JÖH’lerin, PÖH’lerin, Esadullah timlerinin ve bilumum benzerlerinin kuşatma altındaki Cizre’de, Silvan’da, Sur’da ve daha kim bilir nerelerde, terk edilmiş, yanmış yıkılmış evlerin duvarlarına yazdıkları buram buram kin ve nefret kokan sözlerden biri: “Kurdun dişine kan değdi“ cümlesiydi. Tepki gösterildi, ardındaki zihniyet lanetlendi, bazı yerlerde o iğrenç yazılar silindi (bazı yerlerde yeniden yazıldı), nasıl sonuçlandığını bilmediğimiz göstermelik soruşturmalar bile açıldı.
Şimdi devlet büyüklerimizin, iktidardaki muhalefetteki siyasetçilerimizin köpüren ağızlarından dökülen kan ve ölüm söylemlerini sırtım ürpererek, içim sızlayarak dinlerken; beyinleri yürekleri kanla, nefretle yıkanmış, ırkçı-faşist zihniyetin ürünü intikam duygularıyla beslenmiş, savaş psikolojisiyle kirlenmiş o ilkel adamların az bile yaptıklarını düşünüyorum. Arkalarında, devletin ve siyasetin tepelerini işgal eden Sayın Cumhurbaşkanı’ndan sayın ana (CHP) ve yavru (MHP) muhalefet liderlerine, siyaset erbabına, iktidar ama özellikle Erdoğan yalağı ve yandaşı medyaya kadar, dişine kan değmiş bir sürü Sayın var bu ülkede.
Kanlı operasyonlar, kanlı eylemler kadar kanlı cümleler de, kimden gelirse gelsin, kim söylerse söylesin, kime yönelirse yönelsin barışa saplanan hançerdir.
Kana kanıksandı
Bu toplumu kan tuttu. Ölmek, öldürmek sıradanlaştı. Kan dökmekten söz etmek kahramanlık, kan dursun, barış olsun demek hainlik sayılır oldu. Sekiz şehit cenazesinin kaldırıldığı, son dokuz aydaki şehit sayısının 600’ü aştığının ilan edildiği gün, devletin başı düğün dernek kurarken Genelkurmay Başkanı’nın cenaze töreninden ayağının tozuyla görkemli nikâh törenine yetişmesini eleştirmek; orduyu yıpratmak, terörle mücadeleyi akamete uğratmak olarak niteleniyor. Arkasını Erdoğan’a yaslamış mafya babalarının barışçılara yönelttiği “Kanınızı akıtacağız, kanınızda duş yapacağız, kanınızda yıkanacağız….” tehditleri suç bile sayılmazken “Bu kan dursun” diyenler terör örgütüne destek vermekten yargılanıyor, hapse atılıyor.
“Şehitler ölmez” güzellemesiyle kitlelerin kutsal değerleri sömürülerek ölüm yüceltilirken, bayrakları bayrak yapanın halkın birliği, beraberliği değil üstündeki kan olduğu yolundaki militarist faşist düşünce en tepelerden başlayıp dalga dalga kitlelere yayılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, başkalarının evlatlarının kanı canı üzerinden en hamasî üsluplarla övgüler düzdüğü şehitlik, yani ölüm imrenilecek en yüce mertebe olarak sunuluyor. Reis’in, “Ülkemizde şehitler tepesi hiç boş kalmayacak” cümlesindeki acımasızlık, bir gün sonra sarf ettiği “Allah için şehit oluyorlar” cümlesiyle, vatan-millet edebiyatının yetmediği yerde Allah ve dinle pekiştiriliyor. Toplum kanı, ölümü kanıksıyor.
Dilinize bir kez kan bulaşmaya görsün!
İmam yellenince cemaatin ne yapacağı herkesin mâlumu. “Kurdun (Türk’ün) dişine kan değdi” tehdidini savuran özel harekatçıları, faşist mafyacıları, ölmenin öldürmenin kahramanlık sayıldığı eski çağların zihniyetini ilkel kafalarında ve kararmış yüreklerinde 21.yüzyıla taşıyanları anladık da CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun kan söylemine ne demeli! Tayyip Erdoğan, kendi kanlı nutuklarını unutup “Vay sen kandan söz ettin!” diye yüklenince Kılıçdaroğlu marifetmiş gibi sözlerinin arkasında durduğunu bağıra çağıra ilan ederken partisinin ileri gelenleri, “Aman başkan, ne yaptın, bu bizim söylemimiz olamaz” demek yerine kanlı sözleri savunuyorlar. MHP’liler ise ister Devlet Bahçeli, ister muhalifleri olsun bu savaşlı, kanlı, şehitli zihniyetin ve belagatin gerçek sahipleri biziz, yarışındalar.
