Örsan K. Öymen

19 Ekim 2012

Avrupa Birliği Raporu

Türkiye 2012 yılı ilerleme raporu

Avrupa Birliği’nin hazırladığı, “Türkiye 2012 Yılı İlerleme Raporu”, Avrupa Parlamentosu’na ve Avrupa Konseyi’ne sunulmak üzere hazırlandı. Aslında bu raporun adı, “Türkiye 2012 Yılı İlerlememe Raporu” da olabilirdi. Çünkü bu rapora göre Türkiye, özellikle temel insan hak ve özgürlükleri açısından ilerlemiyor. Türkiye’de halk oyu ile sivil diktatörlük kuran AKP, temel insan hak ve özgürlüklerini ihlal etmeye devam ediyor

Bizim gibi, Türkiye’de özgürlük için mücadele edenler bunu söylediği zaman AKP ikna olmuyor. Acaba Avrupa Birliği bunu söyleyince AKP ikna olur mu? Sanmıyorum. Çünkü AKP, Avrupa Birliği ile köprüleri çoktan atmış. Onun yeni hedefi İslam Birliği!

Ama biz yine de Avrupa Birliği’nin raporuna bir göz atalım; bakalım, güya üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği bizim hakkımızda ne düşünüyor?

İşte rapordan bazı alıntılar:

“Derin devletle ilgili suç örgütü olduğu iddia edilen ‘Ergenekon’ ve darbe planı hazırlandığı iddiasıyla açılan ‘Balyoz’ davaları devam etmiştir. 21 Eylül’de, ‘Balyoz’ davasına ilişkin olarak ilk derece mahkemesi, cebir ve şiddet kullanarak Hükümeti ortadan kaldırmaya veya Hükümetin işleyişini engellemeye teşebbüs ettikleri gerekçesiyle, 365  şüpheliden, üç eski ordu komutanı da dâhil olmak üzere 324’ünü, 13 ilâ 20 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırmıştır. Mahkeme toplu karar vermiştir. Yargı süreci devam etmektedir. Ergenekon davasında, resmi verilere göre, sanık sayısı, 65’i tutuklu olmak üzere 279’a yükselmiştir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile, 1980 darbesini gerçekleştirenlerin yargılanması mümkün hale gelmiş ve söz konusu yargılama süreci Nisan 2012’de başlamıştır. Bunu, 1997 yılındaki 28  Şubat ‘postmodern darbesi’ dahil, siyasete askeri müdahaleye ilişkin soruşturmalar izlemiştir. Genelkurmay eski başkanı, Hükümeti devirmeye teşebbüs etmek ve terör örgütü üyesi olmak suçlarından Ocak 2012’de tutuklanmıştır.

Savunma hakkı, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu ile fazlasıyla uzun ve çok kapsamlı iddianameler bakımından endişeler devam etmiş olup, bu durum, söz konusu yargılamaların hukuka uygunluğunun kamuoyu tarafından kayda değer ölçüde sorgulanmasına yol açmıştır. Türkiye’deki demokratik kurumların düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne duyulan güvenin güçlendirilmesi bakımından bir fırsat teşkil eden bu davalar, yargı süreçlerinin geniş kapsamlı olması ve söz konusu süreçlerle ilgili eksikliklere yönelik ciddi endişeler yüzünden gölgede kalmıştır. Ayrıca, söz konusu davalar, Türk siyasetinde kutuplaşmaya yol açma eğilimindedir.

Bu davalarda savunma hakkının güvence altına alınması ve şeffaflığın sağlanması amacıyla, yargı süreçlerinin hızlandırılması gerekmektedir. Soruşturmalar hızla genişleme eğilimindedir; yargı, yalnızca polis tarafından toplanan veya gizli tanıklar tarafından sağlanan kanıtları kabul etmektedir.

Seçim sistemine ilişkin olarak önemli bir değişiklik yapılmamıştır. TBMM’ye seçilmek için gerekli % 10’luk seçim barajı, Avrupa Konseyi üyeleri arasında en yüksek oran olmaya devam etmektedir. Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin kanunun ya da siyasi parti ve seçim kampanyalarının finanse edilmesine ilişkin kanunların Avrupa standartlarıyla uyumlaştırılmasında herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir.

… Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarına verilen roller dâhil olmak üzere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununa yönelik eleştiriler karşılanmamıştır. Deniz Feneri Davasındaki savcıların görevden alınması kararının yürütmenin baskısını yansıttığı yönünde endişeler de bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 101. maddesi  şunları öngörmektedir: (a) suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe; (b) tutuklama gerekçelerinin varlığı; ve (c) tutuklama kararının orantılı olduğu açıkça belgelenmeli ve sanığa anlatılmalıdır. Bu durum, hakimlerin genel yükümlülüğü olan görüşlerini gerekçelendirmelerine açıklık getirmektedir. Ancak, bu hükümlerin daha ziyade Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesi kapsamına giren ‘Ergenekon, Balyoz, Kafes, Oda TV’ gibi kamuoyunun dikkatini çeken davalara da uygulanıp uygulanmayacağı açık değildir.

…yapılan reformlar ifade özgürlüğü alanında belirgin bir ilerleme sağlanması açısından yeterli olmamıştır.  İfade özgürlüğü ihlallerindeki artış ciddi endişe kaynağı olmuş, basın özgürlüğü uygulamada kısıtlanmaya devam etmiştir. Gazetecilerin, basın çalışanlarının ve dağıtıcıların hapsedilmelerine ilişkin eğilimdeki artış bu endişeleri artırmıştır. Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesine, Türkiye’de ifade özgürlüğünün ihlal edilmesine ilişkin olarak çok sayıda başvuru yapılmıştır.

Sonuç olarak, ifade özgürlüğü ihlallerindeki artış, ciddi endişelere sebep olmaktadır ve basın özgürlüğü uygulamada daha da kısıtlanmıştır. Özellikle örgütlü suçlar ve terörizmle ilgili yasal çerçeve ve bunun mahkemelerce yorumu istismara neden olmaktadır. Kamu görevlileri tarafından medyaya yapılan baskı ve eleştirel gazetecilerin işten çıkarılmasıyla birlikte bu durum, otosansürün, yaygınlaşmasına neden olmuştur.”

Türkiye’yi demokratikleştirip Avrupa Birliği’ne sokacak diye yıllarca AKP’yi savunanlara ve Türkiye’nin bu hallere düşmesinde en az AKP kadar sorumlu olanlara da duyurulur!