Özdemir Aktan

30 Ocak 2022

Bir zamanlar sigorta hastanesinde

Genelde ayda bir kez hekimler arasında en gereksiz nedenle hastaneye gelen sigortalıyı seçmek üzere "en dandik hasta" yarışması yapılırdı. Bunlardan birinde ben birinci olmayı başarmıştım

Bir zamanlar hastanelerimiz Devlet Hastaneleri, Üniversite Hastaneleri ve Sigorta (SSK) Hastaneleri olarak ayrı ayrı hizmet verirlerdi. O dönemlerde devlet memurları Emekli Sandığı mensubu olurlar, sigortalı çalışanlar ise SSK bünyesinde yer alırlardı. Şimdiki gibi ortak bir Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yoktu. Devlet memurları sağlık sorunlarını çözmek için devlet ve üniversite hastanelerine giderken, sigortalılar sadece SSK hastanelerine giderlerdi. Bir de serbest meslek çalışanlarının bağlı olduğu Bağ-Kur vardı ki burada yer alanların sağlık kurumlarına nasıl ulaşacağını o dönemlerde kimse bilemezdi.

Bu hastanelerden kamuoyunda en çok tartışılan SSK hastaneleri oldu. Uzun kuyruklar, yetersiz sağlık hizmeti ön plana çıkarılarak SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi.

Ben de genel cerrahi uzmanı olarak zorunlu hizmetimi bir SSK hastanesinde yaptım. İlk dikkatimi çeken şeylerden biri orada çalışan hekimlerin gelen hastalardan "hasta" değil de "sigortalı" diye söz ediyor olmalarıydı. Yani, bu hastaneye gelen hastalar farklı bir hasta grubu oluşturuyordu. Bir süre sonra ben de bu ayrımın nedenini anlayacaktım.

Sigortalı hastalar hastaneye gelirken çalıştığı kurumdan bir "sevk kağıdı" alıyor ve hastanede işi bittikten sonra da hekimin imzaladığı "işbaşı" kağıdı ile çalıştığı yere dönüyordu. İşbaşı kağıdı hem kişinin hastaneye gitmiş olduğunu kanıtlıyor, hem de işe dönebilecek sağlığa sahip olduğunu belirliyordu.

Fabrikada çalışan işçi için işten kaytarmanın en sağlam yollarından biri hasta olduğunu beyan edip sevk kağıdı alabilmekti. Elbette bunun için de başta ustabaşı olmak üzere bu izni verecek kişileri bir şekilde inandırmak gerekiyordu.

Hasta olmadan bu sevk kağıdını almayı başaranlar işlerini hallettikten sonra işe dönebilmek için hekimin karşısına geçerlerdi. Bu türden kaytarmalar çoğu kez gece vardiyasında olduğundan, sabah gün ağarmak üzereyken sigortalı-hekim diyaloğu başlardı.

Dürüst olan bir sigortalı grubu vardı: "Doktor bey, canım çorba çekti, hastayım diye uydurdum. Şu kağıdımı imzala da gideyim" diyen azımsanmayacak büyüklükte bir grup vardı. Daha zor olanlar ise ipe sapa gelmez şikayetler ile bizleri hasta olduğuna inandırmaya çalışanlardı. Sonuçta bunlar da itirafta bulunurlardı ama itiraftan önce abartılı hastalık bulguları sunarak, özellikle genç hekimleri kandırmaya çalışıp birkaç günlük rapor peşinde olanlar da vardı. Bu diyaloglar genelde sabaha karşı olduğundan hekimlerin sinirlerine hakim olmaları SSK hastanesi hekimleri için mutlak gerekli bir özellik idi.

Genelde ayda bir kez hekimler arasında en gereksiz nedenle hastaneye gelen sigortalıyı seçmek üzere "en dandik hasta" yarışması yapılırdı. Bunlardan birinde ben birinci olmayı başarmıştım.

 

Bir gece nöbetimde (o dönemde tüm hastanede bir hekim nöbetçi olurdu) dışarıda şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyor ve gök delinmişçesine yağmur yağıyordu. Her gece ortalama 100-150 hasta gelen acil servis boştu ve ben de bundan istifade gecenin ilerleyen saatlerinde dinlenmek üzere odama çekildim. Eh bu havada ancak ölümcül bir hasta gelirdi ki o da zaten başımızın üstüne.

Çok kısa bir süre sonra hasta var diyen telefon geldi. Acile girdiğimde kalabalık bir insan topluluğu ve sedyede yatan bir genç kadın gördüm. "Ne oldu?" diye sorduğumda "yıldırımdan korktu doktor bey" cevabını aldım. Gecemi mahvetmemek adına sinirlenmeden nöbetçi hemşireye serum fizyolojik (etkin maddesi olmayan tuzlu su) enjeksiyonu yapmasını söyledim ve odama yöneldim. Çıkarken genç kadının annesi olduğunu zannettiğim bir kadının, genç kadının kocası olduğunu tahmin ettiğim erkeğe şöyle dediğini duydum: "Ben sana demiştim bunun da bir iğnesi vardır diye."

Belli ki evde bu nedenle, bu havada, hastaneye gidilir mi tartışması yaşanmış. Sonradan aldığım bilgiye göre on beş dakika sonra genç hastamız iyileşmiş ve tüm aile sağanak yağmur altında, şimşekler çakarken eve dönmüş. "Yıldırımdan korkma iğnesi" işe yaramıştı.