30 Eylül 2011
Türkiye-İsrail İlişkileri
Türkiye ile İsrail, Orta Doğu’da iyi kötü demokratik bir düzene sahip olan yegane iki...
Türkiye ile İsrail, Orta Doğu’da iyi kötü demokratik bir düzene sahip olan yegane iki ülke. Bu nedenle bu iki ülkenin yakın dostluk ve işbirliği içinde olmaları son derece önemli. Ancak Türkiye’de AKP iktidara geldiğinden beri, demokrasi ve laiklik gibi değerler birleştirici unsur olmaktan çıktı, din ve müslümanlık birinci derecede birleştirici ve bütünleştirici etken haline geldi. Sonunda İsrail ile ilişkilerimiz tamamıyla koptu, hatta İsrail neredeyse savaşa gireceğimiz bir ülke olarak anlatılmaya başlandı.
Gerçekten de, Türkiye’deki televizyon haber kanallarına ve gazetelere bakıyorsunuz, sanki Türkiye ile İsrail arasında savaş çıkacak. Gazeteciler, yazarlar, öğretim üyeleri, araştırmacılar bunları tartışıyor. Dünyanın önde gelen televizyon haber kanallarına bakıyorsunuz, BBC, Euro News, CNN, Al Jazeera gibi uluslararası kanallara bakıyorsunuz, böyle bir şey gündemde yok. Bu çok sık rastlanan bir durum. Türkiye’nin gündeminin dünya gündeminden farklı olması ve Türkiye’deki perspektifin dünya perspektifi ile uyuşmaması.
Acaba hangisi gerçek, hangisi yalan?
BBC, Euro News, CNN, Al Jazeera mı bir şeyleri atlıyor, yoksa Haber Türk, SKY TV, NTV ve CNN Türk mü? Türkiye-İsrail gerginliği, Mavi Marmara baskını dünyanın umurunda değil. Bunlar sadece, olayın meydana geldiği gün veya hafta, birçok haberden sadece birisi. Ondan sonra konu kapanıyor. Konunun temcit pilavı gibi gündemde haftalarca, aylarca tutulması ve İsrail ile savaş senaryolarına kadar götürülmesi Türkiye’nin geri kalmışlığına özgü bir durum. Anlaşmazlığın tarafı İsrail’de bile konu burada olduğu kadar gündemde değil.
Bu gündem AKP’nin gündemidir ve medya da bilerek veya bilmeyerek AKP’nin tuzağına düşmektedir.
Televizyonlarda hayretle izlemeye devam ediyoruz. Dinci ilahiyatçıların ve imamların safsataları, yalancı politikacıların beyanatları, sonradan görme sosyetiklerin şarlatanlıkları yetmiyormuş gibi, bir de Nostrodamus edasıyla kehanette bulunan komplo teorisyenleri türedi. 3. Dünya Savaşı’nın nerede ve nasıl çıkacağı hakkında bile bilgi sahibi bu sözde araştırmacılar, akademisyenler, yazarlar ve gazeteciler! Türkiye-İsrail gerginliğini, bırakın Türkiye-İsrail savaşına, 3. Dünya Savaşı’na kadar getirdiler. Bu arada BBC’nin bundan haberi yok, CNN’in bundan haberi yok, Euro News’un bundan haberi yok, Al Jazeera’nın bundan haberi yok, Amerikan istihbarat örgütü CIA’in de bundan haberi yok, ama dünyanın yüzü aşkın ülkesinden birisi olan Türkiye’de bir araştırmacının, yazarın, gazetecinin, akademisyenin bundan haberi var! Bravo sizlere! Türkler gerçekten de üstün vasıflara sahip insanlarmış. Kimsenin göremediğini onlar görmüş!
