Örsan K. Öymen

27 Temmuz 2012

CHP kurultayı ve yöneticinin afyonu

CHP’nin 34. Olağan Kurultayı, 17-18 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleşti...

CHP’nin 34. Olağan Kurultayı, 17-18 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleşti. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına hiçbir aday çıkmadı.

Neden?

Çünkü Kılıçdaroğlu, kendisinin yönetiminde CHP’nin genel seçimde almış olduğu %25 oyu, AKP’nin %50 oyuna rağmen, başarı olarak nitelendirerek, CHP’nin lideri olarak kalmak konusunda ısrar etti.

Kılıçdaroğlu bununla da yetinmedi, kendi koltuğunu sağlama almak için, Mahalle, İlçe ve İl kongrelerinde, eski alışkanlıkları sürdürmek suretiyle, baskı yoluyla, kendisini seçtirecek bir delege yapısı oluşturdu.

Kılıçdaroğlu bununla da yetinmedi, kendi iradesi dışında gerçekleşen Tüzük değişikliği sonucunda, Parti Meclisi için “çarşaf liste” ile seçime gidileceği için, olası firelerin önüne geçmek amacıyla, bir “anahtar liste” çıkarttı ve Kurultay delegesine, “Sen, şu şu adamları seçmelisin” dedi. Kılıçdaroğlu resmen, delegenin özgür iradesine ipotek koydu, delegeyi baskı altına aldı; parti içi demokrasi ve “çarşaf liste” yutturmacası ile; despotizm ve “fiili blok liste” uygulamasına gitti.

Kılıçdaroğlu, bu “anahtar listeyi” hazırlarken, partinin ideolojisini ve kurumsal kimliğini de umursamadı. Yine aynı eski kafayla, sol, sosyal demokrasi ve laiklik konusunda yüksek duyarlılığı olan kişilerin yanısıra, serbest piyasa ekonomisi fetişistlerini, Mustafa Kemal’in devrimlerini küçümseyenleri, din eksenli siyaset yapmayı mağrifet sayanları, CHP’ye geçmişte oy bile vermemiş olanları “anahtar listesine” koydu. Böylece CHP’li yöneticilerin yıllardır, “kitle partisiyiz” adı altında yürüttüğü, “herkese mavi boncuk dağıtan kimliksiz yamalı bohça” stratejisini sürdürdü.

Başka bir deyişle, CHP’de, korkaklık yine kazandı, cesaret yine yenildi.

Üstelik bu korkaklık, “devrim” ve “değişim” adı altında gerçekleşti. İşin en traji-komik yanı da bu! CHP yönetimi, Kurultay’da, “devrim” ve “değişim” kavramlarının içini de boşalttı. Medya da hemen bu tuzağa düştü.

Belki de sermaye-medya ikilisi bu Kurultay’ı düzenledi ve yönetti. Kim bilir!

Kurultay delegelerinin bir kısmı bu duruma isyan etti ve “anahtar listede” olan bazı isimleri eledi; o listede olmayan birkaç ismi de seçti. Ancak birkaç istisna hariç, liste büyük ölçüde, Kılıçdaroğlu’nun istediği gibi çıktı.

Eski Genel Başkan Deniz Baykal ayrıldığında, yerine Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde, birçok partili umutlanmıştı. Ancak sonradan görüldü ki, sadece isimler değişmiş, zihniyet aynı zihniyet. Kılıçdaroğlu döneminde, mehter takımı usulü bazı ilerlemeler elbette gerçekleşti; ancak bunlar da, tabanın baskısıyla, yönetimin zorla gerçekleştirdiği değişliklikler oldu.

Bütün mesele şudur: CHP’yi yönetenler için önemli olan Kurultay kazanmak mıdır, yoksa seçim kazanmak mıdır? Bir CHP Genel Başkanı için önemli olan sadece CHP Genel Başkanı olmak mıdır, yoksa Başbakan da olmak mıdır? CHP bir siyasi parti midir, yoksa bir dernek midir, bir vakıf mıdır, bir akademik tartışma platformu mudur, bir “think tank” midir?