Bu toplumda kan dökmekten söz etmek kahramanlık, kan dursun, barış olsun demek hainlik sayılır oldu
Bir de savaşın karşı cephesi var: PKK’de temsilcisini bulan Kürt silahlı hareketi de savaş, şiddet, kan, ölüm kanıksamasını paylaşıyor. Erdoğan’ın “Şehit tepesi hiç boş kalmayacak” sözünün diğer taraftaki tercümesi “Zafere kadar savaşacağız, savaşı şehirlere de yayacağız” oluyor.
Kan bir kere akmaya ve kan akıtmak meşrulaşmaya, hatta yüce değer sayılmaya görsün; herkesin diline, aklına, eylemine sıçrar, hepimizi kuşatır. Hele de kadim bir kan kültürünün genetik mirasçıları olduğumuz da hatırlanırsa…
Savaştan, kandan kim sorumlu?
Bu bir zihniyet, doğru; ama her zihniyetin taşıyıcıları vardır. Onların eylemi ve söylemi kitlelere yayılır. Liderler kitleleri kine, nefrete, savaşa, intikama da yöneltebilirler, barışa, uzlaşmaya, dostluğa, sükûnete de.
Başta şu sıralarda siyasetin tek hâkimi Cumhurbaşkanı olmak üzere, devletin ve iktidarın tepelerindekiler, siyasî sorumluluk sahipleri, iktidarın ve muhalefetin ileri gelenleri nice canımıza, nice kana, acıya, yıkıma mâl olan savaşı isterlerse bir günde bitirebilirler. Savaşın ve kanın baş sorumlusu; bulundukları mevkiler ve yetkileri gereği, onlardır. Baştan sona yanlış siyasî kararlarıyla olduğu kadar (örneğin Suriye politikası, örneğin Kürt fobisi yüzünden IŞİD ve benzeri cihatçı yapıları yeğleyip arkalamaları, Rojava Kürtleriyle dostluk yerine düşmanlığı yeğlemeleri, ülkenin ekonomisini de itibarını da mahveden Rusya krizi, vb.) çözüm yerine savaşı ve kanı tercih ettikleri için, toplumu kin ve nefret söylemiyle bölüp cepheleştirdikleri için de sorumlu ve suçludurlar.
Öte yandan PKK’yı da kan tutmuş görünüyor. Kürt halkının hakları ve özgürlüğü için yola çıkanların; bugün o halkın katmerlenen acıları, binlerle kırılması, yurtlarının ocaklarının yıkımı pahasına savaşı derinleştirmek ve yaymaktan söz etmelerini anlamak, savaşçı kafasıyla düşünemeyen benim gibiler için mümkün değil. Türkiye sosyolojisini ve siyasal dinamiklerini doğru analiz edip Erdoğan iktidarının çatışmayla, savaşla, sivillere de yönelen şiddet eylemleriyle, halkı terörize etmekle alaşağı edilemeyeceğini; haklı taleplerin ancak silahların sustuğu bir normalleşme döneminde, Türkiye halklarının desteği alınarak gündeme gelebileceğini görmek bu kirli ve kanlı savaşın sona erdirilmesi yolunda ne büyük ve ne cesur bir adım olurdu! Ama hayır! Birbirlerinin savaş dilinden anlayanlar, akan kanı umursamayıp savaşı sürdürmekte kararlılar.
Dişlerine kan değmiş irili ufaklı muktedirlerin beğinleri, ağızları ve yürekleri kandan temizlenmeden; en yüce merhalenin şehitlik ve ölüm değil barış kuruculuğu olduğu Türküyle Kürdüyle kitlelerin beynine ve yüreğine kazınmadan bu ülke barış ve huzura kavuşmayacak. Kanlı operasyonlar, kanlı eylemler kadar kanlı cümleler de, kimden gelirse gelsin, kim söylerse söylesin, kime yönelirse yönelsin barışa saplanan hançerdir.