Bütün bunların arkasında kim var? Tabii ki AKP. Tabii ki HAMAS. Tabii ki Müslüman Kardeşler. Tabii ki Hizbullah. Tabii ki Suudi Arabistan yönetimi. Tabii ki İran yönetimi. İslam dünyasındaki bu odaklar Türkiye’yi İsrail ile savaşa sokmaya çalışıyor. Ama İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad Birleşmiş Milletler kürsüsünde konuşma yapmaya çıkınca, salon boşalıyor, birkaç kişi hariç kimse onu dinlemiyor bile. Artık dünya bu liderlerin ırkçı, anti-semitist, şiddeti teşvik eden, köktendinci söylemlerinden bunalmış durumda. Ama bizim AKP ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu odakların can dostu. Türkiye uygar dünyadan kopuyor, ilkel dünyaya doğru kayıyor. Üstelik bunu anti-emperyalist bir politikayla falan da yapmıyor. Bir yandan emperyalizmin maşası, bir yandan ilkel dünyaya doğru yol almış durumda. Mustafa Kemal’in yaptığı gibi, hem uygar dünyanın parçası olmak, hem de emperyalizme karşı mücadele etmek gibi onurlu, akıllıca ve cesur bir politika ise tamamıyla Türkiye gündeminin dışında. Şu anda yaşadıklarımız olabileceklerin en kötüsü: Ne anti-emperyalizm var, ne de çağdaş uygarlık seviyesi!
Merkez sağ ve aşırı sağ koalisyonundan oluşan İsrail’in şu andaki mevcut hükümetini ve onların Filistin politikasını savunmak olanaklı değil. Başka bir ilkellik de orada yaşanıyor. HAMAS’tan, Hizbullah’tan, Müslüman Kardeşler’den, İran ve Suudi Arabistan yönetimlerinden hiçbir farkı yok. İlkellik ve vahşet bağlamında onlarla aynı potada ve kategoride. Ancak konuyu İsrail diye genellemek son derece sakıncalı. Türkiye’de nasıl herkes AKP’li değilse, Türkiye siyaseten de nasıl homojen değilse, İsrail de öyle değil. İsrail’de, İran’dan, Suudi Arabistan’dan ve Arap ülkelerinin tamamından farklı olarak, özgür basın var, parlamento var, çok partili serbest seçim var, nitelikli bir üniversite ve akademi camiası var, laik bir düzen var, sendika var, örgütlü bir muhalefet var. Daha geçenlerde yüzbinlerce İsrail vatandaşı hükümetin ekonomi politikalarını protesto etmek için sokaklara döküldü. Türkiye’de bile 12 Eylül’den sonra o çapta ve nitelikte bir miting gerçekleşmemiştir. Merkez sol İşçi Partisi, aydınlar, bazı yazarlar, üniversite öğretim üyeleri, öğrenciler İsrail’in mevcut yönetiminden bunalmış durumdalar, İsrail’in dış politikasını eleştiriyorlar. Bazı anketlere göre İsrail halkının yaklaşık yüzde 70’i bağımsız bir Filistin devletini destekliyor. İsrail’i daha önce yöneten hükümetler, işgal ettikleri toprakların bir kısmından çekildiler, Sina’dan çekildiler, Güney Lübnan’dan çekildiler, Gazze’den çekildiler, Filistin ile (HAMAS ile değil) barış müzakereleri yürüttüler. Umarız gelecekteki İsrail hükümetleri de Batı Şeria’dan ve Doğu Kudüs’ten çekilirler, Gazze ablukasına ve ambargosuna son verirler, Batı Şeria ve Gazze’de kurulacak olan bağımsız Filistin devletini tanırlar ve dünyanın bu belalı bölgesi de huzura kavuşur.
Ancak orası huzura kavuşursa HAMAS, Hizbullah, Müslüman Kardeşler, İran ve Suudi Arabistan yönetimleri ne yapacak? İsrail düşmanlığı olmadan onlar nasıl var olacaklar? İsrail’i haritadan silmek, ırkçılık, anti-semitizm, terör gibi hedef ve eylemler ne olacak? İsrail düşmanlığından beslenen silah ticareti ne olacak? İsrail düşmanlığı üzerinden siyaset yapanlar işsiz mi kalacak? Bu durumda AKP ne yapacak? İsrail’i haritadan silmek isteyen köktendinci HAMAS ile yıllardır, Refah Partisi döneminden beri, yakın bir işbirliği içinde olan Erdoğan ve Gül, İsrail-Filistin barışı sağlansa, gerçekten sevinecekler mi, yoksa artık Sincan usulü “Kudüs Gecesi” nostaljisi yaşayamayacakları için üzülecekler mi? Kuran kursunda başlayan, İmam Hatip’de devam eden, islamcı siyaset kariyerinde de nihayete eren Türkiye’deki İsrail ve Musevi düşmanlığı bir anda nasıl son bulacak, nasıl boşluğa düşecek?