CHP elbette bir siyasi partidir! Bir siyasi partinin temel amacı da, kendi ideolojisi doğrultusunda örgütlenip iktidar olmak ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirmektir!

Amaç birilerinin sadece İlçe Başkanı, İl Başkanı, İlçe Yönetim Kurulu Üyesi, İl Yönetim Kurulu Üyesi, Kurultay Delegesi, Belediye Meclis Üyesi, Belediye Başkanı, Belediye Başkan Yardımcısı, Milletvekili, Parti Meclisi Üyesi, Merkez Yürütme Kurulu Üyesi, Genel Başkan Yardımcısı, Genel Sekreter, Genel Başkan olması değildir!

CHP onlarca yıl muhalefette kalamaz! CHP siyasi ve toplumsal bir dönüşümü sağlamak için iktidar olmalıdır! Bunun dışındaki hiçbir hedefi CHP tabanı kabul edemez, etmemelidir! CHP’nin iddiasını ve çıtasını bu kadar küçültmeye kimsenin hakkı yoktur! Eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın da buna hakkı yoktu; yeni Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da buna hakkı yoktur! Kimse CHP’nin tabanından, feodal toprak ağası zihniyetini kabul etmesini beklemesin!

Şu anda Türkiye Cumhuriyeti, freni patlamış AKP kamyonuyla, uçurumdan aşağı tepetaklak yuvarlanmaktadır. CHP Genel Başkanı ve onun etrafına çöreklenmiş koltuk fetişisti yöneticiler ise, önümüzdeki yerel ve genel seçimi CHP’nin kazanacağından çok emin gibi görünmektedirler. Söylediklerine acaba kendileri de inanıyor mu?

Tabanda çok çalıştıklarını iddia eden ve bununla sürekli övünen yöneticiler, tabanda ve Türkiye’de nelerin olup bittiğinin farkında bile değiller. CHP yönetimi, Baykal döneminde olduğu gibi, hala tabandan kopuk, gerçeklikten uzak. Çünkü CHP’liler tabanda ve halk içinde yaşamıyorlar; onların mekanı Genel Merkez, TBMM salonları ve televizyon ekranları. Onlar ara sıra miting yaparlar ve/veya kendi seçim bölgelerinde kendi yandaşlarıyla buluşurlar ve bu kitleleri halkın bütünüyle özdeş tutarlar. Çünkü bu işlerine gelir.

Şu anda CHP Karadeniz’de, Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da, İç Anadolu’da yok. CHP İstanbul’da, Ankara’da AKP’nin çok gerisinde. CHP Trakya’da, Ege’de ve Akdeniz’de büyük sıkıntı içinde. Bir sonraki yerel seçimde CHP’nin İzmir’i bile kaybedebileceği söyleniyor. Bunu söyleyen AKP’liler değil, CHP’liler.

Ancak nasıl oluyorsa, CHP Genel Merkezi her şeyi daha iyi biliyor; kimsenin bilmediğini onlar biliyor; Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çalışma arkadaşları, önümüzdeki seçimleri kazanacaklarına inanıyorlar! Koltuklara bu kadar sıkı sıkıya yapıştıklarına göre, bir bildikleri olmalı!

Aynı şeyi yıllarca Deniz Baykal’dan da dinlemiştik. Girilen sekiz adet yerel ve genel seçim, yani girilen tüm seçimler kaybedildiği halde, her seçim için bir bahane, bir gerekçe bulunmuştu, hatta yenilgiler ve hezimetler bile, yüzde 2-3’lük artışların arkasına sığınılarak, başarı olarak aktarılmıştı; ve AKP bu sayede karşı devrim hareketini devreye sokup Türkiye’yi bugünlere getirmişti!

Marx, “Din halkın afyonudur” demişti.

Koltuk da, parti yöneticisinin afyonu olsa gerek!