dünyası da diğerlerinden farklı değil. Eğitim hayatının sonrasında kadınların mesleğin bilfiil icra edildiği endüstri ve üretim kollarından daha çok ofis ortamlarında veya eğitim hayatında rol aldığını görüyoruz. Avustralya’da 2016 ‘da yapılan bir araştırmada, kadın tasarımcıların yüzde 42’sinin kendi ofislerini kurmaya yöneldikleri, böylece iş dünyasının karmaşık, eşitliksiz ve  neredeyse savaşçı azmi gerektiren ortamından kendilerini sakındıkları belirtilmiş. Türkiye’de de durum dünyadaki ile aynı. Akademik ortamlarda ve kendi ofisini yürüten kadın tasarımcı sayısı yoğunken, cinsiyetler arası eşitsizliğinin yaygın olduğu profesyonel iş yaşamına gelince sayımız azalıyor; üretimin beşiğindeki fabrikalarda ise kadın tasarımcılara eser miktarda rastlanabiliyor.

8 Mart bugün dünya üzerinde 25 ülkede resmi tatil olarak anılıyor. Dev mimarlık ofislerinde ise önemli akşam etkinliklerinden önce kadınlara kuaföre gitme izni veriliyor! Alın size seksist bir yaklaşım daha. Kadın eğer bir şirket davetinde bakımlı ve alımlı görünmezse olmaz!..

Teknoloji ile birlikte pek çok yaratıcı alana da dokunanan Apple, Facebook. Google ve Twitter’da toplam iş gücünün yüzde 84’ünün erkeklerden oluşmasına ne demeli? Pek çok örnek verilebilir bunlar gibi… Teknolojiye dayalı endüstrilerde olduğu gibi mimarlık, tasarım gibi keratif alanlardaki çalışma koşullarının çetinliği bilinen bir gerçek. Bitmeyen mesailer ve kadının üstüne yüklenmiş olan çocuk ve ev yaşamı gibi diğer sorumluluklar onların iş yaşamından çekilmesine sebep oluyor. Sorun, öyle az buz değil; oldukça büyük bir sorun. Çözümü için topyekün bir yeni tasarım gerektiriyor belki de sistem adına.

Burada , tasarım odaklı düşünme çalışmaları devreye giriyor. Daha önce de konu ettiğim üzere, bir süredir tasarımcılar salt ürünler ve üretim ile değil; problem çözümü gerektiren her konuda başvurulan profesyoneller. Özellikle sosyal sorunların ele alınmasında ve iyileştirilmesinde, özel sektördeki pratiklerin geliştirilmesinde tasarım odaklı düşünme metodlarından sıklıkla faydalanılıyor. Cinsiyet eşitliği de bu konuların arasında önemli bir

başlık. Kadınların hak alanlarının genişletilmesi üzerine çözüm önerileri üretmeyi hedefleyen çalışmalar Kanada’dan Hindistan’a kadar gün geçtikçe yaygınlaşıyor.

Çiçekli-mesajlı kutlamadan yoruldum!

Bilgisayar dehası Alan Kay ünlü sözünde “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu icat etmektir“ der. Toplum içinde bir katalizör rolü üstlenen tasarım, geleceği inşa etmekte önemli bir rol üstlenebilir. Problemleri tanımlamak, sorunların merkezine inmek, yeni fikirler üretmek, yeni vizyonlar tasarlamak, yeni yaşam şekilleri tasarlamak… Bunların hepsi aslında mesleki olarak sahip olduğumuz beceriler...

Yeri geldiğinde bizler, aldığımız “farklı” eğitimden; problemlere nasıl da diğer insanlardan başka bir gözle bakabildiğimizden bahseder dururuz. Kadın hakları da doğduğumuz evden, eğitim yaşamına, ordan iş yaşamına, toplumun geneline ve devlet yapısına kadar uzanan kültürel bir konu. Maalesef o pek özgün eğitimimiz bile, bu temel meselede şimdiye kadar sınıfta kaldı.

Ben de hem cinslerim gibi artık kadın olmamın çiçekle, mesajla hatırlatılmasından; diğer kadınların buruk ve zorlu hikayelerini yürek daralmaları ile okumaktan paylaşmaktan yoruldum. Özellikle erkek meslektaşlarımdan daha yapıcı eylemler için destek bekliyorum. Projenin bitiş tarihi (biz “deadline” diyoruz !) gelecek yıl 8 Mart; koskoca 12 ay var...

Bakalım kimler beni arayacak? Artık ciddi işler ortaya koymanın vakti gelmedi mi? Haydi!..