İsrail askerlerinin Mavi Marmara’da gerçekleştirdikleri katliamı savunmak mümkün değil. İsrail bu konuda özür dilemeli ve yakınlarını kaybedenlere tazminat ödemelidir. Bu ayrı bir konudur. Ancak Erdoğan bugüne kadar neden HAMAS’ı savunmuştur, neden İsrail’in tüm uyarılarına rağmen Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye doğru yola çıkmasına engel olmamıştır? Asıl sorulması gereken sorular bunlardır. Türkiye ve İsrail bu noktaya nasıl geldi, onu irdelemek ve araştırmak gerekir.
Türkiye ile İsrail arasındaki olası bir savaşa gelince, böyle bir savaş her iki ülke için de facia ile sonuçlanır. Bunu dış politikadan, stratejiden, askeri istihbarattan anlayan herkes bilir. Ruh ve akıl sağlığını yitirmiş olan hezeyan içindeki kompleksli, ezik, köktendinci, aşırı milliyetçi gruplar Türkiye’yi bir faciaya sürükleyemez, sürüklememelidir. Bugün ABD ve Avrupa Birliği bile İsrail’in etki alanından çıkamazken, Türkiye’nin İsrail ile savaşan ülke konumuna düşmesi, Türkiye’nin dünyadan tamamıyla dışlanmasına, İran, Kuzey Kore, HAMAS, Hizbullah, Müslüman Kardeşler, Taliban kategorisine girmesine neden olacaktır. Askeri olarak bakacak olursak da, Türkiye’nin de İsrail’in de askeri gücü ortada. Türkiye’nin asker sayısı daha fazla olabilir, ancak iki ülke arasında ortak bir sınır olmadığına ve Türkiye’nin şu anda Suriye ile de arası bozuk olduğuna göre bu hiçbir anlam ifade etmez. Bugünkü koşullarda iki ülke arasındaki savaş karada cephede değil, havada ve denizde gerçekleşecektir; yani askeri hedeflerin, stratejik noktaların ve son çare olarak yerleşim bölgelerinin bombalarla, füzelerle vurulması biçiminde. Bu durumda da kim nükleer güce sahipse o öteki tarafa daha fazla zarar verir. Dünyada nükleer silahlara ve güce sahip olan ülkeler ise şunlar: ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Pakistan, Hindistan, Kuzey Kore ve İsrail.
Ancak AKP ve büyük Türk medyası ve güzide Türk kahinler topluluğu farklı bir bilgiye sahipse, BBC’nin, CNN’in, Euro News’un, Al Jazeera’nın veya istihbarat örgütleri CIA’in, MOSSAD’ın bilmediğini biliyorlarsa, hazır savaş çığırtkanlığı yaparken, onu da açıklayıversinler.
Son olarak: George Bush yönetimindeki ABD’nin işgali sonucunda çıkan savaşta Irak’ta bir milyona yakın insanın öldürülmesine ses çıkartmayan, aksine ABD’nin bu operasyonu Türkiye üzerinden gerçekleştirmesine davetiye çıkartan AKP, Erdoğan ve Gül, Filistin davasını milli mesele haline getirecek olan son kişilerdir.
Bunun da ötesinde, Filistin zaten Türkiye’nin milli davası değildir. Türkiye’nin şu andaki en önemli milli davası PKK terörü ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. AKP Filistin ile uğraşacağına, önce kendi içindeki sorunları çözsün, kendi milli davalarına odaklansın. Vakti zamanında, yine AKP döneminde, hem İsrail hem de Suriye ile dost ülke olmak iddiası taşıyarak İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk görevine soyunan, ancak şu anda hem İsrail hem de Suriye yönetimleri ile kriz yaşayan Türkiye’nin yapabileceği en iyi ve asgari şey, kendi çöplüğünü temizlemektir.
Osmanlı’nın bile 19. yüzyılda yapamadığını Neo-Osmanlıcılık güdüsüyle 21. yüzyılda AKP yapmaya kalkarsa olacağı budur!